23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 3 15/11/07 15:40 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 18 KASIM 2007 / SAYI 1130 3 Bittiğinde her iki tarafında kaybettiği bir savaştı bu. Ateşkes günü dünyanın birçok yerinde Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı anma günü olarak takvimlere kaydedildi. Hatta bazı ülkelerde 11 Kasım resmi tatil yapıldı. Kanadalı bir yarbay John McCrae’nin Flander’deki Leper’de silah sesleri arasında yazdığı bir şiir ve şiirdeki gelincikler bu önemli günün simgesi oldu… Çocuk yaşta ölen milyonlarca askerin kanlı gelincikler gibi uçuştuğunu imgelemek için batı cephesi bugün de hep birlikte söylüyor bu şiiri: “Flander kırlarında/ Sıra sıra haçlar arasında/Uçuşur gelincikler.../Yerimizi gösterirler./ Ve aşağıdaki silah seslerinden, / Güçlükle duyulan tarlakuşları,/ Göklerde hâlâ cesaretle öterler…/ Bizler ölüyüz. / Yaşıyorduk daha birkaç gün önce./ Tanyerini hissettik…/ Günbatımının kızıllığını gördük./ Sevdik ve sevildik… /Flander kırlarında yatıyoruz şimdi…” Gelincik töreni Çimen Turunç Baturalp “Bu sabah saat 11’de insanlık tarihinin en acımasız ve en korkunç savaşı sona erdi. Bu önemli günde bu savaşın ‘bütün savaşları bitiren savaş’ olduğunu söyleyebileceğimizi umuyorum.” 11 Kasım 1918’de İngiltere Başbakanı David Lloyd George parlamentoda uzun süredir beklenen müjdeyi işte bu sözlerle verdi… 11’inci ayın 11’inde, saat 11’de Fransızlarla Almanların Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren ateşkes antlaşmasını imzalayabilmeleri için 9 milyon insanın ölmesini, 20 milyonun yaralanmagibi… Thomas Kilby Keely 20, John Turner 24, Alber Larke 21, William Williamson 25… Duvarlardaki yazılardan birinde “Jock’in yurdu için öldüğünü düşünmek beni asla rahatlatmıyor” diyor nişanlısı “Onun hatırasından başka sevecek hiçbir şeyim kalmadı”. Önümüzde yemyeşil otlaklarla çevrili şirin bir kasaba uzanırken Leper’ın 90 yıl önce nasıl bir cehennem olduğunu hayal etmek zor, ama hatırlamak için şehirdeki savaş müzesinde birkaç saat vakit geçirmek yetiyor. Yağmur suyuyla dolan derin siperlerde, bombaların açtığı çukurlarda, ağır teçhizatları yüzünden çamurda boğulmaktan kurtulamayan askerlerin çaresizliğini yaşıyor, bir Noel gecesi, karşılıklı siperlerde HATIRLAYIN DİYE… Geçen pazar yine binlerce katılımcı vardı Leper’de, Hintli, Belçikalı, Fransız, Kanadalı, en çok da İngiliz… Yakalarında kâğıttan kırmızı gelinciklerle saat tam 11’de, ölen askerler için dikilen Meningate anıtının önündeydiler. Anıtın üstünden bandoların üzerine gelincikler yağdırıldı. “Bu anıtı diktik çünkü geçmiş kuşağa şükran borçluyuz” dedi bir konuşmacı “Şimdiki kuşağa hatırlatmaya çalışıyoruz. Gelecek kuşaklardan ise böyle felaketlerin önlemesini istiyoruz”. Kalabalığın arasında göğsünde madalyalar taşıyan yaşlı kadın ve erkekler de vardı. Biri tekerlekli sandalyede oturuyor, arada eldivenli elinin tersiyle gözünde biriken yaşları siliyordu. 1941’de babası öldüğünde 13 yaşındaymış. Hayatı boyunca babasının mezarını aramış. 1981’de Leper’de bulduğundan beri, yani 26 yıldır, her 11 Kasım’da gelir “gelincik törenini” izlermiş… 80 yaşında, bembeyaz saçlı, göğsü madalyalı bir şehit kızı, yarasının izi yaşlı gözlerinde… Her yıl gide gele yeni arkadaşlar edinmiş, kimi dedesi, kimi amcası için gelen, savaşın acısını unutturmamaya kararlı arkadaşlar… “Benim anneannem de aradı hep babasını” dedim, “Büyük dedem de Çanakkale’de anneannem daha annesinin karnındayken ölmüş, ama annem onu hiç görmemiş”. Gözleri bir kez daha doldu. Dünyanın dört bir köşesinden gelen askerler, savaş karşıtları, kimyasal silah karşıtları vardı törende. Savaşın lanetini hatırlatmaya çalışanlarla, kahramanlıkları hatırlatmaya çalışanlar birbirine karışmış, izlediler olup biteni. En ilginçleri turuncu renkli türbanlarıyla Hintli Sihlerdi. Dağıttıkları bildiride “Avrupa’nın özgürlüğü için savaşan Sihlerin fedakârlıklarını unutmayın” yazıyordu. İngilizler yüzünden 1. Dünya Savaşı’na 80 bin Sih katılmış, dörtte biri hayatını kaybetmiş. Bu yüzden onlar da her yıl törenleri izliyor, “Avrupa’nın özgürleşmesine katkıda bulundukları için takdir edilmek” istiyorlar. Ateşkesin hüzünlü kutlamaları eski bir askerin sözlerini hatırlatıyordu: “Savaş çıkana kadar anlamsızdır. Çıktıktan sonra anlamsızlığını sorgulama şansın kalmaz…” 20. yüzyılı kanın yüzyılı yapan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın ateşkesi aynı gün anılıyor, 11 Kasım. Bugünün simgesi gelincik çiçekleri... Amaç, gelecek kuşakları felakete dair uyarmak. sını, 8 milyonun esir düşmesini beklemek gerekti. Tarihe “Büyük Savaş” diye geçen bu kasırgadan sonra dünya bir daha asla eskisi gibi olamayacaktı. Çok fazla acı çekilmişti ve bu acıların nesiller boyu unutulması mümkün değildi. Batı cephelerinin en kanlılarından biri de Belçika’daydı, Flander bölgesinde Leper denilen bir yerde. Almanların Belçika’ya saldırısını durdurmak için günlerce süren siper savaşları sonucunda Leper bir mezarlıklar şehrine dönüştü… Tyn Cot mezarlığı savaşın öyküsünü alaycı bir sessizlikle anlatıyor gelen geçene. Burada tam 12 bin İngiliz askeri yatıyor, 35 bin askerin ise adı var, mezarları yok. İngiliz Milletler Topluluğu’na ait mezarlıkların Avrupa’daki en büyüğü. Mezarlığın girişinde yumuşacık bir kadın sesi ölenlerin isimlerini ve yaşlarını söylüyor, fısıldar mumlar yakıp birbirlerine seslenerek Noel kutlayan, bir ağızdan şarkılar söyleyen düşman askerlerin şarkılarını dinliyorsunuz. Batı cephesinde Kanadalılar, Yeni Zelandalılar, Güney Afrikalılar, Fransızlar, Amerikalılar, Avustralyalılar, Jamaikalılar ve Hintliler dahil 30 farklı ülkeden askerin Almanları durdurmak için günlerce toprağa kazılı siperlerde hayatta kalmaya çalıştıklarını müze öğretiyor size. Düşman siperleri arasında kurdele gibi uzanan tarafsız bölge, bombaların açtığı su dolu derin çukurlar, ölüler ve iri farelerle dolu olduğunu, hamle yapan askerlerin daha düşman kurşunlarına hedef olmadan çamura saplanıp hayatlarını yitirdiği, birkaç mil toprak için binlerce gencin öldüğünü hatırlatıyor belleğinize… EDİTÖR’DEN Büyük büyük konuşuyorlar, sözcüklerin ve hayatların sahibi olarak… Büyük büyük yazıyorlar, aynı yetkiyle. Bir ağızdan ölümü kutsuyor, yaşamı lanetliyorlar… Bizler usul usul dinliyor ve izliyoruz. İnanası gelmiyor insanın duyduklarına, karanlık, kötü bir kurgunun içinde olduğunu düşünüyor, sonra bir çimdik atıyor kendine, yok, hayır, cümle kaldığı yerden sürüyor: “Yaşıyor olmalarına sevinemedim”… Başkalarının çocuklarının tabutlarının arkasından yürümeye alışkın ayaklar, ruh ve akla ancak bu kadar hükmedebiliyorlar işte. Kederleri de bu yüzden bu kadar iğreti, oysa bir çocuk öldüğünde, ev de mezar olup çıkıyor… Ölümü öğütleyenler işte bunu bilmiyor. Kötü bir senaryo değil ne yazık ki yaşadıklarımız. Hoş, hiçbir senaryo yaşadıklarımız kadar kötü olamaz, ama hazırlanmasında ve oynanmasındaki katkılar düşünüldüğünde zihinsel olarak dumura uğradığımızı kabul etmekten başka çaremiz kalmıyor. Gelip geçen tabutlara baka baka yaratıcılığımız, estetiğimiz baştan iğdiş edilmiş bizim, bu yüzden bir cümle kuramıyor, bir tuval boyayamıyor, bir film çekemiyor, bir şarkı yazamıyoruz, evreni ta, merkezinden yakalayan. Geriye kısır hayal gücümüzün fırlatabildiği en uzun mevzi kalıyor ki, o da taş çatlasın gölgemiz kadar büyük ve uzak! Bu kapandan kurtulmanın tek yolu, yine de yaratmayı denemek, bıkmadan usanmadan… Korkularımızı açığa vurmak, tıpkı Hafriyat Sanat Grubu’nun hazırladığı “Allah Korkusu” sergisindeki gibi… İnsan yakmaya alışkın kalabalıkların saldırısından, korumak için gittikleri mekânda bile suç arayan Murtazalardan korka korka, korkunun insan ömrünü uzatan bir coğrafyada yaşandığına inana inana yaratmak, yaratmayı denemek, yaratırken kendimizle yüzleşmek! Bu yüzleşmede insan değil kendine, değil bir başka insana, herhangi bir canlıya bakacak yüz bulamayacak ihtimal… Suçluluk duygusu taşıyor olmanın vicdana, vicdanın utanca, utancın suskunluğa dönüşmesi de teselli vermeyecek… Yine de Deniz Yavaşoğulları’nın hayvan barınaklarında tanık olduklarını okuduğunuzda, insanın sadece “insan” olmaktan edindiği ayrıcalığı nasıl şiddete dönüştürdüğünü bir kez daha izleyecek, aynı yazıda, kendi yanında hayvanlara yer açma çabalarını görüp sakinleşeceksiniz… İyi haftalar... Berat Günçıkan (bguncikan@yahoo.com) Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear