Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 MODA SİYASETTİR GÖ VUR KÇ AL AY LI Beni aslında bir öğretmenim keşfetti. Yıl 1959. İtalyan Lisesi’nde okuyorum. Bir sınıf arkadaşım kumaş almış, terziye götürmeden önce sen bir şeyler çiz de öyle gideyim diye rica etmişti. Ben de derste bir şeyler karalarken öğretmenime yakalandım. Dersten sonra odasına çağırdı ve “Bak çocuk sen İtalya’ya git moda oku” dedi. Bu cümle bir dönüm noktası oldu. Liseden sonra Paris’e gittim Ecole du Louvre’da ve Academie des Beaux Arts’da tiyatro kostümü eğitimi aldım. Givenchy’de stajın ardından Jean Patou’nun asistanlığını yaptım. 1967’de Hollanda’da ilk kez Paris anlamında kurulan büyük modaevi olan Franz Molenar’in artistik direktörü oldum. Amsterdam’da kaldığım süre içinde Paris, New York ve Berlin’de sergilenen üç koleksiyon hazırladım. 1968 başında Paris’e döndüm ve Sylvie Vartan’in butiği için bir koleksiyon hazırladım. Türkiye’deki ilk atölyemin tarihi de 1968. İlk koleksiyonumu Büyük Ankara Oteli ve Park Otel’de sundum. 1998’den bu yana, Yeditepe Üniversitesi’nde “Kostüm Tarihi” ve “Moda Tarihi” dersleri veriyorum. Son defilesini “68’den Anılar”a ayıran modacı Vural Gökçaylı’ya göre modayı siyaset ve ekonomiden ayrı düşünmek mümkün değil. Bunda ilk hayal kırıklığını 68’de yaşamasının da payı var. Eleştirisi ise modanın gücünü görmeyen iş dünyasına... “68’den Anılar” defilesinden... Özlem Yüzak ıradışı bir moda tasarımcısı Vural Gökçaylı. 30 yıldan uzun bir süredir mesleğinin zirvesinde. Üstelik toplumsal konulara da duyarlı, bu yılın defilesinin geliri de diğer defilelerde olduğu gibi Geyre VakfıAfrodisias kazılarına aktarılacak. 2006 yazsonbahar koleksiyonunun adı da Gökçaylı’nın modayı daha derinden, daha sosyolojik, ekonomisi ve politikasıyla ele aldığını gösteriyor: “68’den anılar”. Bakın Gökçaylı o dönemi nasıl anlatıyor: “68’in Fransa’sı. Paris kaynıyor. Sokaklarda sopalar, coplar, göz yaşartıcı bombalar... Ben ise, o yıllarda Fransa’nın ünlü haute couture ustası Jean Patou’nun yanında asistanlık yapıyorum. Fransız olan ilk eşim üniversite öğrencisi. Hippi modası olduğu dönem. Herkes Katmandu’ya gidiyor. Hint felsefesi ortalığı kasıp kavuruyor. Öğrenciler daha fazla özgürlük diye bağırıyorlar, harç ödemek istemiyor, yurtlarda kız arkadaşlarını odalara almak istiyor, yemekler daha iyi çıksın istiyorlar.” Dışarıda kıyamet koparken Vural Gökçaylı, Jean Patou ile harıl harıl yeni koleksiyona hazırlanıyor. Ancak beklenen olmuyor. Gökçaylı’nın deyimiyle “Koleksiyonu layıkıyla ne gösterebiliyor, ne de satabiliyorlar”. Nedeni 68 olayları kadar uluslararası politikada olup bitenler. Dönemin Cumhurbaşkanı De Gaulle’un Kanada ziyaretinde yaptığı konuşmada, halkın coşkusuna kapılarak “Yaşasın Özgür Quebec, Yaşasın Fransız Kanada’sı ve Yaşasın Fransa!” sözlerini sarfetmiş olması. De Gaulle’ün sözleri ortalığa bir bomba gibi düşüyor, Kanada Başbakanı, ABD ve İngiltere de hoşnutsuzluklarını gizlemiyor. Gaulle ise konuşmayı ülkesinde de sürdürüyor, Fransa’nın çok büyük bir ülke olduğunu ve bu ülkede NATO’nun yeri olmadığını açıklıyor. Her şey altı ay içinde olup bitiyor. NATO Brüksel’e taşınıyor ve Amerikalılar gidiyor. ABD Başkanı Johnson, “Bundan sonra ne Fransa’nın peyniri, ne şarabı, ne kozmetiği ne de modası, hiçbiri alınmayacak!” diyor. Gökçaylı kimsenin bu sözlerin gerçekleşeceğine inanmadığını şöyle anlatıyor: “Hiç inanmadık. Dışarıda savaş varken biz atölyede çalıştık. Koleksiyonu hazırladık. Amerikalıları bekledik. ‘Amerikalıların modacısı mı var, mecburen gelecekler’ dedik. İnanın tek bir Amerikalı bile gelmedi. Hiçbir şey satamadık.” S “HAUTE COUTURE SOKAĞA DÜŞTÜ” Amerikalı müşterinin kaybolmasıyla birlikte Paris’te moda yeni ve çok faklı bir dönemin içine giriyor. “Haute Couture sektörünün ikinci en zengin müşterisi İran’dı, ama bu dönemde İran sarayı da sallanmaya başladı” diyor Gökçaylı, “Christian Dior çareyi mağaza açmakta buldu. Dior’da tayyör 25 bin franga, tuvalet ise 100 bin franga satılırdı. Mağazanın vitrinine bir blazer ceket koydu. Fiyatı 3 bin frank. Ertesi gün Le Monde ve Le Figaro ‘Haute Couture sokağa düştü’ diye manşet attılar. İsteyen herkesin kapıyı açıp Dior’a girebilmesi büyük olaydı. Daha sonra aynısını Pierre Cardin ve Yves Saint Laurent yaptı. Bugün Dior defileler yapsa da asıl parayı güneş yağı, kozmetik ve diğer yan ürünlerden kazanıyor.” Gökçaylı ABD, Japonya gibi ülkelerin, kendi ülkelerinde modayı geliştirmek için gösterdikleri çabayı anımsıyor, Kenzo Miyake, Japon sanayisinin Japon moda tasarımcılarını finanse etmesiyle doğuyor, Amerika Fransa tasarımı giysilere gümrük vergisi koyuyor. “Peki Türkiye’de iş dünyası modayı neden sahiplenmedi?” sorusuna Gökçaylı şu yanıtı veriyor: “1988’de Fransız Büyükelçiliği’ne bir defile yapıyordum. Sakıp Sabancı da vardı... Nejat Eczacıbaşı bana ‘niye parfüm yapmıyorsun?’ diye sordu. Ben de ‘nasıl parfüm yapayım, bu bir modacının harcı değil, buna büyük sermaye lazım’ dedim. O arada Sakıp Sabancı söze karıştı, ‘Biz zaten sanatçılara, sanatkârlara gözümüz biraz kısık bakıyoruz’ dedi. Ne yazık ki hâlâ o göz açılmadı...” Söz tekstil sektörüne ve Türk hazır giyimine geliyor. “Turgut Özal ile birlikte Türkiye’de o güzelim dokumacılığın da sonu geldi” diyen Gökçaylı bu konudaki düşüncelerini bir çırpıda sıralıyor: “İthal kumaş furyası ortalığı kasıp kavurdu. Bursa’nın kumaşları Çin ile eşdeğerdi. Ham ipekçilik, hepsi öldü. Nişantaşı Beymen’in yerinde 70 yıldır en iyi ipek yapan Türk firmalarından İpeker vardı. İpek vual, ipek krep jorjetleri Avrupalılar da İpeker’den alırdı. Fakat serbest ekonomiden sonra bütün Avrupa’nın kumaşı Türkiye’ye yayıldı. İpeker kapattı mağazasını. Vakko da eskiden tek tabancaydı ipek kumaşta ve haute couture kumaşında tek tabancaydı, bugün ise mağazalarında kendi imal ettiği kumaştan fazla Avrupa kumaşı var. Bu tamamen batının Türkiye üzerindeki ekonomik ambargosu, ekonomik emperyalizmden başka bir şey değil.” CUMHURİYET 16 CMYK