Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 OCAK 2004 / SAYI 929 RÖPORTAJ 5 NiçaTeyze Şarköy'ün son Rum'u Vazı ve otoğraf: <Cayıhan jüven ir gün yolunu Şarköy'e düşüren Cemal Süreya, turizmle hemhal ölmuş kasabayı, yaz turizminegereğinden fazla adanmış bulur. "Çok şey beklemiş yazdan, oysa iki ay, bilemedin üç ay yazı var. Villalar, siteler, pansiyonlar... Akdeniz kıyısındasın sanki. Çayevleri, biraevleri ki Kadıköy'de, Bostancı'da,Pendik'tebulamazsın. Ama hepsiboş. Satıcılann aşırı kibarlığıbiraz dabundanmıkaynaklanıyor" diyesorar... Şarköy'ü terk etmeyen dışarhklılardan biriStefaniaToksöz'dür. Onu NiçaTeyze diye de çağırırlar. Bizi, hani bir dirhem iki çekirdek derler ya öyle karşılıyor. Çıtır çıtır sesler çıkaran kuzinenin karşısına oturturoturtmaz bizi, önümüze kendi imalatı olan vişne likörünü koyuyor. Niça Teyze, Şarköy'de yaşayan tek Rum... tstanbul'da Mimar Sinan'ın inşa ettiği Edirnekapı Camisi'nin sokağında 1929 yılında gözlerini dünyaya açmış. "Mahmutpaşa'da gömlekçilik yapan babam iflas ettikten hemen sonra öldü. Annem kültürlü bir kadındı ama ne yapsın, Taksim Belediye Gazinosu'na bulaşık yıkamaya giderdi. Sekiz yaşında yakalandığım talığına para yetiştirsin diye lüman kadmları kapılarının önüneiskemIelerini atarak kaynatmaya başlarlardı. Ondan sonra gelsin yemek, oya tarifleri. Annem en güzel kidonato yemeğini yapardı. Yemek limon ayvasından yapılan etlibiryemekti.misafiryemeğiydi. Akşamüstleri ise kahve içilirdi, yanına bir bisküvi veya kek verilirdi, çay içilmezdi." Niça Teyze sözcükleri ağzından sanki dişleri ve diliyle ezerek dışarıya yolluyor, haliylekonuşma iklimine hoş bir melodi yayılıyor. Besbelli çocukluğunu "es" geçmek istemiyor. Biz de bardağımızı likörle dolduruyoruz. "Annem vişne tatlısı yapacaktı. 8 ya da 9 yaşındaydım, babam ölmüştü. Karagümrük'eşekeralmayagittim.Dönerkenhaylaz çocuğun biri elimden şekerleri alıp kaçmaz mı! Salya sümük evegeldim, annem oldu bi kere dedi, beni yatıştırdı. Aaa o da ne, yarım saat sonra bir kadın, şekerleri kaçıran çocuğu kolundan tutarak getirdi.özürdiledi." Madam Teyze'nin mahallenin sembolü olan köpeği Kofi, salonun ortasında bir tur atarak dışarıdaki köpeklere cevap yetiştirmeye çalışıyor. Köpeklerin bir kısmı, yazlıkçıların büyük şehre dönerken sokağa bıraktıkları canlar. Kofi, ne bulduysa İA "Biliyormusun.benmüstakbelkocamı mektuplanndan sonra sevdim. 1 liç unutmuvorum, Pire'ye ilk mektubumu yazdım, mektuplarını heyecanla beklediğimi bildirdim. Sempati duymaya başlamıştım. BirRum flörtümvardı,onadurumu anlattımveayrıldım.DönüşündeCîalata Köprüsü üstünde şu şu saatte kararlaştırdığımız yerde buluştuk." Bunları anlatırken gözlerinin pırıltısı hiç gitmedi geçmişini yaşama olanağı verdiğim için sanki vücut diliyle bana teşekkürediyordudersem.bunulikörünetkisiyle algıladığımı sanmayın!... DİNFARKI Orhan, Stefania'yı anne babasıylatanıştırıyor, "samimidir, ciddidir". Kolay değil, Stefania din farkı nedeniyle tereddüttedir. O da durumu cefakâr anneciğine anlatmış. " Anneme söyledim, kıyametler koptu. Müdürüm koyu bir Hıristiyandı. Ne diyecektiler, korkuyordum. Orhan beni anne babasıyla tanıştırdı. Çokmedeni insanlardı, babası tstanbul Barosu'nun ilk avukatlarındandı. Beni çok iyi karşıladılar. Nikâh muamelelerini kayınpederim, nur içinde yatsın, yaptı. Annemin ise hiçbir şeyden haberi yoktıı." Kofi yine dışarıdan gelen havlamalara anında cevap yetiştirirken.sertrüzgârkapıların altından girerek evin içinde dolaşıyor ama kuzinenin yaydığı sıcaklıkta kırılıyor. Biz ise, bir tane daha alsak mı diye düşünüyoruz, anladınız likörden! Madam Teyze jızlayarak, "İçin, için ne olur, ben ondan çok yaptım bu sene" diyor ve öyküsüne dönüyor, anlatırken artık belli bir ritim yakaladı. "Evlenmeden tam bir gün önce kayınpederim bizi karşısına aldı. Oğluna dönerek, karını kiliseye götüremcyeceksen sakın onunla evlenme dedi." Sonra hemen ekliyor: "Kocam beni kiliseye götürmekle kalmayarak Kudüs'egötürdü,hacıda yaptı." Evleneceği gün, annesine nikâh dairesine gittiğini söylememiş. Gelinlik de giymemiş, gelinlik yerine yeşil bir tayyörü tercih etmiş. Tarih 20 Ekim 1952. Aynı gün eve dönerek annesine evlendiğini söylemiş. Bu sırada kocası yakındaki mahalle kahvesinde bekliyormuş. Annesi Stefania'ya tamam demiş ama bir şart koşmuş: "Orhan seni bir hafta sonra gelsinalsın, bir hafta boyunca benim yanımda kalacaksın!" "Orhan'a 'bir hafta sonra beni al' dedim. Annem belki pişman olacağımı düşündü. O zaman telefon filan da yaygın değildi. Cumhuriyet Bayramı'nda geldi beni annemden aldı. Orhan anneme bir demetkaranfil.kırmızıkaranfilgetirmişti de annem daha sonra o karanfillerin sürgünlerinden ne çok karanfil yetiştirmişti. Aralarında o kadar etkili bir ilişki doğdu ki, annem yatalak olduğunda kocam onun altını temizlemekten hiçyüksünmedi." PERİSTASİŞARKÖY KARDEŞ... Aşkla yaşanan bir hayatın doygunluğu her halinden belli, Niça Teyze'nin evi dergâh gibi, misafir eksik olmaz; yanında her daim gelini, torunu, Kofi'si. Bahçesinde Sabuncakis'ten getirilen nilüferleri, zeytinleri, Beykoz'dan getirtilen Trabzon hLirmalan,palmiyeleri,sarmaşıkgülleri... Arada bir hünkârbeğendi pişirerek komşularını davet ediyor. Tabii mezeleri çok iyi hazırlayarak onları çok iyi süslüyor. Birşeyianlatmadanedemiyor: "Dörtyıl önce Şarköy'e, burada yaşamış Rıımların torunları geldi. SelanikAtina arasındaki Peristasi adındaki bir şehirden geliyorlardı. Onlara çevirmenlik yaptım, Şarköy Belediyesi'nin fahri çevirmeni oldum. Peristasi Şarköy kardeş şehir oldular." Stefania Teyze Yunanistan'a da davet edilmiş. Onu orada çok sevmişler, senin Rumcan bizim özlediğimiz, hasret duyduğumuz tstanbul Rumcasıdiyorlarmış. Bizi uğurlarken," Likörü sevdiniz, geri kalanını da içiniz!" diyor da zaten vişne likörü şişenin dibini bulmuş.. . • miha@hotmail.com itefatıia, 1947'de 18 yaşındayken stanbul Limanı'nda işe başlar. vdanifesto, konişmento gibi deniz icaretini ilgilendiren mevzuatı sular eller gibi söker. Daktilonun tuşlannı »eller. "Kandilli" isminde Avrupa'ya ,iden bir gemi vardır. Orhan o geminin elsizcisidir... "Nazik bir beydi, emyeşil gözleri vardı, esmerdi..." altın kaplama dişlerini söktürmüştü." Likörden ilk yudumu alıyoruz; tarçınlı, karanfilli vişne likörü bir damakbayramı yaşatıyor... " Fener'deki Ioakimion Kız Lisesi'ni bitirdim. Bitirirbitirmez, dahalisekıyafetini üzerimden çıkarmadan Salı Pazarı'ndakivapuracentesiDobcovich'inyolunututtum.Oysa o zamanlar yapılan olgunluksmavınıvermiştim.köprümühendisi olmak istiyordum. Ne yapalımkısmet!" Eski mahallesini sorunca, " jıjırtılı" bir melodiyle konuşmaya başhyor... Gözleri canlı bir balık gibi parıldıyor. "Sokağımız baştan başa yıkanırdı. Rum ve Müsyediği için biraz kilolu ve evde yaşadığı için iyikötü insani huylar edinmiş. Başını getirip Madam Stefania'nın gövdesine yaslıyor. Berberi Tekirdağ'dan geliyormuş, kafasından saçlar ikiye ayrümış, bu haliyle çok komik... Bir likör daha içsek, ayıp mı olur diye düşünürken o sözlerini sürdürüyor. "Müslürnanlarınmevlidinegiderdik.bizi başköşeye oturturlardı. Annem benim başımı da örterdi. Bayramlarda, cenazelerimizde Müslümanlar başköşemizdeydiler." Peki ya gezmelerde? "E biz daha serbesttik, hafta sonları Park Otel'de, Tokatlıyan'da, Pera Palas'ta yapılan çaylardan eksik olmazdık. îlham Gencer'inOrkestrasıeşliğindefokstrotlar, sambalar, swingler yapardık. Yunanistan'dan da orkestralargelirdi, mesela Zozo Dalmas 'ı hatırhyorum." 1947 'de 18 yaşındayken Istanbul Limanı'nda işe başlar. Manifesto, konişmento gibi deniz ticaretini ilgilendiren mevzuatı sular seller gibi söker. Daktilonun tuşlannı beller. îstanbul'uşişirecekgöçler daha başlamamıştır. Omrü üç bine yaklaşmış şehri Istanbul'da işine tramvayla gidip döner, hayat rutine oturmuştur artık... "Gelelim inceişlereMadam Teyze!" AVRUPA'YA GtDEN BtR GEMİ VARDI " Kandilli isminde Avrupa'ya giden bir gemi vardı (madamın bir gemi acentesinde çalıştığını unutmadınız). Orhan o geminin telsizcisiydi. Şirketteki kızlar onu çok beğenirlerdi. Bana dagösterdiler, bırakın o evli biri dedim. Nazik bir beydi, yemyeşil gözleri vardı, esmerdi. Birlikte geminin evrakmı hazırladık. Tııttu bir gün pattadanak,sizinlebir yemek yemeğiistiyorum dedi, hani misal bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü!" Madamın cevabı, "Yemek yiyemem ama bir çay içeriz" olmuş. "Bir derdi var, onu anlatacak herhalde diye düşündüm." Tokatlı adında bir muhallebiciye gidilmiş, daha bismillah demeden Orhan Bey baklayı ağzından çıkarmış, çıkarmış ne, adeta fırlatmış: "Sizinleevlenmekistiyorum!" Kalakalmış. Orhan Toksöz alyansını çıkararak, evli değilim artık demiş. 23 yaşındaydım, bir Rum kızıydım. "Flörtümün olmadığını nereden biliyorsunuz? Şimdi size cevap veremeyeceğim dedim." Orhan Toksöz ne dese beğenirsiniz: "Hodri Meydan!" Yani Stefania'ya meydanokumuş. Benneyaparederim.senin kalbini fethederim demeyegetimıiş. Ayrıca eklemiş: "Ben sefere gidiyorum, size mektuplaryazacağım.okuyun!" Inci gibi döktürülmüş bir el yazısıyla Avrupa'nın Hamburg, Bremen, Marsilya gibi limanlanndan mektuplar yağmaya başlamış. Mektuplarında hayatını anlatıyor, bir seneden beri Stefania'ya vurulduğunu mısralarla dile getiriyormuş. Şarköy'de yaşadığı mahallenin sevgilisi olan Madam Stefania, kocası Orhan Toksöz ve üvey oğluyla hep mutlu olmuş (solda). Rotterdam'dan mektupvar... Yirmibeş sene sonra sana söyleyeceğtm /Seni sevdim, ebede kadar da seveceğim /Canım Stefanıam, biricik sevdiceğim / Ahretle bile yüce Tann'dan seniisteyeceğim Rotterdam, 77 Ekim 1977, Kncan Emeklilik günleri Istanbul'da Çengelköy'degeçerken Şarköy'ü sevmişler veyazları kalabalık, kışları tenha olan sahil kasabasına yerleşmişler. Orhan Tokgöz her fani gibi " dünya değiştirirken" Stefania'sı anılarla yaşıyor. " Yeniden dünyaya gelsem Orhan ileevlenmekisterim. Beni mutlu, çok mutlu etti. Birinci evliliğinden olan oğlunu da kendi oğlum gibi benimsedîm. Bizim evde Kuran ile tncil yan yana dururdu." Sonra?.. Sonrasında hayatın, Orhan Tokgöz Panama kaptan diplomasını almış, dünyanın dört bir tarafını kimi zaman birlikte görmüşler sevmişler. Almanya'yı da karada üs olarak seçmişler. Orhan Bey mektup yazmayı, şiirgöndermeyi hiç mi hiç ihmal etmemiş.# Niça Teyze'nin çocukluğu Istanbul Edirnekapı'da geçmiş.