25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 12 4/1/07 14:44 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 7 OCAK 2007 / SAYI 1085 Üç şehir, bir aşk, bir savaş “Eve Giden Yol 1914”, Semir Aslanyürek’in son filmi. Biraz kurgu, biraz tarihi gerçekle harmanlanan film, seferberlik yıllarını anlatıyor. Aslanyürek’in kaynakları, filmini adadığı babası da dahil o yılları birebir yaşayanlar. Ağır, zorlu yıllara, büyük bir aşk ve intikam öyküsü de eşlik ediyor. Başrol oyuncusu Melisa Sözen’i filmde yer almaya iten de bu aşk. Yönetmen Semir Aslanyürek (solda). Filmin oyuncuları Melisa Sözen ve Erdal Beşikçioğlu (üstte). MELİSA SÖZEN Benim için iyi bir deneyim Melisa Sözen, adından çok bahsettiren genç oyunculardan. Bu ay vizyonda olan iki sinema filminde oynuyor, Derviş Zaim’in “Cenneti Beklerken” ve Semir Aslanyürek’in “Eve Giden Yol 1914”ünde. Sözen’e göre, ikisinin de dönem filmi olması bir tesadüf. Eve Giden Yol 1914’te sevgilisini askere yollayan bir ağa kızını canlandırıyor. Sözen, filmin çekimleri sürecinde ekiple gezmiş, Antakya, Şam, İstanbul... İşte filmle ilgili anlattıkları... Eve Giden Yol’da Safiye karakterini canlandırıyorsunuz. Safiye’yi bir de sizden dinleyebilir miyiz? Safiye, bir kasaba ağasının kızı ve sevdiği adamı savaşa yollamak zorunda kalıyor. Bu bekleyiş sırasında babasının acısını yaşarken bir yandan da sevdiği adamın yolunu gözlüyor. Bu filmin kadrosunda yer almayı kabul etme nedeniniz nedir, senaryoda ne çekti sizi? Beni asıl çeken, senaryodaki manevi ve dünyevi aşk arsındaki bağlantı oldu. Peki çekimler nasıl geçti, bu filmde en çok ne zorladı sizi? Mesela, filmde bir de ata binme sahneniz var, binen siz misiniz, yoksa dublör mü kullandınız? Çekimlerde asıl zor olan sahneler savaşın anlatıldığı çöl sahneleriydi, fakat o sahnelerde ben yer almadım. Dolayısıyla ben pek zorluk yaşamadım. Atlar ise yeteri kadar eğitimli değillerdi, bu yüzden dublör kullandık. Ya filmde kullanılan lehçe? Film öncesi o yörenin lehçesini bilen bir uzman ile ön çalışma yaptım. Filmin çekimleri süresince ekiple beraber Antakya, Şam ve İstanbul olmak üzere tüm setlerde bulundunuz mu? Evet, bulundum. Semir Aslanyürek’le çalışmak nasıldı? Semir Bey senaryosuna ve setine hâkim bir yönetmen. Benim için iyi bir deneyim oldu. Bu ay iki filminiz vizyona girdi; “Cenneti Beklerken”, “Eve Giden Yol”. İkisi de dönem filmi, bu sizin için özel bir tercih mi, yoksa öyle mi denk geldi? Her iki senaryonun da dönem filmi olması tamamen bir tesadüf. Genç oyuncular arasında adı sıkça anılan oyunculardan birisiniz. 21 yaşında böyle bir başarıya ulaşmak sizi korkutuyor mu? Hayır, korkutmuyor. Oyunculuğu seçme nedeniniz nedir? Oyunculuk yapmak, hayal dünyasında yaşamak gibi, karakteri yaratmakta hiçbir sınır yok, beni çeken bu. Varmak istediğiniz yer, hedefiniz ne? En büyük hedefim, oyunculuk yapabilmeye devam etmek. Bundan sonrası için yer alacağınız projeler neler, belli mi? Henüz bir proje üzerinde karar vermedim. Deniz Yavaşoğulları Y ıl 1914, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı'na girdiği dönem... Antakya ve bugünkü Suriye topraklarında büyük bir aşk, fedakârlık ve intikam öyküsü yaşanıyor... Bu öykü elbette, neredeyse yüz yıl sonra bir filmde kurulabilir ve izlenebilir. Gösterimi süren “Eve Giden Yol 1914”, Semir Aslanyürek’in ödüllü senaryosuna dayanıyor. Filmin çekimleri Antakya ve Suriye’nin dört ayrı bölgesindeki çöller gibi doğal mekânların yanı sıra İstanbul’da kurulan setlerde gerçekleştirildi ve tam altı ay sürdü... Çekimlerde her şeyin döneme birebir uygun olması için iki bin figüran kullanıldı, 600’ün üstünde kostüm hazırlandı, aksesuvarlar eskicilerden toplandı, döneme özgü çarık ve çizmeler özel olarak yaptırıldı, dekor üretimi için 30 heykeltıraş çalıştı, savaş sahnelerinde bir tona yakın patlayıcı kullanıldı... Yoğun bir emekle hazırlanan, Erdal Beşikçioğlu, Metin Akpınar, Melisa Sözen, Emre Altuğ, Ali Sürmeli, Erdinç Olgaçlı, İrem Altuğ ve Ege Aydan gibi oyuncuların rol aldığı bu büyük projenin, yani “Eve Giden Yol 1914”ün yönetmeni Semir Aslanyürek’le film üzerine konuştuk: Türkiye’de tarihi açıdan tamamen korunmuş bir şehir bulmak neredeyse mümkün değil, bu yüzden tarihi bir film çekmek de oldukça zor olsa gerek. Antakya ve Şam bu açıdan bakıldığında ne durumda? Size katılıyorum. Ne yazık ki Antakya’da şehir içinde kilisenin restore ettiği bir iki avlu haricinde tek tarihi mekân kalmadı. Özellikle Antakya’nın simgesi olan Roma Köprüsü, yanlış hatırlamıyorsam, 1971’de barbarca yıkıldı. Beyaz taş parke sokakların üzeri her ne akla hizmet ise çirkin bir betonla kaplandı. Bu nedenle Antakya şehir içini Antakya’ya benzeyen Asi nehrinin iki yanına kurulu bir Suriye kenti, Hama’da, çekmek zorunda kaldım. Şam bu açıdan daha iyi korunmuş, en azından eski şehir koruma altına alınmış durumda… Hangi sahneler İstanbul’da kurulan setlerde çekildi? Demirciler Çarşısı, Antakya avluları ve yatır sahneleri. Bir de Antakya hamamı. Hamamı Şam’da çekmeyi düşündük, ama Metin Akpınar’ın uçak fobisi buna izin vermedi. Yabancılar için Türkiye’de film çekmek devletin getirdiği prosedürler nedeniyle oldukça zor, siz de Suriye’den izin alırken zorlu prosedürlerle karşılaştınız mı? Suriye’de çekim için herhangi bir engel yoktu. Zaten başta Ruslar, Fransızlar ve Amerikalılar olmak üzere yabancılar, mekânların güzelliği, izin kolaylıkları ve ucuzluk nedeni ile orada epey film çekiyorlar. Mesela, biz orada çekim yaparken RusABD ortak yapımı “Semiramis” (Babil Kraliçesi) filmi için hazırlık yapılıyordu. Şam’da çekimleriniz devam ederken 12 Eylül’de oradaki Amerikan Büyükelçiliği basıldı, silahlı çatışmalar yaşandı. Şam’daki bu gergin ortam çalışmalarınızı nasıl etkiledi? Biz Suriye çekimlerini haziran ayının ortalarında başlattık. Yaklaşık bir ay sonra, yani ağustos ortalarında Antakya’daydık, saldırı sırasında orada değildik, ama faşist İsrail’in Lübnan’a yaptığı çocuk katliamı saldırıları, bizi manevi yönden etkiledi, moralimizi bozdu. Ayrıca saldırılar nedeniyle Lübnan’da tatil yapan zengin Araplar bir anda Şam’a akın edince Şam’da fiyatlar fırladı. Otellerde yer bulmak kabil olmadı. Bu durum işimizi biraz uzattığı gibi filmin bütçesini de etkiledi. BİRAZ KURGU, BİRAZ GERÇEK... Peki Suriye halkıyla aranız nasıldı? Halkla hiçbir sorunumuz yoktu. Gittiğimiz her yerde saygı gördük. Suriyelilerin Türkleri sevdiklerinden hiç kuşkum kalmadı. Film, kostüm ve set hazırlıkları gibi ön çalışmalarıyla birlikte ne kadar sürede tamamlandı? Çekim hazırlıkları, kostüm, dekor, oyuncu seçimi, çekim ve post prodüksiyon kopya basımı dahil altı ay sürdü. Eve Giden Yol’un, senaryosunu nereden yola çıkarak yazdınız? Ne şanslıyım ki, çocukluğumda televizyon diye bir musibet yoktu. Televizyon, asıl amacından saptırıldığı için onu bir musibet olarak niteliyorum. Dolayısıyla çocukluk yıllarım her akşam Binbir Gece Masalları, efsaneler, vecizeler, muammalar ve darbımeseller dinlemekle geçti. Tabii ufak çapta bir şeyler okumakla da… Bu dönemde seferberlik yıllarını birebir yaşayanlar hâlâ hayattaydı ve “Eve Giden Yol”un olaylarını defalarca birinci ağızdan, yani Mahmut’un kendisinden dinledim. Bundan dolayı “Eve Giden Yol”un olayları, kurgu biraz farklı olsa da tarihi gerçeklere dayanıyor. Filmi babanıza ithaf etmişsiniz... Evet. Ben SSCB’nde sinema öğrencisiyken, adımı sayıklayarak can vermiş. Ölüm döşeğinde beni göremediği için ne kadar üzgün öldüğünü tahmin edebiliyorum. Sinema aşkım olmasaydı, ölürken belki yanında olacaktım... Ayrıca “Eve Giden Yol”da babamın anlattıklarından da çok şey var. Bu filmi görseydi ne kadar mutlu olurdu kim bilir... Peki filmin senaryosunu yazarken kafanızda oluşturduğunuz görselliği, film ortaya konduğunda yakalayabildiğinizi söyleyebilir misiniz? Sonuçtan memnun musunuz? Festivale filmi katılan bir yönetmen, o festivalde hakemlik, jüri üyeliği yapabilir mi? Sonuç ne olursa olsun bir yönetmenin sonuçtan memnun olabileceğini tasavvur edemiyorum. Sonuçtan memnun olmak demek kendini beğenmek demektir. Bence, kendisine saygı duyan bir sanatçının filmini beğenmesi etik değildir. SIRADA “KARMAŞA” VAR... Filmdeki kadın karakterler, özellikle İffet ve Safiye, erkeklerden daha etkin, bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Doğru, ama bu bir tesadüf değil. Antakya kadını zaten güçlüdür. Bilirsiniz, Kurtuluş Savaşı başladığında Hatay’da düşmana ilk kurşunu sıkan bir kadındı. Ayrıca zor koşullar güçlü insanlar yaratır, zayıf insan zor koşullarda elenir, silinir… Eve Giden Yol’da “Arabistanlı Lawrence” da var. Filmdeki yabancı karakterleri, yine yabancı oyuncular canlandırıyor. Yabancılarla çalışmak kolay oldu mu? Evet, ama ne yazık ki oyuncu değiller. Yine de Arabistanlı Lawrence’ı oynayan bir ABD vatandaşının haricinde sorun yoktu. O, 10 yıldır Türkiye’de yaşadığı halde iki cümleyi Türkçe telaffuz edemedi… Şellale, Eve Giden Yol ve bir diğer senaryosu biten projeniz Karmaşa bir üçleme olacak, değil mi? Haklısınız… Bu bir Antakya üçlemesiydi. “Eve Giden Yol”u yıllardır çekmeye çalıştık, önce Ezel Akay sonra Ahmet Somuncuoğlu ile… Ama olmadı, hep direkten döndü. Bu prodüksiyonun altına girmek zordu. Bu nedenle ilk olarak üçlemenin en son filmi “Şellale”yi, Özen Film ile de ilk filmi “Eve Giden Yol”u çektik. Yani üçlemenin başı ve sonu var, bir tek ortası yani “Karmaşa” kaldı. Karmaşa’nın çekimleri ne zaman başlayacak? Eğer bakanlıktan iyi bir destek sağlanırsa bu yaz sonlarına doğru başlayabilirim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear