25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 TEMMUZ 2008 / SAYI 1163 3 Hormon hızlı, akıl yavaş ir delikanlı, 18 yaşında, arkadaşlarıyla tatile çıkmak için babasının arabasını ödünç alır. Sabahın ikisinde, bir kır yolunda 180 kilometreyle gitmektedir, müzik tüm bedeninde titreşir, yolun beyaz çizgileri bir video oyunundaki gibi akar gider. Arkasında kızlar, başlarını arkadaşlarının omuzuna koymuş uyurlar. Hız, müzik, arkadaşlar, kızlar... Delikanlı her şeyin tümüyle denetimi altında olduğu hissini taşımaktadır, bir mükemmel an yaşanmaktadır. Derken keskin bir viraja girdiğini fark edemez. Araba yoldan çıkar, bir çukura saplanır ve bir ağaca çarpar. Kimse yaralanmamıştır. Bu bir mucizedir. Babası kederlidir: Oğlu nasıl olur da bu kadar tehlikeli işler yapar? Bir anne 15 yaşındaki kızına belki yüzüncü kez çıkışmaktadır: “Gene ne yapıyorsun telefonda? Anlaşmıştık seninle: Arkadaşlarını ödevlerini bitirmeden önce aramayacaktın!” Kızı omuzlarını silker ve göbeğindeki piercing’ini çekiştirerek homurdanır. Kızının odasını terk ederken anne, kendini bir kez daha güçsüz ve elleri böğründe kalmış hissetmektedir... Ona kendisi için neyin önemli olduğunu anlatmanın bir yolu yok mudur hiç? Tehlike tadı, güçlü duygular arayışı, önemli olana motive olmakta yetersizlik, arkadaş grubuna gözü bağlı boyun eğiş, öfke nöbeti... Peki ergenlerin kafasında ne olup bitiyor? Nörobilimlerde yeni bir araştırmacı grubu sorunu ortaya koyuyor: Onların beyni yetişkinlerle aynı mıdır? Yanıt şaşırtıcı: Kesinlikle değil! İsviçreli ruhbilimci Jean Piaget’den bu yana beynin ve işlevlerinin gelişiminin 12 yaşlarına doğru tamamlandığı düşünülürdü. O çağda, gerçekte, beyin kesin boyutlarına ulaşıyordu. Ne var ki, beyinsel görüntüleme tekniklerindeki gelişimler beynin olgunlaşmasının 20, hatta 25 yaşında bile tamamlanmamış olduğunu kanıtlıyor. İnsanlara onları büyük maymunlardan ayıran yuvarlak alnı veren prefrontal korteks, itkilerimizin denetiminden ve kendimizi geleceğe yansıtma yetimizden sorumludur. Oysa, akmaddenin kabloları sinirsel elektrik akımının güvenli iletimini sağlayan nöronların oluşumu ortalama 20 yaşından önce olgunluğa varamaz. Buna karşın buluğ çağında 12 yaşına doğru, yumurtalıklar ve testisler tam yolla işlevlerini görmeye başlarlar. Dolaşımda özgürleşen hormonlar, duygusal beynin nöronlarını baskına uğratır, kendini onaylatmak, ciddiye alınmak, aile ufkunun ötesinde var olanı keşfetmek ve grup bağlarını test etmek gereksinimini uyarırlar. B Duygularla zihin arasındaki derin yarılmanın acısını çeker bir ergen. Bu acıyı azaltmanın yolu beklentilerini yüksek tutan ailelere, beynin olgunlaşmasıyla hormonlar arasındaki mesafeyi anlatmak. Hormonlar hızlandırıyor, beyin bu hıza yetişemiyor. Geriye kalan, sabır ve sevgi, tabii ki uygun dozlarda… Böylelikle çocukları tehlikeye atılmaya iten hormonsal olgunlaşma ile ileri atılmadan önce durup düşünmelerine izin veren beyin bölgesinin olgunlaşması arasında bir uyumsuzluk vardır... Bu, kuşkusuz, ergenlerdeki belli başlı iki ölüm nedeninin kazalar ve özkıyım olmasının açıklamasıdır. Uzmanlara göre bu “hormonlarönce, frontalkortekssonra” sıralaması, henüz kullanmayı bilmeyen birisinin elindeki hareket halinde bir otomobille karşılaştırılabilir. Beynin olgunlaşmasındaki bu gecikme evresini bilim uzun süredir tanımaya çalışıyorsa da, oto kiralama şirketleri yanılmamışlardı: Pek çoğu 25 yaşından küçüklere araç kiralamıyorlar. Öyleyse, çocuklarımıza bu nazik dönemi aşmaları için nasıl yardım etmeliyiz? Denetim yoksunluklarını gidermek için, iyi kurgulanmış etkinlikler sunarak yönlendirmek gerekir onları (ödev saatleri, dinlenme dönemleri, spor dönemleri, televizyon ya da oyun zamanları)... Nazik konularda da konuşmak gerekir onlarla ayrıca: Arkadaşlık ya da aşkta düş kırıklıkları, randevular, alkol, uyuşturucu... Ne var ki, ergenlerin yakındıkları tam da bu, uzun zaman boyunca kendilerine aynı buyrukları tekrarlayan ebeveynlerinin durmaksızın kafalarına bir şeyler kakmaları; buna yanıtları ya sessizliğe gömülmek ya da surat asmak oluyor. Onlarla konuşmadan önce aslında onları dinlemeyi bilmek gerekir. Araştırmalar ebeveynleri tarafından dinlendiğini hisseden ergenlerin, onların uyarılarına daha fazla kulak verdiklerini gösteriyor. Bizi kaygılandıran şeylere yoğunlaşmaktan daha çok, onları meşgul eden şeylere yakınlık duyarak işe başlamalıyız öyleyse. Hayatımızdaki tüm önemli ilişkilere kestirme bir reçete yok: Yalnızca uygun dozlarda sabır ve sevgi... G Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear