25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 8 YENI 4/1/07 15:04 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZARIN PENCERESİNDEN 7 OCAK 2007 / SAYI 1085 Cumhurbaşkanı seçmek... Selçuk Erez 2007 sorunlarımızın başında bu ülkeye doğru dürüst bir cumhurbaşkanının nasıl seçileceği konusu gelmektedir. Bugüne kadar hep çok değerli kimselerin o mevkie gelmelerini sağlamış olan sistemin bundan böyle aynı sonucu sağlayamayabileceği anlaşılmaktadır. Bu gerçeğin kavranması, çeşitli platformlarda Cumhuriyetin temellerini törpülemeyecek, ekonomik, sosyal sarsıntılara ve başka kötülüklere yol açmayacak demokratik çözümler aranmasına yol açmıştır. 2007’de vatansever her vatandaşın bu çözüm arayışına katkıda bulunması gerekir. Biz önerilmiş olan en akla yatkın çözümleri sunmaktayız: Eskiden Tibet’te Dalay Lama seçimlerinde kullanılan yöntem benimsensin: Bir meydanda oturan adaylar, birinin başına kuş pisleyinceye kadar beklerler. Başına kuş pisliği düşen ilk kimse seçilmiş sayılır. Bu, birçok kentin meydanlarında yer alan kral ve cumhurbaşkanları heykellerinin kafasına konup sindirim artıklarını boşaltan güvercinlerin sık yaptıkları bir eylemi çağrıştırdığından kolayca yadsınacak bir görüş değildir. Bu görüşte olanlar, seçilecek cumhurbaşkanının her sabah Çankaya bahçesinde tüm görevlilerin katılımıyla Tay Çi ya da Çigong (Mandarin Çincesinde Çi: Nefes ya da gaz, Gong: Çalışma demektir) yapmaya başlamasını ve panda beslemesini de önermektedirler: Bu tutum, mevkiin stresini azaltacak, başkanların görevlerini daha sakin bir tavırla sürdürebilmelerine yol açacaktır. Bu neslin vasiyetnameleri... “Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri, ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar...” Dergiciliği böyle tanımlıyor Cemil Meriç… 100. sayısında Kitaplık ve Virgül, ilk sayısında Mesele… İşte 2000’lerin geleceğe vasiyetnamesi üç dergi… Bekir Tarık itaplık ve Virgül dergileri 100. sayılarını yayımladılar geçen günlerde. İki derginin ortak bir özelliği var, son dönemlerin en uzun soluklu dergileri olmaları. Uzun solukluluk, kültür hayatı üzerinde bir etki yaratıldığını, yani denenenin başarıldığını gösteriyor... Bir kültürsanat dergisi ne denli profesyonel insanlar tarafından yayımlanırsa yayımlansın en başta ve en çok gereken heyecan, ama bu çoğu dergi için zamanla azalıp biten bir duygu. Derginin ömrü de heyecanla birlikte tamamlanıveriyor. Bininci sayısını çoktan geride bırakan Varlık gibi kimi istisnalar bir yana bırakıldığında çoğunlukla aynı insanlar yayımlıyor dergileri. Varlık da farklı değil aslında; Yaşar Nabi Nayır’dan sonra torunları Filiz ve Ekin Nayır ile Yayın Yönetmeni Enver Ercan’la yoluna devam eden derginin yazar kadrosu en az 20’şer yıllık dönemlerde genellikle aynı isimlerin ağırlığında oluşuyor, elbette ki aralarına katılan yeni imzalarla birlikte… Kimi ilk sayılarında, kimi Kitaplık ve Virgül gibi “dalya” sınırına kadar ulaşmış birçok edebiyat dergisi yayımlanıyor ve elbette ki, her biri ayrı birer yazı konusu olacak heyecanlar, hikâyeler barındırıyorlar içlerinde. 100. sayıları aynı döneme denk geldiği için biz bu iki dergiye değindik sadece, bir de ilk sayısını çıkaran bir başka kitap dergisine, “Mesele”ye dokunduk… K Kitaplık: EDEBİYAT; SADECE EDEBİYAT Yapı Kredi Yayınevi bünyesinde önce yayınevinin yeni eserlerini tanıtan bir bülten formatında yayımlanmaya başlayıp, ardından 31. sayısıyla beraber (Kış 1998) şimdiki aylık edebiyat dergisi formatına kavuştu. Yapı Kredi Yayınevi denince akla gelen ilk isim olan Enis Batur’un kurduğu Kitaplık, (Batur’un ismini zikredince, daha önce başka bünyelerde yayımladığı unutulmaz Gergedan ve Argos dergilerini de hatırlamak gerekiyor, gerek görsel zenginlikleri gerekse de çarpıcı içerikleriyle dergicilik tarihimizin önemli sayfaları arasında yerlerini çoktan almış durumdalar) Murat Yalçın’ın yayın yönetmenliğinde yoluna devam ediyor. Yazar kadrosunda Nezihe Meriç, Ali Püsküllüoğlu, Gülten Akın, Mehmet H. Doğan, Sina Akyol, Mehmet Rıfat, Güven Turan gibi “kıdemli” şair ve yazarlar olsa da yeni ve genç isimlere de yer var Kitaplık’ta, Azad Ziya Eren, Aslı Tohumcu, İlhan Durusel, Efe Murat… Bu yüzden, 100. sayısının sunuşunda “… günümüz edebiyatı temsil etmeyi, geçmişe ve geleceğe merdiven uzatmayı, edebiyat dışı ayrımları ve yaklaşımları göz ardı etmeyi…” deniliyor… Virgül: KİTAPLARIN YALNIZ KALMASINI ÖNLEMEK! Virgül de Kitaplık gibi ardında yayınevi bulunan dergilerden. Başlangıçta bilgisayar kitapları yayımlayan Pusula Yayınevi çevresinde yayın hayatına başlayan Virgül, zamanla bir edebiyat yayınevi olan Kanat Kitap’ın kuruluşuna da öncülük ederek dergilerin yayın dünyası için ne denli önemli, kurucu bir işlevi olduğunu da gösterdi. İlk sayısında amacını “Kitapların yalnız kalmasını önlemek” gibi naif olduğu denli iddialı bir şekilde okurla paylaşan derginin Yayın Yönetmeni Orhan Koçak. Ömer Türkeş, Fatih Özgüven, Nurdan Gürbilek, Mustafa Arslantunalı, Necmiye Alpay, Yaşar Çubuklu ve Ahmet Eken gibi yazarların rehberliğinde kitapların derin, gizemli, karmaşık, uçuk, yalan, gerçek ve elbette ki 'büyülü' dünyasında yolculuk yapıyor Virgül. Derginin kendini konumlandırdığı ve anlamlandırdığı yer hakkında en doğru tespiti yine yayımlayanlar yapıyor: “Dergilerin etkisi, biraz da ömürlerine bağlıdır, derler. Dünyanın en güzel dergisini yayımlamış olmanın çok büyük bir kıymeti yoktur, o dergiyi birkaç yıl olsun yaşatamadıktan sonra... Yüz sayı, dokuz yıl. Fena sayılmaz: Yayın hayatı yarın sona erse bile, Virgül artık başarılamamış, ‘yarım kalmış bir proje’ olmaktan kurtuldu sayılır. Hüsnükuruntuları bir yana bırakırsak; dergiler, yaşadıkları için ölümlüdürler. Renklerini ve canlılığını kaybettikten sonra da yıllarca çıkmaya devam eden, kendi kendisinin gölgesine dönüşmüş dergilerden biri haline gelme tehlikesi, her zaman var olacak.” Bu seçim, dünya edebiyatına ilk teke zortlaması rekor denemesi yapılan yer olmasıyla geçen Burdur Stadyumu’nda gerçekleştirilmelidir. Üçbeş yıl öncesine gelinceye kadar Manyas Kuş Cenneti de düşünülebilirdi ama artık orada pek az kuş kaldığından Burdur daha iyidir. Adaylara seçimden önce kuş gribine karşı Tamiflu dağıtılmalı ve stadyum kapılarında bekleyen görevlilerce cepleri aranılıp yanlarında kuş yemi getirenler sınava alınmamalıdır. Bu sınavın yaz aylarında ve gündüzleri yapılması tercih edilmelidir; çünkü gece uçan baykuş ve yarasa gibi kuşlar uğursuzdur. Bu seçimin rahmetli Türkmenbaşı örneğinde olduğu gibi ömür boyu sürecek bir iktidara yol açmasını ve Takdiri İlahi gerçekleştiğinde Cumhurbaşkanlığının Suriye, Azerbaycan gibi birçok Müslüman ülkede olduğu şekilde babadan oğula geçmesini önerenler, bu yolun tutulması halinde her seçimden önce oluşan gerginliklerin son bulacağını ileri sürenler az değildir. Cumhurbaşkanının ÖSYM sınavı ile belirlenmesini isteyenler de vardır: Aday olmak isteyenler Yüksek Öğretim Kurulu Cumhurbaşkanlığı Seçme ve Yerleştirme Merkezi’ne (Karyağdı Sokak, Aşağı Ayrancı) giderek TC kimlik numaralarını, işlem kodlarını belirttikleri evrakla ve Merkez Bankası’na 2 YTL yatırdıklarını belgeleyen makbuzla başvuracak, sonra 81 ilde belirlenecek okullarda sınava tabi olacaklardır. Sonuçlar 10 gün sonra http://cumhurbaskanisonuclari.gov.tr’den öğrenilebilecektir. Adayları bu sınava hazırlama dershanelerine devam etmek isteyen memurlara haftada belli günler izin verilecektir. Birkaç sınav sorusu da önerilmiştir: ? Bir minarenin hoparlöründen sabah yapılan ezan yayını 2 km. yarıçapında bir alanda herkesi uyandırabilmektedir. Aynı sonucun 4 km.’de elde edilebilmesi için hoparlörün gücünün kaç kat artırılması gerekir? ? Stadyumda yapılan bir kutlamada başınıza kuş pislese ne yaparsınız? a. İstifimi bozmam, b. Başımı göğe kaldırır, “Ulan uçak bozuntusu ananı da al git buradan!” derim, c. Bundan böyle sapan taşımaya başlarım. Bu yöntemlerden birinin hemen benimsenmesinin konu ile ilgili ciddi sıkıntılara son vereceği ve bugüne kadar kullanılmış sistemin yol açacağı yanlışlıklara engel olacağı kesindir! Mesele: “SAF YAZI” İLE “ESAS DERT”İN BİRLEŞİMİ... Osman Akınhay, bu ay yayımlanmaya başlayan kitap dergisi “Mesele”nin editörü… Derginin yayın kurulunu ise Foti Benlisoy, Aykut Tunç Kılıç ve Bekir Tarık oluşturuyor, ama sayfalar kitabı bahane ve vesile ederek kaleme alınmış, bir savı olan ve okuruna feyz veren, bilgisi ve görgüsüyle aydınlatıp ufuk açan, dil marifetiyle edebi lezzet taşıyan her yazıya açık. Akınhay, “Mesele”nin meselelerine ilişkin sorularımızı yanıtlıyor: Derginin adı neden “Mesele”, sizin meseleniz nedir? Yayın âlemi son on yılı aşkın sürede esastan kabuk değiştirdi. Ve iki belirgin noktada kristalleşti: sektörleşme ve depolitizasyon. Sektörleşme hırsının ne ölçüde bir “köpük” oluşturduğunu, yayın çevreleri çeşitli şekillerde en çok da parasal çöküşle, bin bir türlü yakınmayla dile getiriyorlar. Dolayısıyla, eserin teması, kavramları, edebi derdi, akımlar, yenilenmeler... Sektörleşme hevesi bunları tamamen demode sayılan, iyice arkaya atılan, hatta safra sayılan şeyler haline getirirken, yazar tanıtımları, bilboard’lar, satış adetleri, “sattırıcı” kapak gibi unsurlar baş tacı edildi. Mithat Çınar’ın yaptığı logomuz, hem “mesel”i hem “mesele”yi bir arada sunuyor okura. Bir bakıma bu, “saf yazı” ile “esas dert”in birleşimi. Bunca kitap dergisi varken, biraz cesur ve pervasız bir adım attığınızı söylesek kalbinizi kırar mıyız? Elbette hayır. Fakat, başarıda “ölçüt” nedir? Tiraj, ilan, gösterişlilik geçelim bunları. Bir, nefesimiz uzun bir süre sözümüzü söylemeye ve bu kürsü vasıtasıyla sözü olanlara bir mecra sunmaya yetsin; iki, görsel ve dijital kültür karşısında epeydir bir artçı savaşı veren yazılı kültürün asli meselelerine el değdirelim; üç, katı gerçekliğe tahammül etmemizi sağlayan “yazı”yla başka bir dünya mümkündür, diyebilelim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear