Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KItap l bebek l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l Sİmlâ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS ‘Bu bizim tıpkı bir yalana benzeyen gerçek hayatımız’ Kaç çocuğun cinsel istismara uğradığını, kaçının iş cinayetlerinde öldüğünü, kaçının silah kullanmak, canlı kalkan olmak zorunda kaldığını, kaçının yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle hayatını kaybettiğini yazmayacağım. BURCU YILMAZ G eçen yaz Seul’deki Sigongsa Yayınevi’ne çat kapı gitmiş ve benimle çalışmak isterler mi, diye sormuştum. Dönüş bileti almadan çıktığım bir yolculuğun cüretkâr duraklarından biriydi. Zira ne randevu almıştım ne de kiminle görüşeceğimi biliyordum. Yayınevinden çıkarken elimde kataloglar, çizimlerinden başka hiçbir şeyini anlamadığım kitaplar ve bir de şeker vardı. Sanırım şeker her türlü baştan savmada işe yarayan bir savunma aracı… Elimdeki kitapları, eve döndükten (evet, eve döndüm, plansız yolculuklar her zaman umulduğu gibi gitmiyor ama denemekten yılmayın) aylar aylar sonra Google Translate ve Koreli kurtarıcım sayesinde okumayı başardım. Ganimetlerimden biri 2011 yılında kurgu dışı kategorisinde Bologna Ragazzi Ödülü’ne değer görülmüş, Gyeongsu Kang tarafından yazılıp çizilmiş bir resim kitaptı. Kitabın fuar arşivindeki İngilizce adı “The Stories Shouldn’t Be True.” Yani “Bu Hikâyeler Gerçek Olamaz”. Korece adından doğrudan çevirirsek “Yalan Gibi Bir Hikâye.” Yalan sözcüğü, Kang’ın bu kitabı yaratırkenki motivasyonunu anlamamızda önemli bir yere sahip. Göreceksiniz… BEN KALAMİ, ON BİR YAŞINDA BİR ASKERİM “Yalan Gibi Bir Hikâye” dünyanın farklı yerlerinden çocukların öykülerini anlatıyor. Gayet kısa ve vurucu bir biçimde. Öykü, odasındaki oyuncaklardan, boyalarından anladığımız kadarıyla iyi koşullarda yetişen, mutlu görünen Koreli bir çocuğun sözleriyle açılıyor: “Merhaba, benim adım Sol. Resim çizmeyi se ven haylaz bir çocuğum. Hayalim bir sanatçı olmak.” Hemen ardındaki sayfada üstü başı kömüre bulanmış, elinde çekiciyle başka bir çocuğu görüyoruz: “Merhaba, benim adım Hasan.” Hasan Kırgızistan’daki bir madende elli kilonun üzerinde kömür taşıyor sırtında. “Aç kardeşinizi düşününce, buna katlanabiliyorsunuz,” diyor. Ardından Hindistanlı Panee geliyor. Bir halı fabrikasında günde on dört saat çalışan ve ailesinin borçlarını ödemek isteyen çocuk. Sonraki sayfada yarı çıplak vücudundaki kemikleri sayılan Ugandalı bir çocuk, Giyambu, var. Giyambu’yu bir sonraki sayfada viran bir mezarlığın kıyısında çömelmiş, belki içinde bulunduğumuz şu günlerde bize bir nebze daha “gerçek” gelebilecek, şeyler derken görüyoruz: “Pahalı ilaçlara, sağlık birimlerine ulaşmak zor olduğu için Uganda’da her yıl 110 bin çocuk sıtmadan ölüyor.” Giyambu da sıtma… Ardından sokakta köpeğiyle yalnız başına yaşayan Romanyalı Elena geliyor. Sonra yıkılmış binaların arasında oturmuş, anne ve babasını bekleyen Haitili çocuk Renee. Haiti’deki büyük depremde pek çok çocuğun ailesini kaybettiğini de öğreniyoruz böylece… Bir sonraki sayfa, en sert gerçeklerden birini çarpıyor yüzümüze: Çocuk askerler. O çocuklardan biri olan Kalami’nin sekiz yaşındayken Kongo’daki savaşa katıldığını, aradan üç yıl geçtiğini, kalp hastası olduğunu öğreniyoruz. Acaba Kalami normale dönebilecek mi, iyileşecek mi? Tüm bunların ardından elinde fırçası, yüzünde şaşkın bir ifadeyle Koreli çocuk Sol’ü görüyoruz tekrar ve bize soruyor: “Yalan mı söylüyorsun?” Son sayfada kitapta bahsi geçen bütün çocuklar bir arada ve adı anılmayan yüzlercesi daha… “Hayır, bu bizim tıpkı bir yalana benzeyen gerçek hayatımız.” TEKBOYNUZLAR VAR MI? Dünya genelinde milyonlarca çocuk bu kitapta sözü edilen şeylere ve daha fazlasına maruz kalıyor. Kaç çocuğun cinsel istismara uğradığını, kaçının iş cinayetlerinde öldüğünü, kaçının silah kullanmak, canlı kalkan olmak zorunda kaldığını, kaçının yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle hayatını kaybettiğini, hatta karantina günlerimizde kaç çocuğun ev içi şiddete maruz kaldığını, sayılar vererek, yazmayacağım. Zira sayıların gerçeği görünmez kılmak gibi bir özellikleri de var. Belki bu kitapta olduğu gibi isimler vermek daha etkili olurdu, kendi dünyalarımızın dışında var kalmaya çalışanların, çocukların yaşadıklarına şöyle bir bakıp geçmemize engel olmaya. Zaman zaman denk geldiğim bir tartışma bu sert gerçeklerin çocuk kitaplarında açıklıkla anlatılmasının ne kadar doğru olduğu… Buna hakkımız olup olmadığı hatta… Benim için bu, cevabı çok net bir soru: Henüz yargıları, değerleri tam anlamıyla oluşmamış bir bireye gerçekleri doğru zamanda ve biçimde göstermeliyiz. Sanırım bu tam da “çocuğu dünyaya hazırlamak” denen şey oluyor ki siz isteseniz de istemeseniz de dünya bunu tek başına da bir güzel yapıyor . Çocuk kitaplarındaki sansüre ilişkin yazımda bu bahiste uzun uzun çene çalmıştım. Arşivleri tarayın ve tekboynuzlardan bahsedip durmayı bırakın. TEKBOYNUZLAR YALAN MI? Yazarın, kitabın sonundaki notu, yukarıda bir paragrafla geçiştirmeye çalıştığım konuyu da biraz daha açıklayıcı kılıyor: “Dünyanın global bir köy olduğunu söylüyoruz. Hızlı trenler, uçaklar, dünyanın bir yanından öbür yanına bizi hızlıca ulaştıran teknolojik gelişmeler… Ama birkaç yıl önce bir belgeselde gördüğüm dünya çok çaresizdi. O dünyada doğal afetler, yoksulluk, açlık ve savaş vardı. Ama daha acısı bunların hepsinin ortasında kalan çocuklardı. Söz ettiğim şeyleri haberlerde sıkça duyuyoruz ve bunlar bize uzak bir dünyaya aitmiş gibi geliyor. Zihnimiz ve kalbimiz dünyanın geri kalanına açık değil. Bu kitabın hikâyesi aklıma birkaç yıl evvel, bir belgesel izlerken geldi. Bu hikâyeyi yazmadan önce dünyanın geri kalanındaki hikâyeleri pek umursamazdım. Hepsinin çok uzaklarda gerçekleşen şeyler olduğunu, âdeta yalan olduklarını düşünürdüm. Oysa gerçek tam anlamıyla yalan gibi. Ama var ve kalbimi kıran inanılmaz şeyler olmaya devam ediyor. Ben de bu kitapta bunu anlattım. Bir kitapla her şeyi değiştiremeyiz belki ama gerçekleri yansıtan küçük değişimler bizi ilgilendirir. Herkesin mutlu mesut yaşadığı global bir köy olamaz mıyız yeniden? Onlarca yıl sonra bu kitaba bakıp ‘Hiç böyle şey duydun mu? Yalan olmalı.’ deriz belki. O günü dört gözle bekliyorum.” n The Stories Shouldn’t Be True / Gyeongsu Kang / Sigongsa Press / 2011 / 36 s. / 6+ yaş 6 23 Nisan 2020