Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 AĞUSTOS 2004 / SAYI 961 Olimpiyatlarda' Gözümüz Atina Olimpiyat Oyunları'nda. Her olimpiyat döneminde "barı§"tan söz edilir. "Insanca Spor"un yönetmeni Ilker Maga ise "Hiçbir olimpiyat barış amaçlı yapılmadı"diyor. Elif Su odern olimpiyat oyunlarının 100. yılı bir asır önceki yerinde, Atina'da göz kamaştırıcı .bir törenle kutlandı. Ancak açılışın etJcileyiciliği bile doping testlerinin pozitif sonuçlarını unutturmaya yetmedi. Sayıları az olmayan bu pozitif sonuçların yanında olimpiyatlar uzun zamandır yapısal sorunlarla boğuşuyor. Sorunlann çemberi, olimpiyat oyunlarının varlık nedenlerinin ortadan kalktığına kadar uzandı. Ilker Maga, Türkiye'nin tek düşünsel, felsefik spor dergisi olan însanca Spor'un yayın yönetmeni ve yazarı. "O Sırada Carmen Çalıyordu" adında bir kitabı bulunan ve yazılarında egemen spor anlayışına ters fikirler formüle eden Maga ile olimpiyatları konuştuk. piyat oyunlarının olduğunu biliyoruz. Antik Yunan'daki olimpiyat oyunlan, siteler arası rekabetin bu kez oyun alanlarında devam ettirildiği organizasyonlardı. Yaygın olarak bu oyunların banş amaçlı yapıldığına inanılmaktadır, oysa temelinde bir sitenin diğerlerine üstünlük sağlaması amaçlanıyordu. Oyunlara katılan sporcuların gerçekte iyi birer savaşçı olduğu dikkate alınırsa, asıl amacın ne olduğuna biraz daha yaklaşmış oluruz. Bu oyunlar sanıldığı gibi barış içinde de geçmiyordu, yarışmalar sırasında pek çok ölüm olayına rasdanıyordu, dönemi anlatan pek çok Olimpiyatlar hep "bariş"la birlikte yazılı eserde bu ölümleri başka açılardan anılır, sizce de olimpiyatların böyle bir okuma fırsatımız var bugün. Bu eserlerin yanı var mı? yazarlannın, yani dönemin düşünürleriIzin verirseniz, "kesinlikle nin olayları anlatırken ölümleri olağan hayır" diyeceğim. Olimsaymalan ise tek bir şeyi işaret ediyor: piyatlar hiçbir zaman Siteler arası rekabet öylesine büyüktü barış amaçlı yapılmaki, filozoflar arasında da bu sürüyordı. Biri eski Yunan'da, du, filozoflar meydanlarda, sokaklardiğeri 1896'dan güda ve akademilerde kelimelerle atışır, nümüze kadar süren iyarışırken, olimpiyat ki büyük olimoyunlarında yumruk, lar, ayaklar, oklar kullanıyordu. Biri atletizm, diğeri bokssever olan Sokrates ve Platon bu dönemin felsefe şampiyonlanydı; sporcu şampiyonlar ise ölüm riskini göze alıyorlardı. Ayrıca zorlanıyor... bu sporcular, yarışmalara iyi hazırlanan, (Üç adım . bunüh için de zamanı ve mal varlığı olan atlamada """" iyi durumdaki Yunanlılar'dı. Onlar saTongula vaşçı ve aynı zamanda sporcuydular; kıGivens) sacası sanıldığı gibi amatör değil, profesyoneldiler. Köleler bu yarışmalara katılamazdı ve sanıldığı gibi spor o zamanlar herkes için geçerli değildi. Şampiyonlann maddi olarak inanılmaz ölçülerde ödüllendirildiklerini de unutmamamız lazım. O dönem beslenmesine ve vücut bakımına dikkat eden "iyi" bir Yunan vatandaşının bir yıl boyunca 30 litre zeytinyağı tükettiği biliniyor, şampiyonlara ise Mi 1 diğer ödüllerin yanında 3 bin litre zeytinyağı veriliyordu; bunu da oyunların sonuçlannın ne kadar önem kazandığına dair önemli bir veri olarak tercüme etmek gerek. Ya modern olimpiyatlar? Modern oyunlann kurucusu Pierre de Coubertin, "barış" amacı taşıyan, spor dışında da pek çok eşitlikçi düşünceye sahip bir aristokrattı, fakat ne kadar iyi niyetli de olsa olimpiyatlar barış sürecine herhangi bir katkı koymamış, ters etki yapmıştır. Mesela ilk olimpiyatlardan sekiz yıl sonra Birinci Dünya Savaşı çıkmıştır ve Coubertin'ın 1871'deki aktörleri barıştırma çabası sonuçsuz kalmıştır. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlan, olimpiyatlar tarihinin ilk büyük oyunlarıdır, Nazizmin dünyada sempati toplaması ve Alman ırkının üstünlüğünü kanıtlaması için kullanılmıştır; barışa katkı koyduğunu söylemek cüret ister. Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin 1966'dan beri yönetim kurulu üyeliğini ve en uzun başkanlığını yapmış Samaranch, Franko döneminin Spor Bakanı'dır, yani faşisttir. Modern spor tarihinde çok kritik bir rol oynamış olan Leipzig, Soğuk Savaş yıllarında olimpiyat oyunlarına sırf siyasi nedenlerden dolayı mekân olamadı. Boykotlar vs'ler dahil örnekleri çoğaltmak mümkün, kısacası olimpiyat oyunlan iddia edildiği gibi, dünyanın banş içinde yaşamasına katkı gibi bir işlev görmedi hiçbir zaman. Ülkemizde olimpiyatlar hakkındaki görüşler yanlış mı, yani? Bence temel bir sorun, kaynak ve bilgi eksikliği. Beden eğitimi öğretmenleri spor bölümlerinden neredeyse kitap okumadan mezun oluyor. Bu da ülkenin spora verdiği önemi gösteriyor, oysa beden eğitimi dersleri insanlara spor yapma alışkanhğı kazandınlması için önemli bir fırsat. Basında ise spor yazarı, analitik düşünmekten uzak, öğrenci, hoca, uzman böyle olunca karşınıza parlak bir tablo çıkmıyor tabii ki. Peki giinümüz olimpiyat oyunları açısından ne tür sorunlar var bugün? Bir olimpiyat ruhundan söz edebiliyor muyuz? Bir olimpiyat ruhunun olduğunu gös 1936 olimpiyatında Jesse Owens... * '' '*** terecek bir veri yok elimizde. Bu anlamda bir olimpiyat ruhunun olmadığından yola çıkmamız daha ilerletici olur. Günümüz oümpiyatlan büyük bir sporcu yazan vfe seyirlik eğlenme alanıdır. Madalya alan sporcular geleceklerini güvence altına almış oluyorlar, pazarlık şansları artıyor, sponsorlar arasında seçim yapabilecek konuma ulaşmış oluyorlar. Nerede doğdukları, hangi ülke adına yanştıkları da önem taşımıyor artık, uyruk değiştiren sporcular az değil günümüzde. Spor olarak da tıkanmış durumda olimpiyat oyunlan. Çünkü insan bu, sınırlan var, bu nedenle rekor veya benzeri sonuçlara az rasdanıyor ya da alınan sonuçlar bir öncekinden çok farklı değil. Oyunlarda tıkanma olduğu için de yeni disiplinler bulunmaya ve olimpiyatlara dahil edilmeye çalışılıyor. Yeni bulunanların oyun örgüsünün çok basit ve az değişkenli olması dikkat çekiyor, bu yanlarıyla yeni disiplinlerin olimpiyatlara yeni renkler taşımakta olduğu söylenemez. Sporu sevenlerin Atina'da gerçekleştirilen olimpiyat oyunlarına karşı olması gerekir. Çünkü kökenindc yanşma var ve yarışmanın temeli ise ayırma. Yarışmalardan sürekli kötü sonuçlar alan bir çocuk bir süre sonra seyirci olmak isteyecektir. Oysa sporun dili olan jimnastik bütün insanlar için yaşamları boyunca gereklidir. Gerçekte spora dost olanların, olimpiyatlara kaynak ayırmak yerine, bunu ülke içinde sporun yaygınlaştınlması için kullanılmasını savunması gerekir. Şimdiki haliyle olimpiyatlar, sporun yaygınlaştırılması önünde ciddi bir engeldir, sonuç itibariyle spora düşman bir işleyiş içindedir. • OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com yıl önce (l o Müderris Doktor Neşet Ömer Bey'in gazetemize beyanatı; Tıp Fakültesi'ni nasıl ıslah edebiliriz? M emleketimizin en eski ve kıymetli ilmi müesseselerinden biri olan Tıp Fakültesi'nin süratle ıslahıyla bir hali tekamüle isali (ulaştırılması) zamandaranımızın ehemmiyetle takip ettiği meselelerden biridir. Bu mesele hakkında mütehassıslanmızın fikirlerinden deistifade etmeyi pek lüzumlu addederek tıp üstadlarımızdan müderris Neşet Ömer Bey'e müracaat ettik. Geçenlerde Neşet Ömer Bey'in Darülfünunumuz hakkındaki fikirlerini ve mütalaalarını negretmiştik. Bu kere kıymettar müderrisimizin tıp tahsilimizin ıslahına müteallik (yönelik) düşünceleri hakkında bir muharririmize verdiği izahatı derc ediyoruz. Neşet Ömer Bey demiştir ki; "Memleketin tabibe olan ihtiyacı her türlü münakaşadan vareste ve yetiştirilecek genç etibbanın cidden kuvvetli ve ameli malumatla mücehhez olmaları (donatılmaları) ise en mühim bir gayedir. Bunun temin edilebilmesi için tıp tahsilimizin süratle ıslahına kati lüzum vardır. Bu mühim lüzumu anlamak için evvela Tıp Fakültesi'nin şimdiye kadar geçirdiği safahatı mütalaa etmek icap eder.... Tıp Fakültesi'nin tarihçesini hülasa ettim. Şimdi tıp tahsilimizin ıslahının esaslarını arz ede ceğim. Bu bahiste yapılması lazım gelen ıslahat üç noktada olmalıdır; Bunlardan birincisi, hayvanat, nebatat, fizik ve kimya gibi tabii ilimler (doğa bilimleri) derslerinin Fen Fakültesi'ne nakledilmesidir. Şüphesiz tıp tahsili için de tabii ilimler tedrisine (eğitimine) lüzum vardır. Çünkü mezkur (adı geçen) ilimler genç talebede müşahede (gözlem) ve mukayese (karşılaştırma) melekelerini tenmiye eder (arttırır). îşte bunun için tam devreli liselerin fen kısımlanndan talebe yetişinceye kadar tabii ilimlerin tıp, eczacdık ve dişçilik talebesi olanlara tedrisi icap eder. Bu tedrisatın iki üç darülmesaiyi birleştirmek suretiyle Fen Fakültesi'nde icrası pek muvafık olur. Zira bu suretle darülmesailer için iki üç defa masraf ihtiyanna ve vakit kaybına meydan kalmaz. Tabii ilimlerden çıkarılan ve tıp tahsiline bağlanan tıbbi parazitoloji, tıbbi kimya ve tıbbi fizik gibi bazı derslerin ise behemehal Tıp Fakültesi'nde kalmasına şiddetle lüzum vardır. Islahatta ikinri esas nokta, tatbikatı seririyenin (klinik uygulamalann) tevsii (genişletilmesi) için seririyadarın çoğaltılması meselesidir. Bu nokta Neşet Omer trdelp (18821948) Tıp Fakültesi'nin bihakkın esasına, hayatına taalluk eder. Tıp talebesi birinci seneden itibaren hastalarıyla temas etmelidir. Talebe ilk senelerde bile pek çok şeyler ve bilhassa hastabakıcılık hizmeti meşk edecek ve muayene usulleri ile istinas (alışkanlık) hasıl edecektir. Teşrih, fizyoloji ilimlerini tedris etmeden evvel hastalar üzerinde talim edilecek pek çok hususat vardır. Tıp tahsilinde birtakım ibtidai mantık kaidelerinin ve tertip sıralarının esir ve kurbanı olmamalıyız. Hareket hattımızda rehberimiz tecrübe olmalı. Ananevi düsturlara bağh kalırsak tıbbımızı olduğu yerde bırakmış oluruz. Tıbbın istihdaf ettiği (hedeflediği) gaye, hasta insanın mutalaa (incelenmesi) ve tedavisidir. Binaenaleyh, müstakbel tabiblerimiz tahsillerinin ilk senesinden itibaren hasta insanla karşılaşmalıdır. Pedagoji ilmi bize göstermiştir ki, tedrisatta aşırı surette mantık tertibi takip etmek ekseriya maksada vusulu (ulaşmayı) zorlaştırır, vakit kaybını mucip olur. Bunu biz pek acı neticeler ile karşılaşarak tecrübe ettik. Beşyüzü mütecaviz (aşkın) talebeye malik olan Tıp Fakültesi'nin seririyadarını şehir hastanelerinden istifade etmek suretiyle behemehal tevsii etmelidir. Maarif Vekaleti'nin bütçesi bir Tıp Fakültesi için Istanbul şehrinde bin yataklık bir hastane açmaya müsait değildir. Müsait olsa bile şehir hastaneleri dururken buna lüzum yoktur. Binaenaleyh îstanbul'daki hastanelerin ilmi ve sıhhi hizmetini derhal Tıp Fakültesi'ne tevdi etmeli. Bu tahakkuk edince tababet, şehir ve memleket için pek nafi (faydalı) neticeler elde edilecektir. Bir kere şehrin her mahallesindeki muhtacin (yoksul) hasta lar profesörlerden istifade edecek ve yüzlerce tıp talebesi gayet esaslı ve tatbiki bir surette talim edecek ve bilnetice vatan muktedir genç hekimlere malik olmuş olacaktır. Bundan başka Tıp Fakültesi bütçesinden seririyadarın iaşesine aynlan senevi (yıllık) yüz bin lira hastanelerin fenni ihtiyaçlannın tamamlanmasına hasr ve tahsis edilecek, bu faydalar ile beraber medreselere refakat edecek olan asistan, müderris muavini tabibler birkaç sene zarfmda tekamül edecekler ve vatanın numune hastanelerini ihya edeceklerdir. Bu teşkilat ikmal edildiği takdirde Tıp Fakültesi'nde tahsil müddeti beş seneye tenzil edecek (inecek) ve bu beş sene zarfında talebe öğleden evvelki zamanlarını hastalar ile iştigale hasredebilecek ve öğleden sonra da bir darülmesai veya tatbikat mektebi halinde kalacak olan Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesi'nde nazari ve ameli derslerine devam edeceklerdir. Islahatın üçüncü noktası, heyeti tedrisiye (öğretim üyeliği) meselesidir. Yeni Darülfünun talimatnamesi heyeti tedrisiyeye intihab (seçilme) ve tayini nisbeten salim esaslara bağlamıştır. Bu talimatname sayesinde Tıp Fakültesi kadrosunu ikmal etmiş ve tahsil zamanında genç uzuvlarını Avrupa'ya göndermek fırsatını bulmuştur. Bundan başka yeni talimatname serbest mesai ve tedrisatı teşvik eylemektedir. Seririyatlar tevsii edilince tıp tahsilimiz pek esaslı bir surette ıslah edilmiş olacak ve bir taraftan memleketin ihtiyacını tatmine kâfi mükemmel tabibler yetişirken, diğer taraftan Darülfünun'un en mühim vazifesi olan ilmi harsın (kültürün) tenmiyesi (arttırılması) dahi mümkün olacaktır. 19 Temmuz 1924 *