01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 KİBARİYE artık kaderine gülümsüyor... ahriye Tokmak. Bu ismi pek çok insan ilk defa duyuyor olabilir, ama herkes onu bir şekilde tanıyor. Kimi kasetlerinden, kimi tavrından. Diğer ve tanınan adıyla Kibariye, 27 yıldır arabesk müzik piyasasının içinde. Her yıla bir kaset sığdırmış. 45’liklerinin sayısını bilmiyor bile. Son albümü “Gülümse Kaderine”de bir yenilik deniyor, bir parçayı Tarkan’la birlikte seslendiriyor. Üstelik albümde Sezen Aksu’dan da bir parça var: “Ah İstanbul”. Kibariye ile hayatı, son albümü ve gelecek üzerine konuştuk... Başlayalım mı? Hadi bakalım neyse halim çıksın falım... Herkes albümlerinizi almasa, müziğinizi dinlemese de, sizi seviyor, en azından hakkınızda olumsuz düşünmüyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir? Ne güzel işte. İyi, doğal olmamdan. Ben neysem oyum. Şarkıcılık hep hayalinizde olan bir şey miydi? Beni Allah şarkıcı yaratmış. Küçüklüğümden beri şarkıcı olmak istiyordum. Bu benim ilk mesleğim değil. Daha önce yemiş dükkânında çalıştım. Zeytin toplayıp onları paketledim. Onları geçtik. Lamı cimi yok şarkıcıyım. İlk pavyonda çalıştığınız gün, size perde arkasından şarkı söyletmişler. Evet, beni beğenmediler, çirkin buldular. Hiç gücüme gitmedi. Kompleksim yok ki benim, ne derlerse desinler. Ben kendimi beğeniyorum, kaşım gözüm yerinde. Hem Allah’ın bana verdiği gırtlağım yeter. Oysa müzik piyasasında dış görünüş de ses kadar önemli. Bütün bunlara rağmen, pek çok sanatçının aksine hiç kendinizi değiştirme, estetik yaptırma ihtiyacı duymadınız... Bak sen kendin diyorsun estetik işte o, gerçek değil ki. Yine de kimseyi eleştirmek haddime değil, ancak bu işte medyanın da fonksiyonu çok. Onlar öyle istiyor. Öyle istiyorlarsa, öyle olsun. Benim kendimden şikâyetim yok. İlk albümünüzü 14 yaşında çıkarmışsınız... Hayır, aslında ilk kasetim İzmir’de pavyonda çalışırken yaptığım korsan kasetti. Peynir ekmek gibi sattı. Paraları ben almadım, başkası kazandı. Ben söyledim söyledim durdum. Önemli değil sonuçta ben de bir yere geldim, ama en azından annemlere bakacak kadar para verseler iyi olurdu. Milyarları alsalar milyon verseler yeterdi. Size hiçbir şey kalmadı mı? Hayır, ben annemlere para yollayabilmek için günde 56 işe gidiyordum. Korsan kasetten beş kuruş para almadım, başkaları yediler beni. 27 yıldır bu meslektesiniz... Dolu dolu geçti, buruşuksuz, kırışıksız. Aslanlar gibi. 27 yılda karşılaştığınız en büyük zorluk neydi? Ailemin fakir olmasıydı. Başka sorunlar da yaşadım, ama bazı şeyler gönlümde kalsın. Merdivenleri kolay çıkmadım. Şimdikilerin işi kolay. Kendimi, terbiyemi bozmadan, aileme haram para yedirmeden baktım. B Esra Açıkgöz Elinizde hayatınızla ilgili bazı şeyleri değiştirme imkânı olsa, neyi değiştirirdiniz? Benimle mi ilgili? Evet... Güzellik anlamında mı? Sizinle ilgili ve her ne olursa... Yok, öyle bir şey yok. Ben karar versem de, olmayacaksa olmaz. Bunlar kısmet işi. Bak sana içimden gelenleri söylüyorum. Bir röportajınızda, “Roman olma mücadelemi 198182’de verdim” demiştiniz. Nasıl bir mücadeleydi bu, neler yaşadınız? Bir hor görme vardı. Yeri geldi, sahneden “Bu Çingene’yi kim çıkarmış sahneye” diye konuşan insanları duydum. Oysa bu Çingene, kimseyi hor görmeyen, dürüst, hepsinden daha düzeyli biri. O zamanlar çok üzülmüştüm. Ne yaptım? Siyasiler gibi mikrofonu elime aldım, memleket memleket gezip, “İnsan ayırmayın, insan ayırmak en büyük günahtır, biz hepimiz kardeşiz” dedim. Böyle savaşlar verdim. Şimdi de Roman olmayanlar Romanım diye ortaya çıkmaya başladı. Demek ki doğru bir şeyler yapmışım diyorum. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Kibariye’nin, tam Türk filmlerine uygun bir şöhret hikâyesi var. Film kahramanlarının acılarına ek olarak, o bir de Roman olduğu için zorluklar yaşadı. “Bu çingeneyi kim çıkarmış sahneye” diyenler oldu, çirkin bulup perde arkasından şarkı söyletenler de. Geri adım atmadı. Şimdi müzikte 27. yılını kutluyor. Yani artık durum değişti mi? Yok yine yapanlar var. Artık onları da Allah’a havale ediyorum. Ben bir şey yapamam artık. Bundan sonrası o insanların vicdanına kalır. Bir de “Sosyete sesimi beğendi, ama Roman kimliğimi kabul etmedi” demiştiniz. Hâlâ böyle mi? Ya sosyete lafını sevmiyorum. Ben Kibariye olarak utanıyorum bu lafı söylemeye. Bu da ayrım. Yok sosyeteymiş, zenginmiş... Beni herkes dinledi, sosyetesi de, arabeskçisi de. Arkadan konuşurlar, padişahın arkasından da konuşurlar. Bana seyircilerim evlatları gibi davranıyorlar. Pazarda, sokakta... Sonuçta hepimiz aynı ayakta, aynı saçta başta, aynı yerdeyiz, ne ayrımı. İnsan insandır. Peki gelelim son kasetinize, “Gülümse Kaderine”. Bu kaçıncı kasetiniz oldu? Oo, bilmiyorum ki, 2728 filan herhalde, benim 45’liklerim de var. Unutuyor insan ha. Tarkan’la düet nasıl çıktı, onu mu soracaksın? Evet. Kaset için hazırlıklara başlarken, Tarkan beni aradı, “Ben önce okudum, ama ‘Yak bütün fotoğrafları’ derken seni hayal ettim, sen nasıl okursun biliyor musun Kiboş?” dedi. Ben de ona birlikte okumayı teklif ettim. “Ben onu yeni okudum, yersiz olmaz mı?” dedi, ben de “Estağfurullah, Kibariye ile okuman da başka olur be ablacığım” dedim. Hemen apar topar buluştuk, aslanlar gibi bir iki saat içinde okuduk. Sezen Aksu size istediğiniz parçasını alabileceğinizi söylemiş, neden “Ah İstanbul”u seçtiniz? O bana dedi ki, “İstersen sıfırdan yazayım, istersen piyasadaki parçalarımdan istediğini al, dükkân senin”. Ben İstanbul’u istedim, parça güzel, sesime de gitti. Bu kasette popüler müzik parçalarının yer alması, genç kuşaklarla bir bağ kurma isteğinizle mi ilgili? Olursa güzel olur. Yeni nesil beni son üçdört kasetimle dinliyor. Onlar için de güzel şeyler yapmaya çalışıyorum. Ben yalnız damarcıyım, yani arabesk ağırlıklı söylüyorum, biliyorsunuz, ama pop da okuyorum. Güzel okuyan insan her şeyi okur. Caz yapmak da istiyorum. Tina Turner, Firuz, Whitney Houston’ın hayranıyım. Bunlar güzel sesler. İnşallah Tina Turner gibi yaşlanınca da sahnelerde kalırım. İngilizce, Arapça, Fransızca şarkı söylemek isterim, böyle şeylerde gözüm var yani. İleriye dönük planlarınız neler? Kızımın geleceğini güzel bir şekilde hazırlayım yeter. Birgül’ün de sizin yolunuzdan ilerlemesini ister misiniz, yoksa doktor, öğretmen gibi bir mesleği mi olsun? Hiç büyük konuşmam. Ben onun kaderini çizemem. Birgül’ün okumasını çok istiyorum. Okuduktan sonra yolunu kendi çizsin. Okumayazmayı bilmemek güzel değil, benim de kusurum bu. Onu da azıcık örtbas ettik. Yollardaki tabelaları, araba plakalarını okuyorum. Hoşuma gidiyor, dönüp dönüp bir daha okuyorum. Birkaç kez daha okumayazmayı öğrenme girişiminiz olmuş, ancak yarım kalmıştı. Şimdi ne tetikledi? O dönemlerde sevmedim, içimden gelmedi. Ali’yle evlendim, okumayazmayı bana o öğretti. Bunda büyük bir etken de kızımdır. Birgül bana okunacak bir şey getirse, çok utanıyordum, kahroluyordum, kulaklarım kızarıyordu, çocuğuma cevap veremiyordum. En çok bu yüzden acı çektim. Sonra dedim ki, “Al eline kalemi, defteri, al kocacığını da yanına, öğren”. Böylece iyi kötü kızım için öğrendim. Şimdi yuvada İngilizce öğretiyorlar. O da bana öğretiyor, How are you, ne var you? Thank you. Ay neydi o ya, bak aklıma gelmiyor. I fine, thank you. Bir aralar eski eşinizle hesap kitap işlerinden anlamadığınız için büyük sorunlar yaşamıştınız. Şimdi parayla aranız nasıl, hesap yapmayı da öğrendiniz mi? Hesap işinin de, bana yetecek kadarını kocam öğretti. O bazen bankadan para çekilecekse, kâğıda yazar, bana şu kadar çek, şunu şöyle yap, bunu böyle diye anlatır. Evde iş yaparken şarkı söylüyormuşsunuz, bu yüzden komşuların “çocuk uyuyor” diye indiği olmuş... Evet, apartman benden bıktı. Duvarlar ince artık, ne kadar yavaş da söylesem ister istemez sesim çıkıyor. Benim ekmeğim bu, şarkı çalışmam lazım. 1970’lerin pop müzik sanatçısı Asu Maralman, yeniden sahnede... Bayan ‘Bal Gibi Olur’ Bengü Çetinkaya ecep, Şarkılar Yazdım, Yollar, Bana Güzel Bir Şey Söyle, Bal Gibi Olur, Sabah Ola Hayrola ve daha nice şarkıya hayat vermiş, Cem Karaca’nın “Sesi taa arşı ala’dan gelip, giderek açılan, açılan, açılan...” diye tanımladığı bir usta yorumcu... Yeni nesil tanımasa da, 1970’lerin en önemli pop müziği sanatçılarından Asu Maralman. Şu sıralar yönetmenliğini Banu Noyan’ın yaptığı “Sayın Bayanlar Baylar” adlı bir gösteriyle yeniden sahnelerde. Kartal Kaan, Aydın Tansel, Bilgen Bengü’nün de yer aldığı bu müzikli gösteride 70’lerin şarkıları bugüne taşınıyor. Biz de Asu Maralman’la müziği, geçmişi ve bugünü konuştuk... Sondan başlarsak, bu dönüş ne anlama geliyor? Rahatsızlığımdan sonra, doktorlar “Müziğin dışında kalma, yıllardır yaptığın işe dön, hayatını yeniden heyecanlandır, coşku kat” tavsiyesinde bulundu. Bu nedenle döndüm ve hayatımın son gününe kadar devam edeceğim. Ne kadar zamandır müzik piyasasından ayrısınız? Aslında ben müzik piyasasından çok fazla ayrılmadım. Güney illerimizde, 12 dilde, yıllarca müzik yaptım. Müzikten 19942004 yılları arasında ayrıydım, ama plak endüstrisini soruyorsanız, 1983’ten beri ayrıyım. Bu ayrılık kararının nedenleri nelerdi? Pop müziğinin gerilemesi, 1980’lerdeki arabesk furya ra kaşlı, kara gözlü bir kızdım. Zavallının görüntüsünde seks yok ki, şarkı sözlerinde olsun. “Sevdiğim biri vardı/ Beni öper okşardı/ Sıcaktı elleri/ Ateştendi dudakları/ Değdiği yeri yakardı”... Ümit Yaşar’ın güzel sözleri... İlk plağınızdan bir yıl sonra çıkardığınız “Bana Güzel Bir Şey Söyle”, bir büyük sanatçı tarafından o kadar beğeniliyor ki, onun kadrosuna davet ediliyorsunuz... Evet, Zeki Müren beni televizyonda görmüş ve “Ne kadar güzel bir Türkçe, ne kadar doğru bir telaffuz” demiş. Sonra da bana gazino kapılarını açmıştı. R sı, yapımcıların arkamızda olmaması, TRT’nin eskisi kadar desteklememesi... Hatta, 1979’daki “Bağrı Yanık Dostlara da Merhaba” albümümün yapımcılığı bana aittir. O dönemde bile yapımcı bulamamışım demek ki. Bu çok büyük bir yatırım ve yapımcılar çok iyi kazanacağına emin olmadan, medyatik, sansasyonel olmayan kişilere yatırım yapmıyorlar. O tarz bana göre, müziğin, sanatın kapsamına girmiyor. Sizin döneminizden pek çok sanatçı ise yoluna devam etti, bugünlere geldi... Kim mesela? Ajda Pekkan, Nilüfer, Sezen Aksu, örneğin. Onlara bakarak, kararınızdan hiç pişmanlık duyduğunuz oluyor mu? Hayır, pişmanlık duymadım. Çünkü o insanlar sağlıklarından çok şey verdiler, zaman zaman hayır, diyecekleri şeylere evet, dediler. Ben o teraziye hayatımı ve kendimi koymadım. Bugünkü pop müzik piyasasını nasıl buluyorsunuz? Ben çok memnunum. Biz pop müziğini denetim altında yaptık; her kelimeyi kullanamaz, alaturka motifler koyamazdık. Şimdi herkes, her şeyi kullanıp kokteyl hazırlıyor. Keşke, ben bu dönemde olsaydım. Asıl adınız Silvia’dan Asu Maralman’a geçiş neden ve nasıl oldu? POP MÜZİĞİN KİLOMETRE TAŞIYIM Bir ara, evrensel folk akımının temsilcisi olduğunuzu söylemişsiniz. Doğru mu? Böyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum, ama evrensel folk’tan çok, pop müziğini evrensel boyuta ulaştırmak için epeyce bir çaba sarf ettiğim söylenebilir. Yerli besteleri ilk söyleyen kadın sanatçılardan biriyim. Herkes yabancı parçaları alıp Türkçe söz yazarken, ben bunu reddetmiştim. Selmi Andak, Bora Ayanoğlu, Şanar Yurdatapan, Timur Selçuk gibi bestecilerin bestelerini söylemek için plak şirketleriyle didiştim. Pop müziğin bir kilometre taşı olduğumu düşünüyorum. Bunun dışında bir müziğin temsilcisi olmama da şirketler izin vermedi. Mesela Bal Gibi Olur, benim en sevmediğim parçadır, ama Türkiye beni bu parçayla tanıyor. Kocaman sesimle 3 akorluk parçayı okumam diye çok direndim, ama şirket “bu satar” dedi. Haklıymış. “Bayan Bal Gibi Olur” oldum sonra. Mesleki geleceğinize ilişkin planlarınız neler? Bir Asu Maralman daha olmaz, yani kendimi bir Asu Maralman daha yapamam. İnsanların gençliklerine demiri vurmuşum zaten. Ancak, arzu ettiğim bir şey daha var, kendi bestelerimi insanlara ulaştırabilmek. Böyle bir zaman ve para istiyorum. Türkiye’de önemli bir isim olan Nonna Bella’nın kardeşiyim ve sahneye de önce Silvia Bella olarak çıktım. Plak çıkaracağım zaman, şirketim bu ismin sanki bir yabancı gelmiş, Türkçe şarkı söylüyormuş imajı yaratacağını söyleyerek değiştirmek istedi. Dostumuz, yazar Ferit Edgü de bu güzel ismi önerince, çok hoşumuza gitti... Asu Maralman, böylece oluştu. 1971’de çıkardığınız ilk plağınızın sözleri o zamanlar cüretkar bulunmuş. Sizce de öyle miydi, ya da iyi bir çıkış yakalamak için özellikle mi yapılmıştı? Hiç ilgisi yok. Çünkü o zamanlar herkesin evinde benden bir tane vardı. Makyajsız, saçlarım belime kadar, ka CUMHURİYET 08 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear