25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Dünyayı saran Che fotoğrafı Ernesto Guevara, ya da bilinen adıyla Che, 1967 yılının Ekim ayında CIA destekli Bolivya ordusu tarafından yakalanarak öldürüldüğünde ünü çoktan Latin Amerika’yı aşıp tüm dünyaya yayılmıştı. CIA ajanı Felix Rodriguez, Guvera’yı tutsak edildiği odada infaz edecek olan çavuş Mario Teran’ı uyarıyordu: “Sakın yüzüne ateş etme. Boynundan aşağısına nişan alacaksın!” Hem Che Guevara’nın çatışma sırasında yaralandığı süsü verilecek, hem de o yüzün ikon haline gelmiş görüntüleri yerine, dünyanın hafızasına ölü bir yüz kazınacaktı. Planlanan yapıldı. Ölümünden sonra Che Guevara’nın yüzü; gözleri açık, avurtları çökmüş, saçları sakallarına karışmış şekilde tüm dünyaya gösterildi, ama yine de akıllarda bu resim değil, Che’nin fotoğrafçı Alberto Korda tarafından bir cenaze töreni sırasında çekilen “Kahraman Gerilla” portresi kaldı. Che’nin, 5 Mart 1960 tarihinde Corda tarafından çekilen bu fotoğrafından yola çıkarak düzenlenen “Che Guevara: Devrimci ve İkon” sergisi bugün Londra’nın prestijli sanat merkezi Victoria&Albert Müzesi’nde binlerce ziyaretçiyi çekiyor. Bu ay sonuna kadar açık kalacak serginin proje yöneticisi Zoe Whitley, serginin ve fotoğrafın tarihçesini şöyle anlatıyor: “Bu proje içinde yer alan ekip ve projeyle ilgili konuştuğumuz herkes fikirden çok etkilendi. Tek bir imaj ele alınacaktı. Che Guevara ile ilgili biyografik ya da tarihi bir proje değil, dünyanın en çok kullanılan, en çok uygulama alanı bulan, en yaygın ve en çarpıcı imgesinin tarihçesi üzerine kurulu bir sergi olacaktı. Aslında bu görüntünün tarihçesi, bir görüntünün kendini modern görsel kültüre nasıl kabul ettirmeye çalıştığının hikâyesi.” Devrimci hükümetin bir üyesi olan Ernesto Guevara’yı ise kalabalığın arasında yalnızca iki kez görüntüleyebildi. Bu iki fotoğrafın birinde Che’nin kararlı ve sert bakışları sanki uzaklara dalmış gibiydi. Fotoğraf, ertesi günkü gazete haberinde kullanılmadı, ama tüm dünya üzerinde dolaşmak üzere önce Corda’nın odasında, ardından İtalya’dan gelerek Cordo’yu da ziyaret eden Küba devrimi hayranı, varlıklı bir aydın ve yayınevi sahibi olan GianGiacomo Feltrinelli’nin koleksiyonunda yer aldı. İtalyan yayıncı Feltrinelli, 1967’de Bolivya’ya yaptığı bir başka ziyaretin ardından CIA faaliyetlerinin Bolivya’da arttığını ve Che Guevara’nın da yakalanacağını anlayarak, muhtemelen bu tehlikeye dikkat çekmek için İtalya’ya döndüğünde elindeki resimden baskıları kullanarak posterler yaptı ve İtalya’da binlerce panoyu bunlarla donattı. Aslında tam da bu görünürlük hali Che’nin sonunu hazırlıyordu. V&A’deki sergi üzerine yapılan tartışmalara katılan tasarım tarihçisi David Crowley’e göre Che, kendi imajının kurbanı oldu. “Yüzünün tanınırlığı onu çatışmada ele verdi ve devrimin yüzünü ölü göstermek isteyen ABD tarafından ölüme mahkum edildi”. Che’nin ölümü 60’ların devrimci ruhuna ait diğer görüntülerin üzerine düşmüştü. Marthin Luther King’in ölümü, Vietnam Savaşı, Prag Baharı ve Çek Cumhuriyeti’nin işgali, Paris’te 68 gençlik hareketleri ve Rolling Stones’un “Street Fighting Man Sokak Çatışmacısı” şarkısı... “Öte yandan herkes devrimden aynı şeyi anlamıyordu” diyor Crowley. Rolling Stones sokak çatışmasından bahsederken, Beatles, John Lennon’un şu sözleriyle devrimi şiddetten ayrı tutuyordu: “Bir devrim istediğini söylüyorsun/Evet, hepimiz, dünyayı değiştirmek istiyoruz/Ama yok etmekten bahsediyorsan,/Ben yokum, bilesin”. Bir zamanlar özgürlüğün devrimci lideri Che Guevara, artık bu hissi tatmak isteyen herkesin emrine giriyor, bir çilekli (Magnum ‘Che’rry) dondurmanın tadında, bir şarap şişesinde, bir çikolata kutusunda... Önceleri, Amerikan askerinin bir Vietnamlı esirin başına ateş ederek öldürmesinin görüntüsü ekranlara yansıdığında doğan tepki, ya da Irak, Kuveyt’e girdiğinde işgal görüntülerine eşlik eden petrole bulanmış karabatağın bu görüntüsü işgalden çok daha önceleri dünyanın başka bir yerinde çekilmiş olsa da bakış açımızda yarattığı değişim, savaşları durdurmaya ya da başlatmaya yetiyordu. Ancak, şiddetin olağanlaştırılması, dünya algısını olduğu kadar, görüntülerin algılanışını da değiştirdi. Artık ölü çocukların fotoğrafları, bugün Lübnan’da olduğu gibi, savaşları durdurmaya yetmiyor. Hedefledikleri izleyici kitlesine göre farklılaşan ve çoğalan televizyon kanalları ya artık aynı savaş görüntülerini vermiyor, ya da savaşın kurbanları yerine reytingi daha yüksek görüntüleri –örneğin sahte bir eğlence hayatının yerel aktörlerini pazarlamayı sürdürüyor. “Bu yüzden belki de posterler, kitlesel etki yaratmak için hâlâ önemli” diyor İngiltere’nin en prestijli reklam ajanslarından BBH’in başkanı John Hegarty. “Posterin büyük görkemi ve değeri, kamusal alanda hepimizle anladığı dilden ve fazlaca bir engellemeye maruz kalmadan konuşabilmesinde.” Tek bir fotoğraf. Çeken Alberto Korda. Deklanşöre dokunduğu o an, 46 yılda Che’nin kendisinin önüne geçti. İkonlaştı... Onu bir direnişte de görebilirsiniz, bir ergenin tişörtünde ya da bir çantanın üzerinde de. Hepsinin amacı aynı belki, ama duygular farklı... Üstelik fark, daha doğrusu çelişki giderek daha da derinleşiyor. Che fotoğrafının bu tüketim hali şimdi Londra’da “Che Guevara: Devrimci ve İkon” sergisinde... Volkan Aran POLİTİK İMGENİN YOLCULUĞU Yeniden serginin proje liderine kulak veriyoruz. Zoe Whitley’e göre, Che, yarattığı imajın çok farkındaydı. “Alfredo Rostgaard’ın 19 dakikalık ‘Hasta la Victoria SiempreHiç Durmadan Zafere Kadar’ belgeselinde Che devrimci ruh üzerine konuşuyor, emperyalist güçlerin kendilerini tüm görüntülerde yenilgiye uğramış göstermek istediklerini söylüyordu” diyor Whitley, “Kendi ağzından imajın ne denli önemli olduğunu anlattığını duyuyorsunuz bu belgeselde”... Kitle iletişim çağının başlamasıyla imaj, modern dünya için o denli önemli hale geldi ki, Che’nin tahminin de ötesinde, ideolojiyle olan bağı koptu, kontrolsüz bir çoğalma döngüsüne girdi. Che’nin imgesinin 45 yıllık tarihini gözler önüne seren V&A sergisinde ilerlemeyi sürdürdüğümüzde bu dönüşüme tanıklık ediyoruz. Sanayi Bakanlığı’nda düzenlenecek toplantıların gazetelerde yayımlanan duyuru ilanlarında ilk kez yayımlanan (o da konuşmacılardan biriydi) fotoğrafı, İtalya’da ve Paris Match’den ölümünün ardından yayımlanan görüntüler Che imgesinin ilk kullanımlarını gösteriyor. Onu ölümünden iki yıl sonra duvarlarda yer alan devrimin propagandasını yapan politik posterler izliyor. Proje yöneticisi Whitley’e sergide yer alan en beğendiği görüntüleri soruyoruz. “Politik posterler” diyor, Daysi Garcia, Elena Sorana ve Felix Beltran’ın Che Guevara posterlerinde iki boyutlu bir estetiğin olduğunu söylüyor. “Politik amaçlarına ya da propaganda konusuna katılır ya da katılmazsınız, ama bu posterler hem politik mesajı doğru olarak yansıtıyor, hem de sanatsal estetiği yakalayabiliyor” diyor. Ardından televizyon ilk kitle iletişim aracı olan bu posterlerin yerini alıyor ve tüketimin kitleselleşmesi ve imajın metalaştırılması çağı başlıyor. Oysa, dünyanın görmek istemediği görüntüler, pek çok posterin yasaklanmasına neden oldu. Vietnamlı esirin ölümü televizyon kamerası yerine afişlerle gösterilmeye çalışılsaydı hiç şüphesiz pek çok ülkede engellenecekti. United Colours of Benetton kampanyalarının yaratıcısı Oliviero Toscani’nin politik çarpıcılığı kullanan kampanya fotoğraflarına olan tepki bunun kanıtı. Toscani eski Yugoslavya’da süren savaş sırasında Sırplar tarafından öldürülen 20 yaşındaki Gojko Garko isimli Hırvat askerin babasından bir posta paketi aldı. Baba, oğlunun kanlı üniformasını yollamış ve savaşa karşı kullanılmasını istemişti. Toscani, öneriyi gerçekleştirdi. Benetton kampanyasının afiş fotoğrafında bu genç askerin kanlı üniformasını bedeninin biçimini verecek şekilde fotoğrafladı. Fotoğraf pek çok ülkede yasaklandı, yasaklanmadığı yerlerde ise büyük kitlelerin ilgisini, bazı kesimlerin de büyük tepkisini çekti. Birleşmiş Milletler, Toscani’nin şiddeti sömürdüğünü, reklam dünyası ise Toscani’nin politik emellerle kullanıldığını iddia etmişti. Toscani’yi destekleyen nadir kişilerden biri, Che Guevara’nın eski gerilla yoldaşı yazar Regis Debray’dı: “Sanat ile yaşam arasındaki uçurumu kapatmak, Marcel Duchamp’dan sonra hepimizin hedefidir. Teneke bisküvi kutularını, domuz yağı topaklarını hayran hayran seyrediyoruz da Toscani’nin resimlerini neden zevksizlik cehennemine fırlatalım... Toscani’nin resimleri çoktan sanat galerilerindeki yerlerini aldılar...” Fotoğrafın hikâyesinin başlangıcında, objektifin ve becerinin Che üzerinde bir araya geldiği kısacık bir an saklı. CIA tertibi olduğundan şüphelenilen bir patlamada yüzden fazla Kübalı’nın ölümünün ardından düzenlenen cenaze töreninde Alberto Corda, Revolution gazetesi için fotoğraflar çekiyor, objektifini Başkan Fidel Castro’ya, ardından cenazeye katılan ünlü konuklara, Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre’ye çeviriyordu. Fotoğraflar “Che Guevara: Devrimci ve İkon” sergi kataloğundan alınmıştır. Bir tarafta şiddetin kanlar içindeki kurbanları, diğer tarafta insan hayatının evrensel değerlere kavuşturulması... Tasarım tarihçisi David Crowley 20. yüzyılın bu kısa özetinin aynı zamanda Che’nin hayatıyla paralellik taşıdığını söylüyor: “Bir yanda evrensel değerleri benimsemiş bir doktor ve devrimci olarak insan hayatını geliştirmeye, hastalara sağlık vermeye, fakirleri yoksunluktan kurtarmaya çalışırken; öte yanda en şiddetli çatışmalara girişmekten kaçınmamış, devrimden sonra da 50’den fazla insanın infaz kararını vermiş ve uygulatmıştı...” Görünen o ki, Che’nin ölümünden sonra, fotoğrafının yolculuğu da dünyanınkine paralel bir seyir izledi. Evrensel bir adalet ve gelişmişlik hayali, hep şiddetin ve savaşın gölgesinde kaldı. Ve bugünkü dünya afişlere böyle yansıdı: Bir yanda daha iyi bir geleceğe duyulan özlem ve ufuklara gözünü dikmiş insan, öte yanda içi “boşaltılmış” görüntüler ya da genç asker üniformaları... CUMHURİYET 07 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear