29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 9 15/11/07 15:33 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 18 KASIM 2007 / SAYI 1130 9 PROF. DR. TAMER DODURKA Köpekler nasıl yaratılışlı hayvanlardır? Köpek, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği ve en yakın dost diye onore ettiği bir hayvan. Öğrenme merakı en yüksek hayvanlardan. İnsanlarla beraber yaşayabilmek için doğada lazım olan birçok davranışı zamanla kaybetmişler. Artık insanlarla beraber yaşamaya mahkumlar, diyebiliriz. Peki ya zekâları, düşünebiliyorlar mı? Her canlının kendine göre düşünebilme yeteneği vardır. İnsanlara da bu zekâ tepeden inme gelmedi, zaman sürecinde gelişti. Gözlemlere baktığımızda birçok köpek sahibi, köpeklerinin daha önce karşılaşmadığı bir problemi düşünerek çözdüğüne şahit olmuştur. Tabii ki insan gibi düşünmeleri mümkün değil. Değişen dünya şartlarına ayak uyduran, bunca yıl soylarını sürdürebilen türler aptal olarak nitelendirilemez. Ancak dünyayı yaşanamaz hale getirip kendi türünün sonunu getiren insanın aklından şüphe edilebilir. Köpekler ise sayısı milyonu aşkın türler arasında insana en yakın canlı olma özelliğini elde ettiğine göre oldukça zeki olmalılar. Bazen onca insan arasından birisine sinirlenebiliyorlar, bunun nedeni ne? İnsanda olmayan birçok algı mekanizmasına sahipler. Özellikle koku alma konusunda çok gelişmiş olduklarını biliyoruz. Öfkenin, sevincin kokularını alabilirler. O an geçen insan da, onu tedirgin eden bir hormon salgılamış olabilir. O insana benzeyen başka bir insanla kötü bir deneyim yaşamış da olabilir. Örneğin normalde çocukları çok seven köpekler bazı çocukların kendilerine kötü davranması nedeniyle tüm çocuklara tepki gösterebilirler. Köpekler saldırgan mıdır? Hangi köpek saldırır? Köpekler adı üstünde evcil hayvanlar. İnsana dost olarak doğarlar, hatta doğduklarında onlara iki eşya verin, birinde insan kokusu olsun, insan kokusu olanı tercih edeceklerdir. İnsan sevgisi genlerinde var. Şimdi böyle bir hayvan insana neden saldırsın? Yaşadıklarından mı? Kesinlikle! Köpeklerin kişiliklerinin nasıl olacağını yaşamlarının ilk 12 haftalık dönemindeyken söyleyebiliyoruz. Bu dönem içerisinde yaşadıklarını unutmuyorlar. Eğer ilk 12 hafta içinde bir darbe alırlarsa insanlara karşı güvensiz ve saldırgan olabilirler. Çok az bir bölümünde psikiyatrik sorunlar da görülüyor, ama bu insanlarda görüldüğünden az. Eğer saldırıyorsa köpek sahibinin hatalı tutumları söz konusudur. Bir insanın, köpeğini ne şekilde yetiştirdiği, köpeğin kişiliğine ne ölçüde etki eder? Neredeyse tamamen. Bir Pitbull çok sevecen, bir süs köpeği de çok agresif yetiştirilebilir. Sonuç olarak Pitbull sevecen, süs köpeği ise agresif olur. Yani her türlü köpek bilinçsiz insanların elinde tehlikeli bir hale gelebilir, ama bu insanların elindeki hayvan bir Pitbull ise, bu hayvanın gücünden dolayı tehlike daha büyüktür. ? ? ? Bir gün vapur iskelesinde biri yavru siyah, diğeri sarı iki köpek peşime takıldı, hatta gişelerden geçip beni yolcu ettiler, çok üzücüydü, ben motora bindim onlar kıyıda kaldı. tüm gün onları düşündüm. Hangisini alacağınızı seçmek öyle zor ki, her birinin ayrı bir bakışı aklınızda kalıyor, içiniz sızlıyor. Bir de bizim evde Kömür var. Ya istemezse, üzülürse, üstelik o sıralar bacağındaki tümör yüzünden ameliyat olacaktı. Fotoğrafını www.minikpati.com’da gördüm, Ümraniye Barınağı’nda çekilmişti, hani şu Sunay Birsen. gönüllüsü olmayan barınakta. Sarı bir köpek, resmin altında “Onun yeri barınak olmamalı” diye başlayan bir yazı var, ürkekmiş, belki de günlerdir açmış. Yazıyı yazan Asude Ustaoğlu, Üsküdar Barınağı gönüllüsü. Aradım, köpeğin terk edilmiş bir Golden Retriever olduğunu söyledi. Yaşını sordum, çünkü annem daha çok bizimle kalsın istiyor, üzülmek istemiyordu, yaşı da küçük çıktı. Barınağa annemle gittik. Üsküdar Barınağı ile Ümraniye Barınağı’nı ayıran sadece bir duvar, ama o duvar adeta bir kader çizgisi. Ümraniye'dekilerin hali o kadar üzücü ki, taşların üzerinde, küçücük bölmelerde, beş altı köpek bir aradalar ve ilgilenen kimseleri yok… Üsküdar Barınağı’nda ise kör Sibirya Kurdu ile terk edilmiş Kangal’a çok üzüldük. Kangal’ı, annem başını dayamış, üzgün, uzaklara bakarken görmüş. Asude Ustaoğlu hikâyesini anlattı. Onu otoyolda bulmuşlar, intihar için yolun ortasına yatmış, ağlıyormuş, zar zor barınağa getirmişler, günlerce yemek yememiş. Ustaoğlu, bu kadar çok sayıda köpeğin alınıp sokağa atılmasını hayvan ithaline bağlamadı, Türkiye’de de köpek yetiştiren çok sayıda çiftlik olduğunu, asıl bunun önüne geçilmesi gerektiğini söyledi. Ustaoğlu için de asıl dert bugün için belediyelerin köpekleri ormanlara atmaları: “Köpekleri beslemeye ormanlara gidiyoruz, geçen gün, Işıklar Köyü yakınında bir adam ‘açlıktan evlere kadar giriyorlar, biz de onları vuruyoruz’ dedi. Dağ başında ne bulup ne yiyecek o hayvanlar… Ayrıca kuduz da köpeklere ormanlardan geçiyor. Yaban hayatta kuduzla mücadeleyi bilmeyen, bilse de uygulamayan yöneticiler, ormana attıkları hayvanlar yoluyla tekrar şehre taşınan kuduz mikrobunun vebalini basiretsizliklerine değil de, suçu günahı olmayan köpeklere çıkarıyorlar. Sultan Gülyar Hindistan gibi bir ülkenin sokak ve Mahir. hayvanları sorununa çözüm bulduğu günümüzde, memleketimizin çözümü, 14 milyon yıl önce evcilleşen köpeği, ormanlara atarak 14 milyon yıl geriye götürmek.” Öfkesi büyük Ustaoğlu’nun. Konuşmamız bitince, köpeğin yanına gittik, tek başına öylece oturuyordu, ama onu getirmek için içeri girdiklerinde tasmayı görür görmez koşmaya başladı, üstümüze atladı… Eve geldik, bahçede koşturdu, evin içine girdiğinde ise öyle mutlu oldu ki, çok özlediği belli, koltuklardan kalkmıyor, artık onun yeni adı Tarçın. Varlığı hepimizden çok Kömür’e yaradı. Sanırım âşık oldu, o agresif köpek artık mum gibi, gerçi son birkaç gündür ameliyattan sonra kafasına takılan huni yüzünden kendini kötü hissediyor, ama olsun, yeni geleni sevdi, kabullendi. Cesur mu? Onu çok özlüyoruz. NİLÜFER ATALAY (Dohayko İstanbul Şubesi Başkanı) İmza kampanyası başlattınız, amacınız ve hedefiniz nedir? Dohayko olarak 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun çıkarılması için çok çalıştık, şimdi de İstanbul Barosu Hayvan hakları Komisyonu’ndaki hukukçular ve Hayvan Hakları Türkiye Aktif Güç Birliği (HAYTAP) ile beraber, uygulanması ve eksikliklerinin tamamlanması için çalışıyoruz, imza kampanyasını da bu nedenle “BU YASA DEĞİŞMELİ” sloganıyla başlattık. Kampanyamız, www.yasamhakkinasaygi.com ve www.haytap.org sitelerinde devam ediyor. Hedefimiz 5.199.000 imza. 5199 sayılı kanunun ne gibi eksiklikleri var? Hayvanlara yapılan işkenceler, suç değil de kabahat olarak geçiyor. Cezalar çok yetersiz. Bingöl’de yavru ayıyı öldürenlerin aldıkları ceza, kapalı yerde sigara içmeye verilen cezayla aynı. Aynı gün Adana’da bir çuval bulundu, içinden patisi kesilmiş bir Terrier ile yakılmış yavrusu çıktı. Hayvanlar da insanlar gibi annelik sürecinde çok hassas olurlar, o yavruyu yakarlarken annenin yaşadıklarını düşünebiliyor musunuz, fakat yapan yakalandığı zaman 250 YTL ödeyecek, çünkü bu yapılan, yasada sadece kabahat. Biz suç olmasını istiyoruz. Üstelik bunları yapanlar toplum için de tehlikeliler. Biz bu işe insan ve çevre sağlığı açısından da yöneliyoruz. Örneğin devlet kuduz aşısı için de belediyelere ödenek sağlıyor, ama yasa uygulanmadığı için bazı belediyeler bu işi ciddiye alıyor, bazıları ise almıyor. Üsküdar, Gürpınar ve Fatih belediyeleri çok iyi çalışan belediyeler. Fatih’te Büyükşehir’e ait tam donanımlı bir hayvan hastanesi de var. Barınakların amacı nedir? Yaşlı, sakat, hasta ve sokağa atılan ev hayvanları da dahil olmak üzere bakıma muhtaç hayvanları barındırmak, rehabilite etmek. Barınakların amacı budur, ancak gönüllülerin ilgilenmediği barınaklar adeta ölüm kampı. Şimdi Canlı Dostları Ağı adında yeni bir oluşum gerçekleşiyor, başkanı Prof. Dr. Tamer Dodurka. Üyeler arasında Uğur Dündar, Ajda Pekkan, Yonca Evcimik ve Ayşegül Aldinç gibi tanınmış isimler de var. Tanınmış isimlerle yola çıkıyoruz, çünkü onların çalışmaları, söyledikleri gerçekten çok etkili, mesela İbrahim Tatlıses bir programında bir hayvanla yaşadığı güzel bir hikâyeyi anlatmış, ertesi gün öyle çok telefon aldık ki. Ailemizden aldığımız değerler Aylin Kotil Üç gazete haberi var geçen haftadan: Aslı Ural yayaya çarptı, 1.65 promil çıktı. A. Necdet Sezer köşk depolarındaki 8 bin parça altın ve gümüş yemek takımının Dolmabahçe Sarayı’na ait olduğunu öğrenince iadesi talimatını verdi. Müjde Ar, hepimizin bir okşanmışlığı kesin(!) vardır dedi... Planlayarak ya da planlamayarak, isteyerek ya da istemeyerek annebaba oluruz. İşlerimiz ne kadar yoğun olursa olsun, dünyayı yönetiyor dahi olsak önce anne babayızdır. O yüzden de dünyaya getirdiğimiz çocuğa zaman ayırmak zorundayız ya da sonradan olacakları göğüslemek… Bütün sanatçıların neredeyse ne zaman ne yaptıklarını bilirken eski Cumhurbaşkanımızın örnek davranışını yıllar sonra öğrenebildik. Bu yüzden de ABD’den neden taze (!) haber almak zorunda kaldığımız çok şaşılası bir durum değil, çünkü yıllarca tüm imkânlarımızı magazine ayırdık ve buna teşvik edildik. Ciddiyetsizlik bu yolla normal gösterilmeye çalışıldı. Güneydoğu’da savaş varken oradaki istihbarat neden güçlendirilemedi ya da oturtulamadı? Bizler neden başka bir ülkenin taze(!) istihbaratına muhtacız hâlâ? Artık yazılı ve görsel basında bile ciddi yazılar yazmak isteyenler işten çıkarılıp, magazin yazanlar yerlerini sağlamlaştırabiliyor! Bu hava toplumun tüm birimlerini etkisi altına aldı ne yazık ki. Tam da bu noktada popülerliğini tekrar yakalamış olan bir sanatçımızın hepimizin bir okşanmışlığı kesin vardır demesi, genç kızlarımızın böyle bir durumla karşılaşmaları halinde adaptasyonlarını kolaylaştıracaktır şüphesiz! “Evet kızlar, dayak toplumun kanayan bir yarası, ancak kabul edilir bir davranış değil. İyi koca bulmaktan çok iyi bir iş sahibi olmak duruşunuzu sağlamlaştıracaktır”, demesi daha çok yakışan bir tavır olmaz mıydı? Neler nomal, nelere tepki vermeliyiz, bunlar hep ya basın yoluyla ya da basına çıkanların verdiği sinyallerle belirleniyor. Bütün bunlar birbirinden bağımsız gibi gözükse de aslında beynimde tek bir şeyi çağrıştırıyor: Olayları karşılama şekli ya da verdiğimiz tepkiler. Olayları karşılama şeklimiz bizim hayattaki duruşumuzu, asiliğimizi ve duyarlılığımızı gösterir. Bunun temeli de ailede alınır. Bu değerleri bize ancak ailemiz verebilir. Bundan sonra da yaşadıklarımızla bizler bunu ancak destekleyici hareketler yaparak sergileme şansına sahip olabiliriz. Zaten bizi biz yapan da olaylar karşısındaki ilk tepkilerimizdir. Bu yüzden çocuklarımıza ayırdığımız zaman önemli, çünkü onlar duyduklarını değil gördüklerini uygulayarak büyüyorlar. İyi pazarlar... [email protected] Müjde Ar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear