25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sıcacık bir dostluk öyküsü! Sınanmaya gelmez dostluk; güvenirsiniz, arkanızı yaslarsınız, her koşulda birlikte olduğunuzu bilirsiniz. Zorda kalınca arkasını dönenin ya da bir fırsat doğunca arkasına bile bakmayanın adı dosttan öte bir şeydir. Y. BEKİR YURDAKUL C an’la karşılaşır karşılaşmaz, annesini ve kardeşlerini geride bırakır ona doğru koşar Koko. Yanağını yalarken fısıldamayı da ihmal etmez: “Beni al!” Duydukları Can için de inanılır gibi değildir ama bir anda verir kararını: “Baba, bu köpeği alalım, konuşuyor bu!” Melike, “Hı hı... Okuma yazması da vardır bunun şimdi!” diyerek Can’ın damarına bastığı, ötekileştiren bir yerden seslenir. “Dışarı”ya kapalı, genellikle kızgın / aksilenen, telefonu elinden düşmeyen, çevresinde olup bitene hep küçümseyerek bakan Melike, çok geçmeden, “A, şaşı bu!” diyerek bu tavrını biraz daha ileri taşıyacaktır. ANCAK ÇOCUKLAR ANLAR Hemen belirtelim; anlatının ilerleyen bölümlerinde, Koko’nun ve ailenin tutumu Melike’nin de yavaş yavaş değişmesini, çevresine / hayata sevginin penceresinden bakmasını sağlayacaktır. Can, ablası Melike, annesi Serap, babası Hasan... Koko da katılınca beş kişilik bir aile olurlar. Öykünün, Can’la birlikte başkahramanı Koko, kendi dünyasının diliyle başlar anlatmaya... Gecikerek “tanıştığım” serinin, ilkin ikinci kitabını edindim. Çünkü bir de benim buluşmamın hikâyesi var Koko’yla. İş Bankası Kültür Yayınları’nın İzmir Kemeraltı girişindeki satış noktasına, Konak’a ne zaman yolum düşse kapıdan da olsa bir uğrak veririm. Kasımın ilk günleriydi, “Çocuklar için yeni ne var?” dedim. Muhittin, “Koko”yu uzattı. Güvenirim Muhittin’e; sıkı bir okur, başarılı bir son satıcıdır. İlk kitap yokmuş elinde. O kısacık yolculukta bitti Esrarengiz Kuyu.¹ Birkaç gün sonra da ötekiler.² Turgut Yasalar’ın ince mizah öğeleriyle dokuduğu, sakin ve yumuşacık anlatımıyla Koko’nun maceraları daha ilk sayfada aldı beni, yıllar öncesine, bizim evin bir bireyi olan Karabaş’la oynadığımız çocukluk günlerime götürdü. Karabaş da gece gibi bir köpekti. Kardeşimle birlikte sırtına binip dolaşmaktan alt alta üst üste yuvarlanmalara, saklambaçtan kovalamacaya değin birlikte yapmadığımız kalmazdı. Nasıl da kolayca bulurdu bizi sıkı sıkı saklandığımız köşelerde! Hele ki babam da görüş alanı içindeyse keyfine diyecek yoktu Karabaş’ın. TERK EDILMEK HERKESE ZOR Konuşurduk da Karabaş’la; söylediklerimizi anladığından, bize yanıt verdiğinden bir an bile kuşku duymadan. Bilmem neden, Karabaş’ın anlattıklarından kimseye söz etmezdik. Bir de kent sokaklarında kedilerin kuyruğuna teneke bağlayan, sokak köpeklerine eziyet eden çocuklardan olmayışımızı da sanırım Karabaş’la ve evimizin öteki bireyi kedimiz Aydın’la dostluğumuza borçluyuz. Ah Koko! Nerelere götürdün beni böyle! Sahi hayvanlar konuşur mu? Ya da anlarlar mı dilimizden? Yazar dostlara sorarsanız, bir de çocuklara... “Elbette...” olur yanıtları. Biz yetişkinleriz onların konuşmadığını ya da bizim dilimizden anlamadığını sanan! Koko’yu, onun anımsattığı Karabaş’ı düşününce ister istemez aklıma hayvanlarla dostluğumuz, onlara yönelik tutumumuz geliyor. Evimizi paylaştıklarımız bir yana sokak hayvanlarına karşı genellikle merhametli davranan insanlar olduğumuzu biliyorum. Ah, bir de şu, çocuklarımız için yaz günleri eğlencesi gibi görüp tatil biterken ansızın terk ettiklerimiz olmasa!.. Kurgunun ana ekseninden hiç ayrılmadan, dünyaya / dünyamıza Koko’nun gözüyle bakarken aslında birçok “başarı” öykümüzü de alttan alta sorguluyor yazar. Doğayla iç içe, ona saygılı, sürdürülebilir bir yaşam yerine saldırgan, doğayı alt etmeye endeksli hayatlarımıza yeniden bakmaya çağırıyor. Emeğin, çalışmanın yerine geçirdiğimiz “Ah bir zengin olsam!” düşlerinin bize yaptırdıkları; kişisel çıkarlar uğruna kolayca terk ettiğimiz dostlarımız; farklı olanın hepimize bahşettiği varsıllığı fark edememelerimiz... O FANTASTİK SESLENİŞ VE... Evet, Koko; ufak tefek, çok hareketli, sevimli, sevgi dolu, meraklı, hakkını arayan bir “kahraman”. Ne ki okuru dizinin içinde tutan, yeni maceraların yolunu gözlemesini sağlayan başka nedenler de var. Daha ilk öyküde kapımızı sessizce tıklatan o fantastik sesleniş (yalnız Can’la da olsa konuşan ve söylenen her şeyi anlayan iki aylık bir köpek); anlatı boyunca hayvanların kimliğine ve haklarına saygılı bir dil; öğretici olma telaşına / tuzağına düşmeden köpekleri çok daha yakından tanımamızın kapılarını açan zarif dokunuşlar; Yılmaz Aysan’ın öyküyü destekleyen ama önüne geçmeyen resimleme ve tasarım becerisi... Çocuklar için hazırlanan kitaplar resimliyse baştan aşağı renkli olsun isterim. Siyahbeyaz olmaz mı? Olur elbette ama zor iştir (ya da bana öyle gelir) renklerden yoksun bir kitabı düzenlemek, iyi kılmak. Yılmaz Aysan bu zorluğu aşmış, ortaya, özgün çizgilerine eşlik eden desen ve lekelerle başarılı bir seri çıkmış. MACERADAN MACERAYA Koko’yu “Kahraman Köpek” olmaya taşıyan maceralar üzerine de küçük ipuçlarıyla bitirelim mi notlarımızı? Koko’nun bahçede eşinirken bulduğu, bir tür kristal olan zultanit taşı da neyin nesiydi, değeri neydi? Yoksa evin bahçesi kristal yatağı mıydı? Koko’nun arkadaşı Boncuk ve yavrularının da yaşadığı komşu eve bezlere sarılı olarak ve gece vakti gizlice sokulan adam (belki de kadındı) kimdi? Ya o evin bahçesindeki kuyuda Koko’nun bulduğu paralar? Sinemacılığa merak saran Can’la onun, çekim sırasında yardan yuvarlanan telefonunu bulmak isterken ayağını burkan arkadaşı Kadir’in sağanak altında kalakaldıkları yaylada ansızın karşılarına çığlık çığlığa çıkan kimdi? O sıkıntılı durumda Koko ne yaptı?.. n 1 Konuşan Köpek Koko 2 Esrarengiz Kuyu / Turgut Yasalar / Resimleyen: Yılmaz Aysan / T. İş Bankası Kültür Yayınları / 2020 / 96 s. / 8+ 2 Konuşan Köpek Koko 1 Zultanit Taşı Macerası / 2019 / 96 s. / 8+ Konuşan Köpek Koko 3 Bir Karadeniz Macerası / 2020 / 88 s. / 8+ 20 10 Aralık 2020
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear