Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
PANAIT ISTRATI’DEN ‘BARAGAN’IN DİKENLERİ’ Panait İstrati, öykü ve romanlarına yoksulluklarını, açlığını, işsizliğini, gördüklerini, kimsenin göremediklerini, hayattan umduklarını, hayat yollarında bulduklarını, duyduklarını, okuduklarını yazdı. Tuna kıyılarından, Anadolu’dan, ortadoğudan, İstanbul’dan, Baragan’ın düzlüklerinden, doğduğu liman kenti Braila’dan onlarca hikâye ve roman çıkardı. ‘Herkesle kardeş olmak isterdim’ ÜMİT CİNGÖZ Panait Istrati 1960’larda Yaşar Nabi Nayır’ın çevirileriyle Varlık Yayınlarında çıkan kitaplarıyla çok tanınıp sevilmişti. Günümüz okurları onu hâlâ okuyup seviyorlar mı emin değilim. Ama yazarın ölümünün üzerinden yetmiş yıl geçmesiyle yayın hakları serbest kaldığından farklı yayınevlerince farklı çevirilerle basıldığını gördüm. İş Kültür Yayınları’nda Bertan Onaran çevirisiyle yeni yayımlanan Baragan’ın Dikenleri’ni okudum. Okudukça da, Balkan coğrafyası tek bir ülke olsa bu ülkenin en tipik yazarlarından birinin Istrati olacağını düşündüm. Osmanlı’nın Romanya üzerindeki egemenlik haklarının sona ermesinden altı yıl sonra doğmuş Istrati (10 Ağustos 1884). Romanya’nın Tuna kıyısında bir liman kenti olan Brail’da kaçakçılık yapan Yunan bir babayla, çamaşırcı bir Romen anadan doğan yazar, düzenli bir eğitim göremeden gençliğini, aralarında İstanbul’un da olduğu pek çok Osmanlı kentinde geçirmiş. Mısır’ı, Lübnan’ı, Suriye’yi gezmiş. Bulduğu bir sözlükten Fransızca öğrenmiş. BALKANLARIN YAŞAR KEMAL’İ 1921’de, Fransa’ya Nice kentine giderken, umutsuzluktan intihar girişiminde bulunduğunda üzerinden Romain Rolland’a yazılmış bir mektup çıkmış. İlk romanı Kira Kiralina’nın 1923’te, Romain Rolland’ın yazdığı ve kendisini “Balkanların Gorki’si” olarak tanımladığı önsözle basılmasıyla tanınan bir yazar olmuş Istrati. Bütün eserlerini anadili olan Rumence değil, Fransızca yazmış. Panait İstrati, öykü ve romanlarına yokluklarını, yoksulluklarını, açlığını, işsizliğini, gördüklerini, kimsenin göremediklerini, bakanların sezemediklerini, hayattan umduklarını, hayat yollarında bulduklarını, duyduklarını, okuduklarını yazdı. Tuna kıyılarından, Anadolu’dan, ortadoğudan, İstanbul’dan, Baragan’ın düzlüklerinden, doğduğu liman kenti Braila’dan onlarca hikâye, roman çıkardı. Yazdıklarına bakınca ben de onu Yaşar Kemal’le ruh ikizi saydım. Baragan’ın Dikenleri’ndeki dikenler de Yaşar Kemal’in romanlarındaki çakırdikenleri, keven dikenleri, deve dikenleri, kara çalıları gibi karakterli dikenler! Baragan düzlüğündeki top dikenler, Mateke’nin ve balıkçı köyündeki öteki çocukların leyleklerin göç zamanı geldiğinde peşlerinden kovalayarak hayal kurdukları dikenlerden. Roman, el değmemiş ovaların, sert esip dikenleri sürükleyen rüzgârın betimlenmesiyle başlıyor! Üzerinde bir tek ağaç olmayan Baragan’da anne, baba ve çocukları Mateke’den oluşan yoksul bir balıkçı ailesi yaşamaktadır. Baba ile oğul bir deri bir kemik kalmış yaşlı atlarına bağladıkları arabalarıyla tuzladıkları üç yüz kilo balığı dikenli Baragan’ı geçip kasabada satmak için yola çıkarlar. At yarı yolda ölür, ellerindeki balıkları yoldan geçen bir Çingeneye çok az bir para karşılığında verirler. Mateke ve babası annelerine söz verdikleri yüz leyi balıkları satarak kazanamasalar da bir şekilde denkleştirip öyle evlerine dönmek isterler. Kasabadaki evlerin kışlık odunlarını keserler! Kaldıkları hana köylerinden bir komşuları kötü haber vermeye gelir, Mateke’nin annesi eline batan balık kılçığı yarasının mikrop kapması sonucu ölmüş tür! Köylerine dönerler ama annenin olmadığı eve giremezler! Yollara düşer, kâh odun keser, kâh yük taşırlar. Odun kesme işi bitince Duduka’nın konağında babaoğul ırgat olurlar. Duduka sıradan bir konak sahibesi değildir. Varsıl annesi ve babası onun çocuklukta birlikte diken kovalarken sevdiği haydut görünümlü arkadaşı ile evlenmesine izin vermezler, nefret ettiği bir adamla evlendirmek isterler! Duduka sevdiği adamın kollarında yakalanınca babasının adamları sevgilisini döverek öldürürler! O gün Duduka karalar giyer ve bir daha kimseyle evlenmez, payına düşen mirasla konağında Baragan’ın yoksullarını doyurur! HAYALLER, HAYALLER... Mateke bu köyde dikenlerin uçma zamanını bekleyerek güzel günlere dair hayaller kurar. Dişlek de Matake gibi gözü kara bir çocuktur, fırıncının arabasından ekmek çalıp çocuklara pay eder, fırıncı babasına Dişlek’i şikâyet eder, Dişlek sağlam sopa yer kaçıp Mateke’ye gelir, köyden kaçma planına ortak olur. Romanya’nın bir ucundan öbürüne milyonlarca köylünün bağrından yükselen toplu inilti konusunda ikisinin de fikirleri yoktur. İkisi de yoksulluktan, yoksunluktan ceplerinde bir parça mamaliga ve tuzlu pırasayla dikenleri izleyerek kaçabileceklerini düşünürler! “Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinlikle doluydu.” (s.56) Diken kovalama şenliğini köylerinden kaçma planına dönüştürürler. Şenliğe birlikte çıktıkları çocuklar yarı yolda, köylerine dönerler, yeni yaşam umutlarının peşine düşerler, azıkları biter, kollarının, bacaklarının ve gözlerinin feri kalmaz, Baragan’ın ortasında uyuklayakalırlar, gece dikenler tutuşur, yangın çı kar, ümitleri tükenmek üzereyken tekrar yola çıkarlar. Kaçacak, gidecek, doyacak, oyun oynayacak bir yer varmış gibi Romanya’da Dişlek’in abisinin arabacılık yaptıkları köye varırlar. Mateke ve Dişlek, Dişlek’in abisinin kalabalık ailesine 13. ve 14. çırak adayları olarak katılırlar. NEREYE GİDİYORUZ YONEL? Bu köy de Mateke’nin babasıyla ayrıldıkları, birlikte ırgatlık ettikleri köyler, köylüler kadar yoksuldur. Açlık, hastalık Baragan’ın üzerinde kol gezer, Boyar’ın, rahibin, belediye reislerinin konakları hariç... O yıl çocukların çoğu hastalıktan, açlıktan, soğuktan ölür, hayvanlar da sahipleri gibi açlıktan telef olur. Boyar’dan kendilerine yardım etmelerini, borç yiyecek vermelerini isterler ama nafile! Soğuk, peşinden don tohumları vurur. Açlık, soğuk alıcı kuş gibi çocukların üzerinde dolanır. Aklı başında köylülerden biri açlarla kahvede konuşur, bu don, yağmur, bu çamur, bu yokluk, bu yıldırım neden Boyar’ı, papazı, belediye başkanı aç açıkta bırakmıyor? Noel geçer, bahar gelir, güneş kemiklerini ısıtır ama açlık bir türlü gitmez. Köylüler, tüm bu yoksulluğun ortasında görkemle duran Boyar’ın konağını basıp tahıl dolu çuvalları, öküzleri, jambonları, kümes hayvanlarını alırlar, konağı ateşe verirler. Köye bir tabur asker gelir. Kadın erkek, çoluk çocuk, genç yaşlı, hayvan demeden tüm köyü bombalar. Mateke ve Dişlek bombalar altında arabayla köyden kaçmaya çalışırlar. Nereye gidiyoruz Yonel? Dünyayı dolaşmaya, Mateke, ardımızda dikenler! Sırtımızda, içimizde, tepemizde, peşimizde, yolumuzda dikenler! n Baragan’ın Dikenleri / Panait Istrati / Çeviren: Bertan Onaran / İş Kültür Yayınları / 2020. 12 10 Eylül 2020