29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1063 9 GÖRGÜN TANER İKSV Genel Müdürü İKSV yıllardır müzik ve kültür etkinliklerindeki öncülüğünü koruyor. Son yıllarda İstanbul eksenli etkinlikleri nasıl buluyorsunuz? İstanbul gibi 15 milyon kişinin yaşadığı bir metropolde bu yapılanlar az. İstanbul’da yaşayan çok sayıda insanın öncelikleri arasında kültür ve sanat yok. Ayrıca etkinlikler belli sınırlar içinde ve belirli yerlerde yapılıyor. Oysa kültür ve sanat yerel yönetim kademesinin de öncelikleri arasında yer almalı. Seyirci profili nasıl, seçilen isimleri belirleme kriterleriniz neler? Dünyayı ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Bu nedenle çizgimize özgü bir hedef kitlemiz ve seyirci profilimiz mevcut. İstanbul Müzik Festivali’nin seyircisi kültür seviyesi yukarı, iyi eğitimli ve biraz da yüksek gelir grubundan. Caz Festivali ise genç, alternatif arayışı içinde olan, eğitim düzeyi yukarıda bir grup tarafından takip ediliyor. İstanbul festivallerinin danışma kurulları var. Programlar, festival direktörlerinin çalışmaları, danışma kurulları ile yapılan toplantılar ve festivallerin bağlı oldukları uluslararası kurulların çalışmaları sonucunda ortaya çıkıyor. Etkinliklere katılım hakkında son birkaç yıllık dönemi karşılaştırabilir misiniz? İstanbul Müzik Festivali son yıllarda altın çağını yaşadı. Doluluk oranı hep yüzde 90’ın üzerinde oldu. Caz Festivali ise bu yıl hariç hep dolu mekânlara çaldı. Bu yıl düşüşe rağmen Caz Festivali’nin doluluk oranı yüzde 75’lerdeydi. Sponsorlar, müzik ve kültür etkinliklerinde önemli bir yer tutuyor. Kültür onlar üzerinden topluma sunuluyor ve bazen sponsor etkinliğinin önüne geçebiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İKSV kültür alanında sponsorlukta öncülük etti. Yerel ve merkezi yönetimin kültür ve sanata bütçe ayırmayışı nedeniyle özel sektörün kültür ve sanata desteği çok öne çıkmış ve önem kazandı. Bu konuda İKSV olarak hazırlanmış kesin kuralları olan ve ders olarak okutulan bir sponsorluk yapı ve programımız var. İlgili şirket ve kuruluşun yapılan etkinliğin önüne geçmemesi ise hep en önemli kaygımız... Stefan Hantel, namı diğer DJ Shantel... Çingene ve Balkan bestelerini geleneksel sınırlar içerisinde modernize ederek en geniş kitlelere taşıyan DJ Shantel 12 Ağustos’ta Alaçatı Babylon’da sahneye çıkacak. DJ Shantel’in müziği tüm yaş gruplarını, tüm uyrukları politik nezaketten uzak, içsel Yazılar: Zekeriya S. Şen B CEM YEGÜL Pozitif Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Üyesi İstanbul özellikle son yıllarda müzikal etkinliklerle açıkhava sahnesine dönüştü. Bu dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz? İstanbul festivaller ve kültürel etkinlikler sayesinde dünyanın bir parçası oluyor; dünyayla buluşuyor; özgürleşiyor; bilinçleniyor; daha seçici oluyor; renkleniyor. Aslında bu beklenen bir dönüşümdü. Sadece biraz geç ve güç oldu. Bu insanların özlediği ve beklediği bir dönüşüm müydü, yoksa arz mı talebi yarattı? Bu kadar farklı disiplinlerin ve renklerin olduğu bir dünyada talebin zorla yaratılabileceğini düşünmüyorum. Günümüzde yaşam tarzları bir şekilde pompalanıyor, ama güçlü, ayrıcalıklı ve biraz da aykırı bir dil oluşturmamışsanız, böyle bir alanda ve Türkiye gibi coğrafyada zorla talep yaratamazsınız. Müzik ve kültür artık sermayenin kendini sınama aracına dönüştü. Tanınmış isimler bu sayede İstanbul’da sahne alıyor. Bu konudaki fikirleriniz neler? Müzik ve kültür hiçbir zaman sermayeden bizim anladığımız anlamda bağımsız olmadı. Farklı bir dünya arzu ederdik ama, hep bir anlamda kol kola olmak zorunda oldular; bu bugün de böyle. Önemli olan müziğin ve kültürün kimliğini ve “onur”unu koruma seviyesidir, burada bir sorun olmadığı sürece, sponsorship kabul edilebilir sınırlarının içerisinde, demektir. Rock’n Coke festival kültürü açısından önemli bir noktada. Bu festivalin Türkiye ve İstanbul açısından sizce önemi ne? Biz müzikal bir bütünlük, bir yolculuk ve festival ruhu yaratmaya çalışıyoruz. Açıkhava festivalleri, özgürlük demektir; kendini özgürce ifade etmek; kısa bir süre için de olsa sınırları yok etmek demektir; boyun eğmemeyi öğrenmek demektir. Büyük açıkhava festivallerine ev sahipliği yapan şehirlerin, ülkelerin, daha demokratik, daha özgür olmaları bir tesadüf değil. dürtüler doğrultusunda bir araya getiriyor. Bu akım, tek kelimeyle saf bir coşku patlaması... ir zamanlar DJ ağırlıklı dans müziği, piyasanın gündemindeydi. Fırsat bulan her ünlü DJ, eline aldığı güncel bir parçayı kendi yorumu ile dans müziğine uyarlardı. Bir anda dünya müzik sahnesinin ortasında yer alan dans müziği, zayıf temellerinden dolayı bu şöhretini fazla koruyamadı ve ilerleyen zamanla kabuğuna çekilmeye başladı. DJ’ler ise, zamanında farklı müzik patikalarına yönlendi. Dijitalleştirme modası içerisinde öncelikle Afrika, Latin ve Asya etnik müziklerine bulaştılar, sonra da Ortadoğu, Balkan ve Doğu Avrupa müziğine sokuldular. Bu kulvarda ilk öne çıkan DJ ise ülkemizde çok ilgi gören Stefan Hantel adlı, namı diğer DJ Shantel. 12 Ağustos Cumartesi gecesi İstanbul Babylon’un yeni doğan kız kardeşi Alaçatı Babylon’da sahneye çıkacak olan DJ Shantel, sekiz kişilik Bucovina Club Orkestrası ile tekrar Türk müzikseverlerin gönlünü fethetmeye hazırlanıyor. Almanya tekno müzik sahnesinde gelişen yapımcı ve DJ Shantel, bu tarzın kısırdöngüsünü fark eder etmez kendi köklerine uzandı ve BalkanÇingene müziği temalı bir oluşuma yöneldi. Bütün çalışmalarını Frankfurt’ta yer alan Bucovina Club projesi adlı ekibi (Bucovina, DJ Shantel’in köklerinin geldiği Romanya ve Ukrayna arasında kalan, bir zamanlar Habsburh İmparatorluğu’nun parçası olan bir kasaba) ile yorumlamaya başlayan DJ, elektronik ve Balkan müziği arasındaki iletişimi kusursuz bir şekilde oluşturdu. Halihazırda zaten coşturucu olan bu parçaların havasını doğru yakalayıp harmanlayabilen DJ, bir anda Avrupa’da yeni bir akımın öncüsü oldu. Balkan ve Doğu Avrupa etnik müziğinin sınır tanımaz özgür ruhunu elektronik melodiler ile destekledi, dans sahnesinin durgunluğuna da yeni bir hareket getirdi. Adeta 2000’li yılların acid house akımını yarattı. Balkanlar’ı ve Çingene diyarlarını kulüp ortamına başarıyla taşıyan DJ Shantel, böylece klasik klişelerden, etnolojik baskıdan veya folklor gelenekselliğinden uzak, yeni organik bir etnik/pop/kulüp akımı yarattı. Özellikle 2005 tarihli “Bucovina Club Volume 2”, Goran Bregovic, Boban Markoviç, Vesna Petkovic ve Fanfare Ciocarlia destekli koleksiyonu ile, kırsal alanlardan dışarıya çıkamamış müziğin orijinal yapısına sadık kalarak, bu müziği kentsel bir boyuta taşıdı. Hiçbir zaman statik bir yapıya sahip olmayan bu kırsal parçalar ise, ne kadar güncel olabileceklerini gösterdi. Özellikle albümde yer alan, Jony Iliev’in vokalleri ile süslediği, bir göçmenin hayatındaki acıları dile getiren Cezayir kökenli “Ya Rayah” (uluslararası platformda önceden Rashit Taha tarafından yorumlanmıştı) parçası çok dikkat çekti. Fransız müzik eleştirmenleri ve BBC Radio 3’ün Dünya Müzik Ödülleri’nde “club” dalında ödüllendirilen DJ, Doğu Avrupa’nın en iyi müzisyenlerinin toplandığı Bucovina Orkestrası’yla tüm dünyayı turluyor. Yeniliğe biraz olsun açıksanız bu öz, sağlam, coşturucu, katıksız, keyifli ses sentezi ile tanışmanızı tavsiye ederim... FARKLI BİR MÜZİĞİN PEŞİNDE OLANLAR İÇİN... İDİL SAGUNER Genel MüdürParkorman İstanbul’da neredeyse her gece bir dünya müzisyeni sahne alıyor. Yüksek bilet fiyatları ve konser enflasyonuna rağmen ilgi büyük. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Müzik ve kültür etkinliklerinde talep arza, arz da talebe uyuyor. İnsanlar artık bu tarz etkinlikler için para harcamaktan çekinmiyor. Bunun sebebi ise son yıllarda artan içerik ve hizmet kalitesi. Bu kültürel bir dönüşüm mü, yoksa dönemsel bir ilgi mi? Kültürel dönüşüm ise kalıcı olmalı, biz de bunun için çalışıyoruz. 90’lı yıllara baktığımızda böyle bir dönem yaşadık. Stadyum konserleriyle dev gruplar birer birer İstanbul'da sahne aldı. O zamanki organizatörler bilinmeyenle savaşarak büyük riskler aldı. Bir kısmı hüsrana uğradı, bir kısmı başarılı oldu. Hüsranla son bulan operasyonlar başarısız olunanların etkisini ve kazancını sildi. Dolayısıyla bir durgunluk döneminin ardından yükseliş başladı. Bu çıkış eskisine göre daha güçlü ve sağlam temeller üzerinde yükseliyor. Peki bu durum daha ne kadar sürdürülebilir? Eğlence sektöründe şöyle bir şey var, “bilet satışı ile bir konserden para kazanılmaz, üstüne sponsor lazım”. Bu doğru, ama artık bilet satışı ile bile para kazanılabilen konserler yapılabiliyor. Artık yabancı organizatörler ve yurtdışından bize sanatçı kiralayan ajanslar gözlerini Türkiye’ye çevirdi. Bu artarak devam edecektir. Çünkü konser alanlarını dolduran kalabalıklar her geçen gün artıyor, bunun kalıcı olması ise eğlencenin sektörleşmesi ile doğru orantılı. Bunun için sektör gerekliliklerinin tümü yerine getirilmeli, eğlence üreten ve satan insanların bir birliği, derneği olmalı. Devlet, eğlenceyi bir turizm yatırımı görüp desteklemeli. İzleyici profili nasıl? İstanbul'daki konserlere katılan tüm katılımcılar bilinçli müzik dinleyicisi değil. Ortam için, değişiklik olsun diye ya da arkadaş grubu ile gelenler var. Elbette bu da bu işin içinde, ama müzik için gelenler hızla artıyor. Müzik ve eğlence kültürünün gelişmesi için bu süreçlerin yaşanması gerekiyor. Zamanla seçicilik oluşunca bu etkinliklerin de tadı değişecek. Peki ya organizasyonlar arası rekabet ne boyutta? Bilinçli rekabet hepimize yarıyor. Tüm bu etkinlikler aynı ruha hizmet ediyor. Bu sektördeki rekabet, “âşıkların atışması” gibi olduğu sürece çok daha başarılı işler çıkacağından eminim. Müzik ve eğlencenin “megamağazası” M üzik aklı selim her insanın hayatında önemli bir yere sahip. Türler ve akımlar her ruhun zevk algılamasına göre değişir. Ancak şu bir gerçek ki, Türk insanı müzik dinliyor ve dinlemeyi seviyor. Ağırlıklı tercihin Türkçe sözlü müzik olmasına rağmen, son zamanlarda bu kalıbın dışına çıkılmaya, müzikseverler farklı dillere, akımlara ve tarzlara doğru açılmaya başladı. Bununla doğru orantılı olarak, “keşif” duygusu da hızlı bir şekilde gelişiyor, farklı müzik türlerine olan açlık alttan alta artıyor. Bu açlık internetten yasak indirmeler, kopyalamalar ve uluslararası paylaşım ile giderilmeye çalışılsa da belirli bir noktada kalıyor. Bu tıkanmanın en büyük nedeni, farklı bir müzik keşfeden ruhun somut olarak istediği plak, CD ve/veya kaseti hemen çıkıp satın alamaması. Gerçek bir müziksever dinlediği müziği somut olarak elinde tutmak ister, ama bunu Türkiye’de yaşamak oldukça zor. Evet, bazı müzik dükkânları var ve bunlar belli bir kitleyi oldukça tatmin ediyor, ancak araştırmacı ve koleksiyoncu bir müziksever için arşivleri zayıf. Masa başında oturan birkaç kişinin zevki doğrultusunda albümler ithal ediliyor, bazıları çok komik sayılarda (10 ve 15 gibi) piyasaya sürülüyor. Müzikseverlere de amazon.com ve benzeri internet sitelerine, yurtdışına giden eşe dosta verdikleri uzun müzik sipariş listeleri vermek düşüyor... Şimdi farklı müzik peşinde olanlara yeni bir kapı aralanıyor. Demirören Şirketler Grubu dünyayı “müzik eğlence megamağazası” kavramıyla tanıştıran dev zincir Virgin Megastores’u, yakın bir zamanda İstanbul’a getiriyor. Mağazanın ne kadar geniş bir kataloğa sahip olacağı şu aşamada belli değil ancak adı üstüne Virgin Megastores! Klasik, Caz, Etnik, Pop, Folk, Dünya, Rock, Harcore, R&B, Soul, Alternatif, Reggae, Metal, Country, Dans, Elektronik vb gibi çok geniş bir müzik amazonuna sahip olan “megamağaza”nın Türk müzikseverlere dünyanın kapısını açması bekleniyor. Mekân olarak İstanbul, Beyoğlu’ndaki eski Saray Muhallebicisi’nin olduğu tarihi SinEm Han (eski adı Deveaux Apartmanları) binasında hayat bulacak alışveriş ve eğlence merkezinin içinde yer alacak olan “İstanbul Virgin Megastore”, müzik, video, film, oyun, wifi, PC gibi kültürel ve dijital ürünlerle bizleri tanıştıracak. Yılların emektarı Sinepop Sineması’na kadar uzanan beş katlı iki binayı da içine alacak olan yapı, (toplam 25 bin metrekarelik bir alan) birbir buçuk yıl içerisinde sinemaların yanı sıra amfi, kitapçı, lokanta, kafelerin bulunacağı bir alışveriş ve eğlence merkezine dönüşecek. muzik@tikabasamuzik.com İ YASEMİN OĞRALI Organizasyon MüdürüParkorman Müzik ve festivaller özellikle üniversitelileri ve genç kuşağı hedef alıyor. Bunlar, müziği, hayatında hiçbir şey beklemeden dinleyen, müziği hobi olarak benimsemiş insanlar. Türkiye genelinde ise çok az sayıda konser oluyor. Şehirlerde müzik kulüpleri yok. Bu durum çok vahim, ama zamanla gelişecek gibi, anahtarı da üniversite gençliğini takip etmekte. Onlara ulaşırsanız bu etkinlikleri güçlendirecek talebi bulabilirsiniz. Tüm bunlardan önce bilinçli bir sektörleşme büyük avantaj sağlayacaktır. Parkorman, başından bu yana “konser ve festival mekânı” slogan ile başladı. İnsanların kültürel faaliyetleri takip edebileceği, canları sıkıldığında ise farklı seçenekleri değerlendirebileceği bir mekân burası. Müziği ve eğlenceyi paylaşmak keyifli bir iş. ngiltere, Amerika, Avustralya, Yunanistan, Lübnan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Fransa ve Japonya gibi ülkelerde zincirleri bulunan “megamağaza”nın temelleri 70’lı yıllara kadar uzanıyor. Okul yıllarında tezgâhlarda plak ve kaset satan bir müzik tutkunu olan Sir Richard Charles Nicholas Branson (SRB olarak da bilinir), müzikseverler ile sanatçının üretimleri arasında birebir aracı bir kurum olmayı hedefledi. Bu ideoloji doğrultusunda tezgâhlardan posta ile plak dağıtım firmasına yükselen yatırımcı, ilk Virgin mağazasını 1971 yılında Londra’nın Oxford Caddesi’nde açtı. Sonrası bir efsane... Günümüzde 120’den fazla şubeye sahip olan zincir, dünyadaki en büyük müzik ve eğlence mağazası olmasının yanı sıra turizm, V2 müzik şirketi, Virgin Atlantic uçak şirketi, içecek gibi kollarda da boy gösteriyor. Adını kurulma aşamasında SRB’nin bir kız arkadaşının “We’re all virgins at businessBiz ticarette bakiriz” cümlesine istinaden “Virginbakir” olarak alan şirket 2001 yılında SRB tarafından Fransız şirketi Hachette Distribution Services’e (HDS) bünyesine devredildi. CUMHURİYET 09 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear