Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MERHABA Yurtsama “Yurtsama bir çağrıdır bazen. Hangi döngülerden geçirirseniz geçirin yaşamınızı, kendilik derdindeyseniz eğer gününüzü kendi zamanlarınıza taşırsınız. Kaybettiklerinize yerinmez, yeni zamanın dilini kurmaya verirsiniz kendinizi. Kendi zamanınızda bir sessiniz artık; kendi dilinizde dil, kendi sözünüzde söz.” “Yurtsuzlar arasındaki ilişkiler, toplumun yerleşik üyeleri arasındakilerden bile daha zehirlidir.” Adorno A ra yerdeydi zaman. Ne göksel bir bakıştaydınız ne de yerselliğin dilinde. Öylece kalakalmıştın. Tutulu olan neydi ona bakıyordun. Gözlerinden gözlerine ağan ışıltıyı sesinin tınısında da hissetmiştin. Zihin buluşması ne, ona dönmüştün yüzünü. Hem sesteydin hem de o yurtsama izlerini taşıyan gözlerde. Çözülmelerden söz etmiştin, hayata ve duygulara dair. İnsanı insanda gören, tanımlayan, anlayan bir dili kurmanın yolculuğuna çıkmıştınız öteden beri. Kendini tutsak etmeyen bir dil çağını hissediyordun. Dahası öylesine söz burgaçlarındaki tınıda konuşuyordunuz. Gözlerin, kaleminin ucu akıyordu… Irmak benzeri akışkan duygu demeliydi buna. Şimdi masandaki metnin satırları arasında gezinirken çıkıyordu karşına o gözler, gülümseyişteki eda… ‘DİL BİZİM ARACILIĞIMIZLA İŞLER’ Kurşunkaleminin kâğıda dokunan hışırtısındasın: “Bu metinlerarası örüntünün kendine özgü bir yaşamı vardır. Yazdığımız şeyler kastetmediğimiz, hiçbir biçimde kastetmiş olamayacağımız anlamlar nakleder, sözcüklerimiz kastettiklerimizi aktarmaz. Bir metne hâkim olmaya çalışmak beyhude bir çabadır, çünkü metinlerin ve anlamların aralıksız biçimde birlikte dokunmaları denetimimizin dışındadır. Dil bizim aracılığımızla işler.” (*) Kesişmeler, belki de o karşılaşma anlarıyla başlayan bir zamanı anlatıyordu size. Öyle ya, insana gitmenin yolunda yeni bir zamanı yaratmak kaçınılmaz. Bakışların sözcüklerini arıyor: “…iyi gelen dostluk için Başlangıç.” Öncesi sonrası zaman deminde bir bakış; ki, dokunan, anlayan, hisseden alıp taşıyan. Bulutlardan öte bir sese, renge dönüşün yüzünün aylasındasın. Ve şunları fısıldıyorsun ona: “Bak da kimden uzaklaştığını, bu ayrılığa nasıl sabredebildiğini bir anla!” (Ferideddini Attar) Biliyorsun ki, her ayrılık yeni bir bağlanmanın da dilini öğretir insana. Kavuşmak sabrın dergâhında alevlerden geçmektir! Gitmeyi seçersen eğer, dönüşmeyi de göze alırsın. Dönüp kuşların dilini okuduğunda, şu sözlerinde duruyorsun Attar’ın: “Yolunu yitirip ayrı düşerek bir zamancağız balık karnında yurt tutan Yunus’u, / Dünyaya gelir gelmez beşiği tabut, dadısı Firavun olan Musa’yı, / Ciğerinin hararetiyle ateşi mum gibi eriten ve demirden zırhlar yapan Davud’u gör!” ‘GİTMEK GÖRMEKTİR’ Gitmek görmektir, yeni başlangıçlara yüzünü dönmektir de. Sığınakları yıkmak, kendi olmaktır da… Ne sonrasızlıktır ne de öncesizlik. Kendi zamanında yolcu olmanın can fedaisi kesilirsiniz böylece. Avuntu yok, kederini sırlayanları da ötede bırak. Bil ki rüzgâr kendi yönündedir her daim. Tek engeli kendisidir; o da yıkım değil nefes katar nefesinize. Dön yüzünü o ânın yansısına. Bir kucaklaşma zamanını anlatırcasına kanatlanmıştı sanki! Göz gözeydiniz, yurtsama duygusu sarıp sarmalamıştı sözlerinizi. Gün, gizlediği gölgelerini çekip aranızdan almıştı. Şimdi açıktı bakışlarınız da sözleriniz gibi. Öyledir, yurtsama bir çağrıdır bazen. Hangi döngülerden geçirirseniz geçirin yaşamınızı, kendilik derdindeyseniz eğer gününüzü kendi zamanlarınıza taşırsınız. Kaybettiklerinize yerinmez, yeni zamanın dilini kurmaya verirsiniz kendinizi. Yaşam sizden bulduklarına dönük bir patika açmanızı ister. Adlandırmak gerekmiyor da o yolun yolcusu olmayı. Nasılsa kendi zamanınızda bir sessiniz artık; kendi dilinizde dil, kendi sözünüzde söz. Öyleyse verin kendinizi içinizde akan ırmaklara, yeni sözlerin iklimine taşıyın bakışlarınızı; bilin ki her yeni dönemeç sizden de yeni bakış, yeni bir nefes ister. MARCEL PROUST NEREDE? Değişen, dönüşen her ândayızdır. O nedenle yaşanan zamanın içinde / dışında olmak kaçınılmaz. Hem yitendeyiz hem yaşananda hem de gelecek zamanda. Hatırlama “zaman”a dönme, zamanları hatırlama orada saklı kalanları görme / anlama / yordamlama eylemidir. Hatırlayarak yeniden yazarız. Düşündüklerimiz bu zamana, duygularımız öte zamana aittir. Ben’deki “ben”i görebilmek için öte zamanlara ihtiyacımız vardır. İşte o nedenle bizi çağıran bir sese döneriz yüzümüzü. Adını adımızın yanına koyabileceğimiz bir ses… Bizi çoğaltabilecek, taşıyabilecek… Duyumsanan zamanı bize taşıyan nesneler… onlar oradadır, ötede. Karşımıza çıktıkça, ya da dönüp bakıp ilgilendikçe hatırlarız. Zaman içindeki zamanlara döneriz kaçınılmaz biçimde. İşte orada kendi yurtsama zamanımızda vardır. Ne diyordu Proust, kendi zamanının içindeki zamanlarda gezinirken: “Her sabah giyinir giyinmez büyük babamın odasına inerdim, ben yanına gittiğimde az önce uyanmış, çayını içiyor olurdu. Çaya bir peksimet batırıp bana yedirirdi. O yaz mevsimleri geçtikten sonra; çaya batırılıp yumuşatılmış peksimet duyusu, ölü saatlerin akıl açısından ölü saatlerin gizlendiği bir sığınak oldu; o kış akşamı karda üşüyüp eve döndüğümde aşçım o çayı, benim bilemediğim bir büyü marifetiyle saatlerin dirilişini gerçekleştiren iksiri teklif etmeseydi, muhtemelen sonsuza dek orada gizli kalacaklar, karşıma hiç çıkmayacaklardı.” (**) n (*) David Harvey / Postmodernliğin Durumu / Çev.: Sungur Savran / 1997 / Metis Yay. / 407 s. (**) Marcel Proust /SainteBeuve’e Karşı / Çev.: Roza Hakmen / 2006 / Doğu Batı Yay. / 227 s. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. Ç ağdaş dünya edebiyatının önemli yazarlarından Amerikalı yazar, şair, eleştirmen Joyce Carol Oates, kısa süre önce kadın yazarların öykülerini derlediği v isimli kitabı okurlarla buluşturdu. Elçin Poyrazlar’ın inceleme yazısının ardından yazarla yaptığı ve Joyce Carol Oates’in sadece Cumhuriyet Kitap Eki’ne verdiği özel söyleşiyi okuyacaksınız. Geçen yıl doğumunun 100’üncü yıldönümünü kutladığımız büyük edebiyatçı ve düşünürümüz Ceyhun Atuf Kansu’nun anısına son iki yıl içinde Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyeti, Kemalizmi, devrimciliği, halkçılığı, yurtseverliği anlattığı bir dizi kitap yayımlandı. Farklı tarihlerde, farklı dergi ve gazetelerde çıkmış, ama kitap olarak basılmamış yapıtlarını, oğlu gazeteci ve yazar Işık Kansu yayıma hazırladı. Barış Doster, Kansu yazınını inceliyor. Bu hafta üçüncü sayfamızda, Feridun Andaç’ın “Yurtsama” başlıklı yazısı yer alıyor. “Yurtsama bir çağrıdır bazen. Kendi zamanınızda bir sessiniz artık; kendi dilinizde dil, kendi sözünüzde söz” diyor Andaç. Deniz Eren, Alberto Manguel’in Fransa’dan taşınma arifesinde yaşadığı kütüphanesini taşıma sıkıntısı, üzüntüsü üzerine kurulmuş anlatısı “Kütüphanemi Toplarken”i merceğe alıyor. Cihat Yılmaz, şair, yazar, çok yönlü sanatçı Yılmaz Gruda ile yeni romanı Sımayıl ile Razıya üzerine konuşuyor. M. Sadık Aslankara, yazının vazgeçilmez izleğini irdelediği yazısında, “birey”liğin yazındaki ağırlığını irdeliyor. Y. Bekir Yurdakul, Turgut Yasalar’ın “Konuşan Köpek Koko” serisini inceliyor. Emek Yurdakul, Güncel köşesinde yeni çocuk kitaplarından seçkin örnekleri paylaşıyor. Sercan Meriç, gazeteci Berivan Tapan’ın “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular Bir Kontrgerilla Cinayeti” kitabını değerlendiriyor. Meltem Türkeri, Rachel Louise Snyder’ın “Görünmeyen Yaralar” kitabında aile içi şiddete ilişkin yakıcı gerçeklere dikkat çekiyor. Vitrindekiler, yetkin kitap önerileriyle karşınızda... Bulmaca ile yepyeni bir düşün trafiğine daha hazır olun! İyi okumalar Editörden... cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap