Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 6 14/12/06 16:39 Page 1 PAZAR EKİ 6 CMYK ? ?? ??? ???? ????? 17 ARALIK 2006 / SAYI 1082 İNADINA ELEŞTİRİ SUNGU ÇAPAN (Cumhuriyet gazetesi sinema yazarı) İzleyici sinema yazarından ne bekliyor, kendisi adına karar vermesini mi, filmi eleştirmesini mi? Peki, yazar eleştirirken neleri esas alıyor? Büyük bütçeli yerli filmler, abartılı pazarlama taktikleri ile izleyiciyi kendine çekerken, “Rezalet, gitmeyin” ya da “olağanüstü, gidin” diyen yazılar okuru sıkıyor. Yönetmen ve yapımcılar mı? Onların eleştiriye tahammülü yok. Ali Deniz Uslu Şimdi izleyici daha bilinçli... Sinema eleştirmenlerinin söylediklerinin talep üstünde ne kadar etkili olduğunu düşünüyorsunuz? Basında yayımlanan film eleştirilerinin seyirciyi yönlendirmede çok da etkili olduğunu sanmıyorum. Reklam ve ilanların yanı sıra televizyondaki tanıtım ağırlıklı sinema programları daha etkili oluyor. İki tür sinema seyircisi var. Eleştiri okuyup filme giden ve filmden sonra eleştiri okuyan. Sizce eleştirinin bir zamanı var mı? Kesin bir şey söylemek mümkün değil, ama bence seyrettikten sonra okumalı. Günümüz sinema izleyicisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugün bizim dönemimize göre kuşkusuz daha donanımlı, daha bilinçli bir genç sinemasever kuşağı var. Türk sineması dediğimizde özellikle eleştirmenyapımcı gerginliği oluyor. Her yerli film, sırf desteklemek adına eleştirilmemeli mi? Bir yapımcıyı ya da yönetmeni sırf desteklemek adına eleştirmemek, kuşkusuz bizim kitabımızda yazmaz. Ayrıca bu gerginlik bize mahsus değil, her ülkede var. Yazarken film hakkında neleri öne çıkarıyorsunuz? Seyircinin seyrettiği filmi hatırladığında düşünce, algılama, ruh ve duyarlılık bakımından zenginleşmesine çabalarım. Sinema filmleri izlendiği kadar okunmalı da diyebilir miyiz? Tabii ki. Sinema kültürünü geliştirmek isteyen sinemasever, yedinci sanat üstüne çıkmış kitap, dergi, ansiklopedi, sözlük ve ne olursa okumalı. Bir film hakkında yazarken kişisel zevkler muhakkak öne çıkıyordur. Bir filmi objektif olarak çözümlemek ne kadar mümkün? Bir film hakkında ne kadar objektif yazmaya çalışsak da sonuçta ortaya çıkan eleştiri metni, öznellikten kurtulamaz. ALİN TAŞÇIYAN (Milliyet gazetesi sinema yazarı) Sıfır tahammül, çok sansasyon... Sinema eleştirmenlerinin gişedeki izleyici talebine etkisi olmadığını düşünüyorum. Popüler köşe yazarları için de durum pek fark etmiyor. Bir de sinema izleyicisi ile kuru kalabalıkları ayırmak gerekli. Kuru kalabalık dediğimiz kitle genelde düzenli olarak sinemaya gitmiyor ve sıkı bir izleyici topluluğu değil. Diğerleri, yani gerçek sinemaseverler ise ellerinde parası olmasa bile bir şekilde sinemadan kopmuyor. Olanaklarını zorluyor. Sinemayı katıksız bir şekilde seviyor. En önemlisi de bilinçliler, onlar bir filmi oyuncusuyla anmak hatasına düşmüyorlar. Yaratıcıyı tanıyor, “yıldız sineması” dediğimiz ticari sinema kavramını görmezden gelip iyi filmleri takip ediyorlar, özellikle de festivalleri. Türkiye’deki sinemaya baktığımızda ise Türkiye’nin genel yapısının sinemaya yansımasını görüyoruz, eleştiriye tahammül yok ve asıl merak sansasyona. Bu ülkenin siyaseti, sporu, medyası da böyle. Eleştiriye akılcı bir zemin oluşturamıyoruz. Sinemada eleştirel nesnellik ise bir yere kadar. Kişinin birikimini ve donanımını kabul etmek durumundasınız. Bir de sinema eleştirmeni değil, film eleştirmeni demek gerekli, çünkü sinema başlı başına bir sektör. Yazar yalnızca film üstünden konuşur. Bir filmi eleştirmek ya da yazmak için ise gerekli olan şey, filmin öncelikle “film” olma yeterliliği göstermesi. Bir filmi her yönden ele alarak irdelemek de mümkün değil, filmi farklı okumalarla izlemek daha keyifli. Atalarımızın Bayrakları Dondurmam Gaymak Cenneti Beklerken Taş Meclisi Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu MEHMET AÇAR (Sinema Yazarları Derneği / SİYAD Başkanı) CUMHUR CANBAZOĞLU (www.sinemamuzik.com editörü) Yazbenisi olan filmleri hissedersiniz... Sinema izleyicisinin tercihlerine nasıl bir etkiniz olduğunu düşünüyorsunuz? Araştırmalar eleştirmenlerin bilet satışını artıran unsurların başında gelmediğini gösteriyor. Reklam, tanıtım, arkadaş önerisi ve fısıltı gazetesi eleştirmen tavsiyelerinden daha çok bilet sattırıyor. Siz hangi tür sinema yazılarını tercih edersiniz? Filme gitmeden önce hikâyeyi çok fazla anlatmayan, yoruma ve analize girmeyen bilgilendirici yazıları okumayı tercih ederim. Eleştirmenlerin yıldız tablolarına da bakarım. Filmden sonra ise yorum ve analiz okumak isterim. Bilinçli, yani okuyan, filmleri sıkı takip etmeye çalışan bir kitleden bahsetmek mümkün mü? Bu kitlenin Türkiye’de 15 bin kişiyi, taş çatlasa 20 bini geçeceğini tahmin etmiyorum. Giderek daha da arttığını düşünüyorum, ama yine de bu kitle, nüfusa oranladığınızda küçük bir azınlık olarak kalıyor. Yerli yapımlara objektif eleştiriler yapmadan insanları sinemalara yollamak ne kadar doğru? Sırf yerli film diye seyirciyi filme yollamak isteyen birileri var mı? Galiba var haklısınız, ama umarım film eleştirmenleri böyle gayretkeşliklerle uğraşmıyorlardır. Öte yandan biri “Bu ülkeyi tanımak için filmlerini seyretmeniz gerekebilir” diyebilir ve o noktada ona saygı duymak zorundasınız. Yapımcıların ya da yerli sinemacıların “Yerli filmciliğimiz gelişsin, yerli filmlere gidelim, yerli malı kullanalım” demesinde de bir sorun yok, ama dediğim gibi eleştirmenler bu işlerden uzak durmalı. Siz filmden hangi tatları almaya çalışırsınız? İlk aşamada filmi çekenler ne söylemek, ne yapmak istemişler onu anlamaya çalışırım. Yargılamaktan, aşağılamaktan hoşlanmam. Daha çok analiz etmeyi, farklı yerlerden bakmayı seviyorum. Bir de ister istemez öncelikle yönetmenin işine bakarım, kamerayı nasıl kullanıyor, ne tür kadrajlar yapıyor… Filmin sinema tarihinde nerede durduğuna da dikkat ederim. En önemsiz film bile bir yerde durur, benim o yeri tespit etmem gerekir. Daha seyrederken “yazbenisi” olan filmleri hissedersiniz. Egemen medya ve yazarlarının filmler üstündeki etkisi sanırım tartışılmaz. Tanınmış bir köşe yazarının film üstüne söyledikleri fırtınalar koparabiliyor. Bu da pazarlama politikalarının bir parçası olmuş durumda. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Bütün bunlarda beni rahatsız eden bir şey yok. Herkes filmine daha çok insanın gitmesi için elinden geleni yapacak, bu çok doğal bir şey. Köşe yazarları her gün yazıyor, filmler üstüne de yazacaklar. Önemli olan ne yazdıkları… Anlam ifade eden, zekice yorumlar getiren her yazı benim için önemlidir. Kim yazarsa yazsın, ama film eleştirmenleri dışında okunmaya değer sinema yazıları çok fazla çıkmıyor. “Star filmi” gibi bir kavram oluştu, yani isimler öne çıkarılarak film pazarlanıyor. Bu, sinema adına pek hoş olmayan bir gelişme olsa gerek… Bu, eskiden beri hep var. Sessiz sinema döneminde başlayan bir şey. Ayrıca filmi kötü yapan starlar değildir, senaryo ve yönetimdir. Bana kalırsa star, film işinin bir parçası. Düşünün Godard gibi büyük bir sinema devrimcisi bile starlı film çekmiş. Starlar sinemaya zarar vermez. Önemli olan starlı filme gitmem diyenlerin görebileceği filmlerin de çekilmesi… Pazarlamak için eleştiri yazmak... Medyada tüm kurallar ticaretten yana işliyor artık; dolayısıyla orada burada yer alan eleştiriler de 1520 yıl öncesinin “sinema tutkunları”na değil, eğlenceyi lunapark yerine sinema salonunda arayanlara yönelik. Bu pazarlama taktiğinin bir uzantısı olarak, basından kolay tüketilebilen, her türlü beyne ve zevke seslenen yorumlar, bilgiler, eleştiriler isteniyor. Eleştirilerin uzunluğu da bu tüketim tarzıyla orantılı. İnternet kuşağı uzun yazıları sevmediğinden birkaç cümlede kotarılan eleştiriler yeterli. Hal böyle olunca, can sıkan, suratı asık eleştiriler yerine Hıncal Uluç’un ya da Ertuğrul Özkök’ün önerileri, popüler medyanın söylemi, magazin sayfalarında çarşaf çarşaf yayımlanan, bol fotoğraflı haberler çok daha önemli artık. Zaten, kaç kişinin orada burada dörtbeş satır okuduktan sonra film seçtiği de tartışılır. Dolayısıyla, tamamen görsel bir pazarda şekillenmeye başlayan bu oyunda başrol televizyonda olduğundan yazılı basının gücü günden güne tükeniyor. Ancak, sanılmasın ki bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum; Hollywood’a en fazla direnen sinema olarak ünlenen Fransızların medyasında da durum aynı. Tabii ki oradaki sinema dergileri, gazeteler daha fazla satıyor, ama biletli seyirci sayısına vurulduğunda, bir şeyler okuyup sinemanın yolunu tutanların oranı üç aşağı beş yukarı bizimkiyle aynı...