25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 HAZİRAN 2006 / SAYI 1056 Bedenimde öyle çok hayat var ki! Arzusu, iyi bir sinema filminde oynamak ve albüm yapmak Şevval Sam’ın... Şimdilik “Yaşanmış Şehir Hikâyeleri” gibi televizyon dizilerinde rol alması, sinemaya doğru bir hazırlık. Aslına bakarsanız oyunculuk da, onu çeken türlü insanlık hallerine yaptığı bir yolculuk. Bu yüzden tek bir hayat ve tek bir ölümün kendisine yetmeyeceğini düşünüyor... Çelişkiler mi? Kimde yok ki! evval Sam için bir bedene sıkışmış sayısız ruh desek, yanlış söylemiş olmayız. Oyunculuk için “Değişik hayatları bedenimden geçiriyorum” diyor. Müzikse bir konuşma biçimi onun için, sanat müziği, türkü, rock, rap, klasik, İngilizce, İspanyolca şarkılar söylüyor. Yine de kendi iç denizinde yüzüyor. “Yaptıklarım sayesinde Şevval’i oluşturuyorum” diyor. Şu sıralar “Yaşanmış Şehir Hikâyeleri” dizisinde oynayan Şevval Sam’la oyunculuğu, müziği ve hayatı konuştuk. Birçok dizide rol aldınız, yemek programı yaptınız, şarkı söylüyorsunuz ve halen devam eden bir kültürsanat programınız var... Yapmak isteyip de yapamadığınız bir şey var mı? İstediğim gibi bir albüm yapmak ve iyi bir sinema filminde yer almak gibi arzularım var tabii. Televizyonda oyunculuk adına Ş gelir. Elbette gerçek hayatta, böyle bir şansım yok. Tek bir Şevval’i yaşamak zorundayım, ama oyunculuk o kadar eğlenceli ki, bu bahaneyle, bir sürü psikolojiyi tanıyorum. Bu yorucu ve yıpratıcı bir şey değil mi? Sonunda elinizde ne kalıyor? Bir yandan değişik hayatları bedenimden geçiriyorum, yaşıyorum, ama diğer yandan o kadar korunaklı bir bölgedeyimki, elbiselerimi çıkardığım zaman kendi iç denizimdeyim. Bu hayatlardan birini gerçekte yaşamak bile, insana içinden çıkılması imkânsız, çok ağır bir psikoloji yüklüyor. Oysa ben, çekim bitip “stop” denildiğinde bir kâbustan uyanmış gibi oluyorum. Sürekli “Gülbeyaz” olarak yaşayamazdım, “Kajal” gibi doğuda bir hayat sürdüremezdim ya da Süper Baba’nın “Deniz Öğretmen”i olamazdım. Sürekli “Ece Yıldız” olarak da yaşayamam, ama oynadığım karakterler, okuduğum hikâyeler, üzerine düşündüğüm psikolojiler sayesinde Şevval’i oluşturuyorum. Bunların hepsi hayatımda birer araç. Ezel Urul TELEVİZYON DİZİLERİ... Dizi sektöründen memnun musunuz? Teknik koşullardan hiç memnun değilim. Apar topar yapılan işler var ve sürekli bir özensizlik söz konusu. Bir sorun ya da aksaklık olduğunu fark ettiğimde ve nedenini sorduğumda, “Burası Türkiye, sen kime yapıyorsun ki bu diziyi!” gibi trajik cevaplarla karşılaşmaktan çok rahatsız oluyorum. Bu durumda, izleyici de cehalete terk edilmiş oluyor. Oysa iyi prodüksiyonları ayırt eden kitle az değil, ama o kaliteli yapımlar da reyting kaygısıyla yayından kaldırılarak mağdur ediliyor. Bu yüzden televizyon dizilerinde oynamak kariyer açısından neyi ifade ediyor, bilemiyorum. Bir de Türkiye’de çeşitli yapımcı ve yönetmen klanlarının etkisinde olmadan, onlara bağlanmadan bir şeyler yapmaya çalışmak en zor, ama en doğru olanı. Müzik, oyunculuktan sonra mı geliyor? Neden bir albüm yapmak için bu kadar beklediniz? Amacım sadece albüm çıkarmak olsaydı, şu an kaçıncı albümümü yapmış olurdum, bilemiyorum... Müzik, benim için bir konuşma biçimi. Bu yüzden söyleyeceğim sözlerin müzikal anlamda tamamen bana ait olması için beklemem gerekiyordu. Albümümü yaparken insanların bana tüccar zihniyetiyle yaklaşmasını istemiyorum. Dayatılacak kurallara uymak istemediğim için de kazandığım parayla albümümü kendim yapacağım. Evde kendime küçük bir stüdyo kurmaya başladım. Önce benim kayıtlarımı yapacağız, sonra annemin işlerine odaklanacağız, hatta belki ablama da albüm yapabiliriz. Şimdi para bittiği için ara verdim, ama yeterli miktarı biriktirir biriktirmez kaldığım yerden devam edeceğim. Zaten çok fazla da bir şey istemiyorum; doğal, samimi ve sıcak olsun yeter. Kısacası televizyondan yorulduğumu ve kendimi müziğe vermek istediğimi söyleyebilirim. Leman Sam gibi bir anneye sahip olmak sizin için ne ifade ediyor? Anne Leman Sam’la, anne Şevval Sam’ın ilişkisi nasıl? Annemi çok uzun zamandır tanıdığım bir arkadaşım gibi görüyorum. Çocuğum için de aynısını düşünüyorum. İkisi de benim parçam. Bazen bir nokta geliyor ve oğlumla aramızdaki sevgi bağını kelimelerle anlamlandıramıyorum. Aynı şeyi annemin de benim için düşündüğünü biliyorum. Tarık Emir’i büyütürken annemle ilişkimi de temize çekiyorum. Annemi anlatmaya da gerek yok aslında, onu çok iyi tanıyorsunuz. Onun etkileri benim çocuğumun çocuğunda bile baskın olacaktır. Bizim için müthiş bir figür. Bize ayakta durabilmeyi, karşı gelebilmeyi, renklerimizi bulmayı öğretti. “Yaşanmış Şehir Hikâyeleri”nden... bir kariyer yaptığımı düşünmüyorum. Keyifli birkaç işin içinde yer aldım, ama hâlâ kalıcı bir şeyler yaptığımı sanmıyorum. “Yaşanmış Şehir Hikâyeleri” adlı bir dizide oynuyorsunuz. Bu projenin içinde bulunmaktan memnun musunuz? Çelişkisi kendinden menkul bir durum aslında. Ben magazini takip eden ve onun içinde yer almaktan hoşlanan biri değilim, ama bunlardan ibaret bir hayatı canlandırıyorum. Oyunculuk yapıyorum ve eğleniyorum. Aslında oyunculuk da umurumda değil, insan psikolojisiyle ilgileniyorum. Hayatıma baktığımda, hep, bana bir hayatın yetmediğini düşünürüm. Travmalar, büyük aşklar, hayal kırıklıkları, ölümler... Başka insanların hikayeleri hoşuma gider ve bana bir ölüm bile yetmeyecekmiş gibi Gölgesinden fazlası... Kazım Koyuncu ile tanışıklığınız, “Gülbeyaz” dizisine dayanıyor sanırım. 28 Haziran ölümünün 1. yıldönümü. Neler söylersiniz onun için? Kazım hayatını karşı duruşa adayan, ırkçılığa, ayrımcılığa karşı savaşan ve doğanın yok edilişini protesto eden biriydi. Tek sıkıntısı, sesini bir televizyon dizisinde duyurduğu için “ticari kaygılarının” olabileceğinin düşünülmesiydi. Kazım bana, hayatta bir şeyleri değiştirebilmek için yaşıyor olmanın gerekmediğini öğretti. Çünkü öldükten sonra da, adına düzenlenen aktivitelerle, felsefesiyle, duruşuyla birçok kişiyi peşinden koşturarak sınırları açtı. Aramızdan ayrılmadan önce “Gölgemle olsa bile albümünde yer almak istiyorum” demişti. Olmadı, ancak “Gülbeyaz” dizisinde birlikte söylediğimiz ve albümünde yer alan “Ben Seni Sevduğumi” şarkısı çok beğenildi, albüm yurtdışına gitti. Orada da çok olumlu tepkiler aldı. Bu bağlamda 2007’de önce Avrupa’da, sonra da Türkiye’de dinleyici ile buluşacak “world müzik” tarzında bir albüm projemiz var. Kazım’ın ise bu albümde gölgesinden fazlası olacak... Farkındayım, korkmuyorum... Ali Deniz Uslu H er 11 dakikada bir kadın meme kanserinden ölürken, her üç dakikada da bir kadın bu hastalığa yakalanıyor. Her dokuz kadından biri bu tehdidin altında. Meme kanseri, yüzde 24’lük oranla, Türkiye’de kadınlar arasında en sık görülen kanser türü. Toplumsal tabular, bilgisizlik, korku ve değişen hayat koşulları göğsünden vurulan kadınlarını sayısını her geçen gün arttırıyor. Türkiye Meme Vakfı “Meva” ise 1998 yılından bu yana meme kanseriyle savaşıyor. Kanser bilincinin yaygınlaştırılması ve en önemli erken teşhis yöntemi olan mamografinin herkese ulaşması için emek harcıyor. Şimdi de “Farkındayımkorkmuyorum” sloganı ile başlattıkları kampanyalarını "farkındalık paketi” ismini verdikleri pembe bilezik ve bilgilendirme kartı ile insanlara ulaştırmayı amaçlıyor. Biz de Meva Başkanı Dr. Can Gürbüz ve proje yöneticisi Feza Sengel ile Türkiye’deki durumu ve bu kampanyayı konuştuk. Meme kanserinin dünyadaki ve Türkiye’deki seyrinden bahsederek başlayalım isterseniz... Can Gürbüz: Meme kanseri tüm dünyada yılda 1.5 1.6’lık bir artış gösteriyor. Türkiye için ise çok sağlıklı verilere sahip değiliz. Ama her yıl yaklaşık 30 bin kadının meme kanserine yakalandığını söyleyebiliriz. Burada dikkat çekici olan gelişme eskiden 50 yaşın üstü risk grubu olarak kabul edilirken şimdi kanser yaşının çok daha düşmüş olması. Hastalık yaşının düşmesinin nedenlerini neler? C. Gürbüz: Net olarak bir şey söylemek pek mümkün değil, ama teknolojinin getirdiği kolaylıklardan faydalanırken onların zararlarını peşinen kabul etmemiz bu riski doğuruyor. Kadınlar sürekli yoğun bir tempoda çalışıyor. Hazır yemekler ve koruyucu maddeler tüketiliyor. Gıda maddelerinin içindeki tarımsal ilaçlar her tür kansere ortam hazırlıyor. Meme kanseri sosyal hayat standartları yüksek olan insanlarda daha sık görülüyor. Bu nun sebebi de iyi beslenip çabuk gelişen çocukların daha erken âdet görmesi. Erken âdet, meme kanseri için bir risk faktörü oluşturuyor. Geç doğum da riski arttıran faktörlerden biri. Kadınlar çalışıyor, kariyer yapıyor ve geç çocuk sahibi oluyorlar. Mesela 30 yaşından sonra doğum yapan kadınlarda 20 yaşında doğum yapanlara göre kansere yakalanma riski iki kat daha fazla. Alkol, sigara ve pasif içicilik de riski arttırıyor. Sosyal ve kültürel anlayış ise erken teşhisin önünü kesiyor. Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığı biliniyor. Siz de bunun savaşını veriyorsunuz. “Meme VakfıMeva”nın kuruluşundan ve amacından bahseder misiniz? C. Gürbüz: Biz, 1998 yılında bu işe başladığımızda Türkiye’deki ilk kuruluştuk. Meme kanserinin ciddiyetini gözler önü ne sermek için bu vakfı kurduk. En önemli amacımız toplumu bilinçlendirmekti. Kadınlara erken teşhisin önemini anlatmak için çok yoğun çalıştık. Düşük bedelli mamografi imkânı yarattık. Mamografi zaten pahalı bir işlem, devlet hastanelerinde ise uzun kuyruklar anlamına geliyor. Bir de yalnızca mamografinin çekilmesi yetmiyor, kalite kontrolünün olması da şart. Çünkü bu çok hassas bir yöntem. Ufak bir hata erken teşhis şansınızın kaybolması demek. Kalitekontrol ve yetkin uzman sorunu olduğu için bir şehre gidip mamografi cihazı kurmak çözüm değil, ama gezici üniteler, tüm bu illere giderek güvenilir bir tarama hizmeti sunabilir. Bu, şu an için en kolay görünen yöntem. Feza Sengel: Türkiye’nin en ücra köşesindeki kadınlarımıza ulaşıp onlara erken teşhis şansını sağ “Farkındayımkorkmuyorum”, Türkiye Meme Vakfı’nın, meme kanserine karşı başlattığı kampanyanın sloganı. Kampanya dahilinde satışa sunulan pembe bilezik ve bilgilendirme kartlarıyla kamuoyu meme kanseri hakkında bilinçlendirilecek. Sağlanan gelirle de “gezici meme kanseri Dr. Can Gürbüz ve Feza Sengel... (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) tarama ünitesi” kurulacak... lamak hep aklımızdaydı. Biz de ilk etapta konuyu gündeme taşıyacak ve bilgi akışını sağlayacak bir çalışmanın içine girdik. “Farkındayımkorkmuyorum” sloganıyla yola çıktık. Bu şekilde erken teşhis yöntemleri hakkında halkı bilgilendirirken, kampanyadan elde edilecek gelirle de gezici ünitemizi kurabileceğimizi düşünüyoruz. Bilgilendirme amaçlı bir “farkındalık paketi” hazırlamışsınız. Pembe bir bilezik ve bir Zcard ile 2 YTL’ye satışa sunuluyor. Neler var bu pakette? F. Sengel: Farkındalık paketi patentli bir ürün ve ambalajlı olarak çıkıyor. Birçok hayati bilgiyi üstünde taşıyor. Kolay anlaşılır bir dille meme sağlığı ve kanser ile ilgili tüm bilgileri barındırıyor. Kendi kendini muayene yöntemini resimlerle gösteriyor. Bu bilgiye yalnızca kadınların değil, eşlerin, babaların, çocukların ulaşmasını istiyoruz. “Farkındalık paketleri” şu an İstanbul’da Abdi İpekçi Caddesi’ndeki mağazalarda var. Ayrıca kurumlar bize ulaşarak temin edebilirler. Satışı, Türkiye genelinde yaymak için de önceleri olduğu gibi ağı olan kurumlar ile görüşmelerimiz sürüyor. Yakın zamanda farkındalık paketimizi tüm ülkeye ulaştıracağız. Kampanya çok yeni dediniz. Peki ilgi nasıl? F. Sengel: Geçen ay Abdi İpekçi Caddesi’nde gönüllülerimizle bir stant kurduk, farkındalık paketleri dağıttık, tüm mağazalar bize destek verdi. Ama korktukları için standa yaklaşmayan kadınlar da oldu. Bu korku kadın memesinin hâlâ bir tabu olmasından mı, yoksa hastalığın adından mı kaynaklanıyor? F. Sengel: Bu korku, kültür ve eğitim tanımıyor. Göğsünde bir kitle hissetmesine rağmen korktuğu için doktora gitmeyen kadınlar var. Zaten meme kanserinin hızlı artışında fiziksel olduğu kadar kültürel nedenler de etkili. Kadın memesi hâlâ herkesten saklanılması gereken gizemli bir parça, cinselliğin simgesi. Tabular çoğu zaman erken teşhisin önünde duruyor. İşte o yüzden “Korkmuyorum, farkındayım” söylemi çok önemli. Ben, annemi meme kanserinden kaybettim, 20 yaşından beri bu acıyla yaşıyorum. Yüz binlerce aile bu acıyı yaşıyor. Şimdi, ben de bir anneyim. Artık farkına varmalıyız, bu farkındalık için sevdiklerimizi kaybetmemiz gerekli değil. Mesaj çok basit; “Erken teşhis hayat kurtarır”. O yüzden bu kampanyayı herkes sahiplenmeli. İnanıyoruz ki bu bilgilendirme kampanyası lider kadınların öncülüğü ile kartopu gibi büyüyecek. CUMHURİYET 09 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear