25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1063 3 EDİTÖR’DEN eha Mağden’den sonra Duygu Asena ve Halit Çapın da öldü. Üçü de yaşlanmadan, eskimeden, eksilmeden gitti. Her okur, belki yazarıyla birlikte biraz ölür, ama Duygu Asena’yla birlikte ayrımsız her kadından bir şeyler de koptu. Kiminin tarihiyle “Kadının Adı Yok”un miladı kesişmişti, kiminin ilk sorusu kitapla birlikte gelmişti: Benim adım var mı ya da benim adım ne? Eğer bir kitap okumak, insanın hayatını gerçekten değiştiriyorsa, Asena işte o kitaplardan birini yazmıştı... Üstelik kapılarını sıkı sıkıya kapatmaya meraklı bir topluma mahremiyetini açmayı göze alarak. Okur, okuduklarından bir romandan daha fazlasını çıkarmış, Asena’yla özdeşleşmiş, olağan saydığı hayatının yalanlarını birer birer keşfetmişti. Nadide Karademir’in Asena ve Kadının Adı Yok’u sorduğu kadınların yanıtları da gösteriyor ki, kitap anneden kıza aktarılmış, belki kızdan da kızına akacak. O da kitabın basıldığı tarihten bu yana nelerin değiştiğini, kadınların neleri değiştirdiğini, bu değişimde Asena’nın payını keşfederken kendi sorularını üretecek, “Benim bir adım var, evlilik içinde soyadımı da kullanabiliyorum, ama neden hâlâ tam eşit değilim?” Sonra o da kendi uzun yolculuğuna çıkacak... Halit Çapın ise kalemi alabildiğine bıçkın, melankolisi de ironisi de güçlü bir gazeteciydi. “Bay Alkolü Takdimimdir”de de “Benim Akşam Sefalarım”da da okuru kendi dünyasının renkleri arasında gezdirmiş, sonra da telaşlı bir halde yeni kitaplarının nereden, ne zaman çıkacağının izini sürmeye bırakmıştı. Mesleğe polis muhabiri olarak başlamıştı Çapın. Kasım 1993’te yaptığımız görüşmede, “ibreti âlem” için meydanlarda gerçekleşen idamların izleyicisi olarak silemediği izleri anlatmıştı. Börekçi Ali, Berber Hayri, Salacak Canavarı... Hepsini ipin ucunda görüntülemiş, sonra gazeteye dönüp haberini yazmış, eve gittiğinde saatlerce kusmuştu. 50’li yılların sonuna kadar İstanbul’da Sultanahmet ve Eminönü meydanları idam izleme meraklısı kalabalıkları ağırlamıştı. Çapın’ı etkileyen de buydu, heyecanla, kahkahayla, küfürle idamı bekleyen, gecikmeye ya da ertelemeye öfkelenen, ekmek arası kokoreç yiyerek ölümü izleyen kalabalık... Şimdi o kalabalıklar evlerinde izliyor ölümü... Savaş haberlerinde parçalanmış bedenlerin, çocuk cesetlerinin yarattığı bozgun, iki haber sonra kimin kiminle nerede, ne yaptığının görüntüsüyle gideriliyor... Lübnanlı gazeteci ve şair Abbas Beydoun işte o izlenenlerin arkasındaki gerçeği anlatıyor... Galiba ölüm ölüme benzemiyor... İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Şirin Ebadi: İran kendi kaderini tayin edecek Irak ve Lübnan’da savaş sürerken, akıllarda hep İran var, bombalar orayı da hedef alacak mı, ne zaman? İranlı muhalif Şirin Ebadi’nin umudu saldırının olmaması. “İranlıların hükümetten pek çok şikâyeti olabilir” diyor, “Ancak herhangi bir Şirin Ebadi... R saldırıda hükümetin yanında yer alacaklardır.” Ebadi bir hukukçu, tesettüre uymadığı için kezlerce tutuklandı, çalışması engellendi, ama o vazgeçmedi. Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Ebadi, yaşadıklarını “İran Uyanıyor” başlığı altında kitaplaştırdı. Gül Atmaca İslam Devrimi gerçekleşmeden önce, Humeyni’nin yaptığı çağrıya, çatıya çıkıp “Allahü Ekber” diye nasıl da heyecanla yanıt verdiğini hatırlıyor Ebadi. Devrim coşkusuyla o gece o kadar çok bağırmış ki sesi kısılmış. “Bu sessiz kent, ilahileri andıran öylesine muhteşem seslerle dolmuştu ki, en soğukkanlı, en alaycı arkadaşlarım bile etkilenmişlerdi” diyor. Ne var ki hararetle desteklediği İslami Cumhuriyet, 1979’da iktidara geldikten sonra Ebadi’nin yargıçlık kariyeri sona eriyor, aynı mahkemeye sekreter olarak atanıyor. Hukukla ilgili konularda çalışması yasaklanıyor. Birkaç yıl sonra da ölüm listesine alınınca, bir nevi hapis hayatı yaşıyor. Ebadi, Guardian muhabiri Stuart Jeffries’in, “İran’da kalma cesaretini nasıl gösterdiniz?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Ben İranlıyım... İran’da yaşamalıyım. Eğer bir kişinin çok yaşlı ve hasta bir annesi varsa onu sokağa mı atmalı, yoksa iyileşene kadar evinde mi bakmalı? Ben de ülkemin aynı şekilde hastalandığını gördüm.” 2003 NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ SAHİBİ... Kitapları ve gazete yazılarıyla ünlenen Ebadi’ye, avukatlık izni 1993’te veriliyor; tek şartla, ücretsiz. O da muhalif aydınların, öğrencilerin, gazetecilerin, istismara uğramış kadın ve çocukların davalarını üstleniyor. 1998’de İran Gizli Servisi tarafından katledilen muhalif aydın Daryuş Foruhari ve eşi Parvaneh Eskendari, 1999’da öğrenci olayları sırasında öldürüldüğü resmen kabul edilen Ezzat Ebrahimnezhad’ın; 2003’te İran’da gözaltına alındıktan sonra öldürülen Kanada vatandaşı İran asıllı serbest fotoğrafçı Zehra Kazemi’nin davalarını da Ebadi izledi. 2000’de eski bir koruma görevlisinin kurduğu çetenin reformist iki bakana suikast planı yaptığını itiraf ettiği kaseti ortaya çıkardığı için üç hafta boyunca ev hapsine mahkum edildi. Ebadi, 2003 yılında, demokrasi, insan hakları, özellikle de kadın ve çocuk hakları konusundaki çabalarından dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Bu ödül, İran’daki reform hareketine de güç verdi. Bazı çevreler, Norveç’teki Nobel Komitesi’nin ödülü Ebadi’ye vermesini ABD’nin Ortadoğu politikasına, özellikle de 2003’te Irak’ı işgaline bir eleştiri olarak algıladı. Ebadi ise ödülünü aldıktan sonra ülkesinin içişlerine dışarıdan müdahaleye karşı olduğunu dile getirdi ve “İran’da insan hakları mücadelesi İran halkı tarafından yapılır. İran’a yabancı müdahalesine karşıyız” dedi. Tahran’a dönüşünde onu havaalanında 10 bin kişi karşıladı, ki bu Ayetullah Humeyni sürgünden döndükten sonra toplanan en büyük kalabalıktı. Ebadi, “İran kendi kaderini tayin etmelidir” fikrinde ısrarlı. ABD’nin nükleer tesislerini gerekçe göstererek savurduğu tehditleri “Umarım saldırı gerçekleşmez” diye yanıtlıyor, “İranlıların hükümetten pek çok şikâyeti olabilir, ancak herhangi bir saldırıda hükümetin yanında yer alacaklardır”. Ebadi gelecek yıl 60 yaşına girecek ama emekli olmayı düşünmüyor, çünkü İran’da insan hakları için yapılacak çok şey var. İran Çocuk Haklarını Koruma Derneği ve İnsan Hakları Savunucuları Merkezi’nin (DHRC) de kurucusu olan yazarın “İran’daki İnsan Hakları Tarihi ve Belgeleri”, “Çocuk Hakları, İran’da Çocuk Hakları’nın Yasal Yüzü Üzerine Bir Çalışma” adlı kitapları var. ugün, Irak’ı cehenneme çeviren ABD ve işbirlikçileri gözünü İran’a çevirmiş durumda. Lübnan’dan sonra sıra İran’a gelebilir, daha doğrusu Lübnan, İran’a bir hazırlık olarak görülebilir. Fakat onlar da çok iyi biliyorlar ki İran “ağır bir taş”. Bugün rejime muhalif olsalar da birçok İranlı ABD’nin müdahalesine tek vücut olarak karşı çıkar. İşte bu insanlardan birisi Nobel Barış Ödülü sahibi, İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi. İran’ın ilk kadın yargıcı olan Ebadi, anılarını geçen ay yayımlanan “Iran Awakening/İran Uyanıyor” adlı kitapta topladı. Kitapta, Batı destekli Şah Monarşisi, Ayetullah Humeyni’nin İslam Cumhuriyeti ve Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığındaki İran olmak üzere üç ayrı döneme tanıklığını anlatıyor Ebadi. Her zaman muhalif kimliğini koruyan, bir başka deyişle bu rejimlerin “başını ağrıtan” kişi olan Ebadi, hep ölüm ve hapsedilme tehdidi altında yaşamış. Kitapta şöyle yazıyor: “Tatil planları yaparken, kendimi haritanın başında bulurdum: Hmm... Acaba burada mı suikast tehlikesi daha yüksek yoksa şurada mı?” Ebadi, çocukluğu ve ilkgençliği söz konusu olduğunda diğer İranlı kadınlara kıyasla şanslı sayılabilir. 1947 doğumlu Ebadi’ye ailesi erkek kardeşiyle eşit davranıyor. Koleje gitmesi konusunda ailesinden teşvik görüyor. 1965’te Tahran Üniversitesi’nde hukuk eğitimine başlıyor, 23 yaşında İran’ın ilk kadın yargıcı oluyor. 1926 yılında tahta oturan Rıza Şah’ın modernleşme programı kapsamında tesettürün yasakladığı döneme tanık olan annesi yarım yüzyıl sonra kızıyla birlikte yeniden tesettüre girmiş, Şirin Ebadi ise tesettüre uygun giyinmediği için defalarca tutuklanmış, “Siyasilerimiz yine ve yeniden siyasi programlarını kadın bedeninin sınırları üzerine kuruyor” diyor, “Kadınlar istedikleri gibi giyinebilmeli. Buna erkekler karar vermemeli”. 1950’li yıllarda, Ebadi’nin babası avukat Muhammed Ali Ebadi, Tahran’da başnoterlik görevine getiriliyor, aynı zamanda üniversitede ticari hukuk dersleri veriyor. Muhammed Ali B Ebadi, 195153 yılları arasında Muhammed Musaddık’ın başbakanlığı döneminde (Ebadi, Mahatma Gandi Hindistan bağımsızlığı için ne demekse Musaddık’ın İran için o anlama geldiğini belirtiyor) tarım bakanlığına kadar yükseliyor. Ancak, ABD’nin desteğini alan oğul Muhammed Rıza Şah’ın 1953 yılında darbeyle yeniden iktidara gelmesiyle bakanlıktan ayrılmak zorunda kalıyor. Musaddık’ın, İran petrolünü millileştirmek istemesi, ABD ve İngiltere’nin hoşuna gitmiyor ve CIA, Tavuskuşu Tahtı’na kendileriyle işbirliği yapacak birisini (Rıza Şah) oturtuyor. Ebadi, “Tahtımı Allah’a, halkıma, orduma ve size borçluyum” diye konuşan Şah’ın CIA Ortadoğu ajanı Kermit Roosevelt’e teşekkür ettiğini hatırlatıyor ve “Bu, İranlılar için son derece küçük düşürücü bir durumdu” yorumunu yapıyor. Cumhuriyet DERGİ* İran’da kadın olmak... Ebadi kitabında, İran’daki bir paradokstan da söz ediyor: Ahlak polisi kadınların yaşamına müdahale ederken üniversiteye giden kadın sayısı her geçen gün artıyor. Öyle ki erkek öğrenci sayısı, kadın öğrenci sayısından az. Bunun nedenini Ebadi şöyle açıklıyor: “Şah zamanında gelenekçi erkekler, adı çıkar diye eşlerini ve kızlarını üniversiteye göndermezlerdi. İslam Devrimi’nden sonra okullarda sınıflar ayrıldı ve bu gerekçe ellerinden alınmış oldu. Gelenekçiler artık ‘eğitim yozlaşıyor’ gibi uyduruk bir bahaneye sığınamadılar.” Kadınların eğitimde yakaladıkları bu eşitlik, ne yazık ki çalışma hayatında söz konusu değil. İran’da işsiz kadınların sayısı erkeklerin üç katı. Bu fark, İslam Devrimi’nden bu yana kadın intiharlarındaki ani artışın nedenlerinden birisi olarak gösteriliyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 03 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear