Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
URSULA LE GUIN’DEN ‘YAZMAK ÜZERİNE SOHBETLER’ Bilge ejderhanın öğretileri Günümüzün efsane yazarlarından Le Guin’in söyleşileri, yazmak üzerine düşünen, yazar ve adayları için olduğu kadar Le Guin’i bilinmeyen yönleri ve değerleriyle tanımak isteyenler için de zihin açıcı. SACİDE ALKAR DOSTER R oland Barthes, söyleşi türündeki yaygın tutumları eleştirirken şöyle der; “Söyleşi pratiği metnini, kitabını yazmış yazarın hâlâ söyleyecek bir şeyi olduğunu varsayar: Ne söyleyecek? ‘Unuttuklarını’ mı? ‘Atıklarını’ mı? Tabi eğer (ki çoğu zaman durum budur) yazardan söylediğini yeniden söylemesi ya da daha beteri ‘yoğun’ biçimde yazdığını ‘açık seçik’ biçimde söylemesi istenmezse…” Barthes’ın sözünü ettiği, yazara kitaplarının konusunu sormak yerine incelikle düşünülüp, kurgulanmış ve yazarın yazıya dökmediği sözün arayışında olmak gerekliliğidir. Geçtiğimiz günlerde Metis Yayınlarından çıkan Ursula K. Le Guin’in Yazmak Üzerine Sohbetler de benzer kaygılarıyla başlar. “SÖYLEŞİ YAPAN kişiler içinde en çok korktuklarım, yayınevinin hakla ilişkiler yetkililerinin kitabınız hakkında söylediklerini ve metinden cımbızlanmış bazı kullanışlı alıntıları okumuş olanlardır. Bunlardan birini yüksek sesle okuyup samimi bir şekilde şöyle derler: “Burada söylediklerinizi biraz açar mısınız?” Oysa yazar hakkında bilgi sahibi olmak ve o bilgiler ışığında yönlendirilen bir sohbet gerek söyleşinin tarafları gerekse okur tarafından son derece tatmin edicidir. David Naimon’un bu yönüyle Le Guin’in metinleriyle kişisel bir bağ kurduğu ve dersini oldukça iyi çalıştığı söylenebilir. ZİHİN AÇICI Kurmaca, şiir ve kurmaca dışı olarak üç bölümden oluşan kitap yazmak üzerine düşünen, yazar ve adayları için olduğu kadar Le Guin’i daha önce bilinmeyen yönleri ve değerleriyle tanımak isteyenler için de zihin açıcı. Esin İleri ve Selahattin Özpalabıyıklar’ın “İki Zihinde Bin Dalga yahut Dalgada İki Zihin: Bir Diyalog” adlı söyleşilerinde Esin İleri Le Guin ile ilgili şöyle der: “Okurken hikâyelerin üzerinde iki adım yükselip bambaşka şeyleri düşünürken buluyorum kendimi.” Sanırım Le Guin’in bende uyandırdığı duyguya en yakın sözler bunlar. O, savunduğu ya da eleştirdiği düşünce ile zihinde yeni dalgalar oluştururken siz o yeni fikrin varlığıyla bambaşka karşılaşmalara, yenidünyalara evriliyorsunuz. Kitabın kurmaca bölümü, yazmak eylemi üzerine tartışmalı birçok konuyu masaya yatırıyor. Edebiyatta taklit ve sınırları konusu da bunlardan biri. Genellikle olumsuz çağrışımlar uyandıran taklit, Le Guin’e göre yazarın kendi sesini bulmasına yardımcı olacak bir yöntem. “Sanatta taklit, onu icra eden kişi tarafından bir öğrenme aracı olarak görülmeli; aksi halde intihal olur. Sadece öğrenmek için taklit edersin, ortaya çıkan şeyi de yayımlamazsın. Veya yayımlarsan da şöyle dersin: ‘Bu bir Hemingvay taklidi.’… İnsanın iyi şeyler okuyup onlar gibi yazmaya çalışarak öğrenmesi lazım. Bir piyanist hiç başka bir piyanisti dinlememiş olsa, ne yapacağını nasıl bilebilir.” Le Guin’in savunduğu taklit, yaratıcılığın önceden belirlenmiş modeller ve sınırlar içinde kendine yeni bir yol inşasına dayanır. “Konuya daha geniş açıdan yaklaşan Gerard Genette, bir metinden yola çıkılarak yazılan her metne verilecek isim taklit olsa da bu yeni metnin ‘basit bir röprodüksiyon değil, yeni bir ürün’ olduğunu söyler. Çünkü plastik sanatlarda aynen bir kopyanın anlamı varsa da müzikte ve edebiyatta doğrudan taklit anlamsızdır.” diyerek Klasik Fransız edebiyatında Boileau’nun LatinYunan klasiklerinin taklidini savunmasını ve La Fontaine’in Ezop’un fabllerini yeniden yazmasını örnek gösterir. CİNSİYETÇİ EDEBİYAT KANONLARI Le Guin’in hem kurmaca hem de kurmacadışı bölümlerinde söz ettiği bir başka önemli konu “edebiyat kanonlarının cinsiyetçi tutumları”. Turgay Anar, “Türk Edebiyatında Edebiyat Kanonu” adlı makalesinde, kanonun gelenekler ve din ile olan yakın ilişkisine değinir. Kavramın Batıdaki karşılığı sıkı ve korunaklı bir yapı ile güçlendirilmiş, çizilen sınırların dışında kalan kişi ya da eserleri saf dışı bırakmak üzerine kuruludur. “Kanon olmuş eserler tıpkı kutsal kitaplar gibi dokunulmazdır, üzerlerinden eseri ve yazarı yıpratıcı olumsuz tartışmalar asla açılamaz. Onların gösterdiği her şey, kesin ve değiştirilemez bir nitelikte ‘kanun’ olur… Ölçüye uymayan kanona giremez. Bu kesin ve net bir yargıdır.” Edebiyat kanonlarına dâhil olmak, getirilerinin yanında birçok kural ve zorunluluğu da beraberinde taşır. Her ne kadar ülkemizde Batıdaki anlamıyla bir edebiyat kanonundan söz etmesek de Deniz Cenk Demir, Şukufe Nihal’in Cumhuriyet Kanonunda yer bulamamasını kadın oluşuna ve cemiyet içi kadın tacizlerini ifşa edişine bağlayarak bizdeki edebiyat kanonlarının yaklaşımlarına değinir. Le Guin edebiyatta dayatılan istisnai kılınma ve kırılgan kadın imajlarını eleştirdiği “Yok Olan Büyükanneler”de erkek hükümranlığı ve sistem sorunları ile çıkar karşımıza. WOOLF İLE JOYCE Yazarın Virginia Woolf ve James Joyce’u edebi kişilikleri ve eserleri üzerinden karşılaştırdığı bölüm ise benim için yazının en can alıcı bölümü. “Sessizlik, sürgün ve kur nazlığı seçen Joyce korunaklı bir hayat sürmüş, kendi yazıları ve kariyeri dışında hiçbir sorumluluk almamıştı. Woolf ise kendi ülkesinde düşünsel, cinsel ve siyasi açıdan sıradışı bir çevrede dolu dolu yaşamıştı... Burada kırılgan olan Joyce, çetin ceviz olan Woolf’tur; kült nesnesi ve talihin jesti olan figür Joyce, birçok yazarı etkilemeye devam eden ve yirminci yüzyıl romanında merkezi bir yere sahip figür ise Woolf’tur.” Erkek yazar sert, ustalıklı ve etkileyici sıfatlarıyla donatılırken anaakım yazarlar arasına girebilen bir kadın yazar ancak istisnai kabul edilir. Kadın yazarların, “istisnai kılınma” silahıyla değersizleştirdiklerini savunan yazar, istisnai kılınmanın altında bir dışlama taktiği olduğunu savunur.Le Guin’e göre bir kadın yazar herhangi bir erkek yazar karşısında rekabet edemeyecek kadar zarif, dokunaklı ve kırılgan kılınarak değersizleştirilir. Yazmak Üzerine Sohbetler, zihne yeni soru işaretleri eken, bildiğini sorgulatan bir söyleşi. Le Guin’in parlak zekâsı, yazarlığının başından sonuna takındığı sorumlu tavır ve edebiyatından ödün vermeyen, popülere yaslanmayan kişiliği yine ve yeniden hayranlık uyandırıyor. Amerikalılara ejderhaları sevmeyi öğreten yazar, bilgeliği ile yeni şeyler fısıldıyor. n Yazmak Üzerine Sohbetler / Ursula Le Guin / Söyleşi: David Naimon / Çeviren: Özde Duygu Gürkan / Metis Yayıncılık / 128 s. / 2020. 12 20 Ağustos 2020