Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yapısalcılığın uydurma Edebiyatta yapısalcı yaklaşım, geçerken uydurulmuş izlenimi veren ya da abartılı ya da abartılı kavramları kavramlarla, ürünlere “dilbilimsel indirgeme” uygulayan bir anlayışa dönüştü. Y apısalcılık ve “göstergebilim”, akademinin de katkısıyla, 1980 sonrası ülkemizde de yaygınlık kazandı. Bu ilgide, “sosyolojik” ya da “izlenimci” eleştirinin ihmal ettiği metnin teknik bağıntıları konusunda yapısalcılığın eleştirel donanım sağladığı sanısı da etken oldu. Oysa zaman içinde “değerleme” ölçütlerinin biçimsel öğelerle sınırlı kaldığı, “dinamik” ürünlerin “statik” biçimde ele alındığı, “dilbilimsel indirgeme”den öteye geçilemediği ayırt edilir oldu. Türkiyeli yapısalcılar dilde ulusalcılığa da yatkın olduklarından, Fransızca “sign” kelimesini yaygın kullanılan “işaret” biçiminde değil, “Öztürkçe” diye “gösterge” biçiminde çevirdiler. Oysa, “gösterge” Türkçe’de daha çok “derecelendirme listesi” ya da ölçüm aygıtları (ve hatta sadece aygıtın ‘ibre’si) anlamında kullanılıyordu. “Göstergebilim” biçimindeki çeviri ayrıca sorunlu, çünkü “sémiologie” sadece “işaret”e değil, “sème = en küçük anlam birimi”ne de gönderme yapmaktadır. “GÖSTERGEBİLİM” BİR BİLİM MİDİR? Tahsin Yücel, Eleştirinin ABC’si adlı kitabında “Göstergebilim, bilimi bir amaç olarak tasarlar hep; bu nedenle, yazınsal göstergebilim, kendisinden esinlenen birtakım eleştiriler bulunsa bile, eleştiri olmayı benimsemez; ancak en azından şimdilik, bir bilim olduğunu da kesinlemez” diye yazıyor. Tarihsel olana eğilmeden edemeyen ama ısrarla yapısal olanı kutsayan, artzamanlı analizler yaparken bile eşzamanlı bakışı öne süren bir anlayışa da, “bilim olmayan bilim” “eleştiri olmayan eleştiri” gibi varoluş biçimleri yakışırdı elbette. Öte yandan, “göstergebilim” sadece edebiyat ve düşünce eserlerini odağa almaz, sözgelimi moda, trafik işaretleri, simgeler, ikonlar, akrabalık ilişkileri, hatta bir olay karşısında heyecan belirtimi bile “gösterge”dir ve haliyle “göstergebilim”in konusudur. Ancak, herkes bilir ki, işin bu kısmı biraz fantezidir ya da ikincil önemdedir, yapısalcılık asıl edebiyat ve düşünce alanlarını hedef almıştır. NESNE, KAVRAM, KELİME VARKEN... Saussure’ün ders notlarından oluşan Genel Dilbilim Dersleri’nde “Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavrama bir işitim imgesini birleştirir” denilmektedir. Metinler söz konusu olduğunda “gösterilen” (signifié) “kavram”a, “gösteren” (signifiant) ise “kelime”ye denk düşmektedir. Saussure bunlar arasındaki ilişkinin ise nedensiz olduğunu, yani bir kavramı karşılayan kelimenin rastlantısal seçildiğini savunur, sonra da geri dönüp yansımalar, yinelemeler gibi istisnalar olduğunu ekler. İstisnalar varsa “bu böyledir” diye kural konabilir mi? “GÖSTEREN”İN GÖSTEREMEDİĞİ Bu tuhaflığı geçelim. Hemen iki soru beliriyor. Birincisi, peki bu tabloda kavramın asıl belirleyeni, yani “nesne” ya da “olgu” nerede? İkincisi, “nesne / olgu kavram kelime” bağıntısı varken, yerine “gösteren / gösterilen” dememiz için bir neden var mı? Yapısalcılık, asıl belirleyen olan maddi gerçekliği belirleyicilikten çıkartmak, onu düşünsel olanın bir türevine indirgemek, önceliği de ona vermek derdinde. Emile Benveniste, Genel Dilbilim Sorunları kitabında “İlk tanımda yer almayan üçüncü bir terimden bilinçsiz ve gizli biçimde yararlanmasının uslamlamayı saptırdığı kesindir. Bu üçüncü terim, nesnenin kendisi, gerçekliktir (...) Gösterenle gösterilen arasındaki ilişki nedensiz değil, zorunludur” diyor. Benveniste, sezgisel olarak asıl belirleyen olan maddi gerçeklik boyutunu da işin içine katarak yeniden bir temellendirme yapmaya çalışıyor. Ama müritlik başa bela: “Bir öğretinin verimliliğinin en iyi kanıtı, belki de, kendisini ileri götürecek çelişkiyi üretmesi” imiş! Böylece “Saussure’ün de ötesinde, Saussure düşüncesinin kesinliği güçlendirilmiş oluyor” imiş! ELEŞTİRİ BİR “ÜST DİL” MİDİR? Bir kez daha soralım, “nesne / olgu kavram kelime söylem” zincirinin anımsattığı üzere, duyumlanabilir nesnel gerçekliğin duyumlardan bağımsız varoluşu, önceliği ve belirleyiciliği, sonrasında da düşüncenin, imgenin, teorinin... yeniden nesnel gerçeklikle sınanması biçimindeki süreç, duyumu öne alan “gösteren gösterilen”e indirgenebilir mi? Postmodernizmin yapısalcılıktan lojistik destek sağlaması boşuna değildir. Bu akımların gerçeklikle, hakikatle bir dertleri var! Yapısalcılığın ürün ile eleştiriyi mekanik biçimde ayırması da, idealist düşüncenin düzeyleri birbirinden soyutlama ve sıralı düşünme yönteminin bir başka örneği. Roland Barthes’a göre, “eleştirinin konusu çok farklıdır, edebi türlerdeki gibi ‘dünya’ değildir, başkasının anlatısı üzerine anlatıdır, bir ilk dil (ya da konu / nesnedil) üzerinde kendini deneyen bir ikinci dil, bir üst dildir, eleştiriyi tanımlayan, bu iki dilin ‘sürtüşmesi’dir, eleştirinin görevi, gerçekler değil, geçerlikler bulmaktır.” Bu temellendirmenin, (edebi ürünler karşısında “üst”lük taslama kibiri bir yana) iki kere yanlış olduğunu söylemek gerekiyor. Öncelikle, “göstergeci” bakış açısından yanlıştır. Saussure’a göre, “dil” ve “söz” ayrı kavramlardır. “Dil” içeriğin kendisi değildir, bir “kodlama sistemi”, bir kurallar bütünüdür, sadece potansiyeli işaret edebilir, reel içeriği ise “söz” (dillendirilmiş olan) oluşturur. Bu mantıkla, edebi ürün bir “anlatı” olarak “söz” kısmına dahil ise, bir “anlatı üstüne anlatı” olarak eleştiri de “dil” kısmına değil, “söz” kısmına ait olur. Yapısalcıların, kendi mantıkları açısından, eleştiriyi “üstdil” değil, “üstsöz” olarak, bilemediniz “üstsöylem” olarak nitelemeleri gerekirdi. “Üst dil” demek, eleştirmenlere şair ve yazarların dilinden ayrı bir dil bahşetmektir, böylesi özel bir dil yok ve eleştiri de genel dile tabidir. ELEŞTİREL BİLİNÇ ÜRÜNDE İÇKİNDİR Asıl yanlış ise başka yerde: Şiir, hikâye, roman yazan kişi, neden “eleştiri”den, en azından eleştirel bilinçten muaf olsun ya da eleştiri ürünün üstünde bir “senato” olsun? Edebi ürün de sonuçta birikime, seçişlere, tercihlere dayanır. Metnimi şöyle değil böyle kuruyorsam, falan ya da filan etkileri özümsemişsem, şu ya da bu kanonu izliyorsam, bunu (yeterliği yetersizliği ayrı konu) bir eleştirel bilinçle yapıyorum demektir. Yapısalcılıkta, geçerken uydurulmuş ama tartışmalı nitelikte daha birçok kavram var: “Yapı” kavramının abartılıp tarihselliğin göz ardı edilmesi, metnin salt kendisiyle açıklanabilirliği iddiası, alıntıyı da, çalıntıyı da, etkilenmeyi de aynı torbaya dolduran “metinlerarasılık” tezi, dinamik metni “yapısöküm”le tam tersi dondurma çabaları, vd. Konuyu sürdüreceğiz. n 6 27 Ağustos 2020 KItap