05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

LARS F. H. SVENDSEN’DEN “KÖTÜLÜĞÜN FELSEFESİ” OKURLARA Neden yköatpüalrüıkz? Lars F. H. Svendsen, “Kötülüğün Felsefesi”nde, düşünce ve siyaset tarihinde ahlaki, vicdani ve felsefi bir gezintiye çıkarken kötülüğün teorik olmaktan çok pratik bir sorun olduğuna ilişkin temellendirmelerini sıralıyor. ali Bulunmaz alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Sıkıntının Felsefesi, Korkunun Felsefesi ve Yalnızlığın Felsefesi isimli kitaplarıyla tanınan; yaşam felsefesini tarih, sosyoloji, psikoloji ve siyasetle harmanlayarak disiplinlerarası bir yaklaşımla bireye ve topluma dair fikirler üreten Lars Fredrik Handler Svendsen, Kötülüğün Felsefesi’nde düşünce ve siyaset tarihinde ahlaki, vicdani ve felsefi bir gezintiye çıkıp “Kötülük hakkında nasıl konuşacağız?” sorusunun yanıtını bulmaya çalışıyor. Kötülük, Svendsen’e göre daha çok ahlak felsefesinin sorumluluk alanında; “bilimsel tartışmalarda buharlaşan” kötülüğün nedenlerinin “olağan” veya “normal” karşılanması gibi tehlikeli bir durumla yüz yüzeyiz. Başka bir şey daha var: “Kötülük hakkında bizi en çok büyüleyen şeylerden biri, onun hem ayartıcı hem de itici olan görünüşteki anlaşılmazlığı, (...) sahip olduğu muğlaklık.” Kavram olarak soyutluğu ve eylem olarak (cinayet, istismar, terör vd.) somutluğunu göz ardı etmeden, kötü lük fikrini anlamak için yaşamın tam ortasında kalıyor Svendsen. TİPOLOJİLER VE ÖRNEKLER Felsefe ve teoloji, kötülükle ilgili teorilerini pratiğin önüne taşırken soykırımları, âdil olmayan hapislikleri, infazları, sürgünleri, sömürgeciliği ve kâr güdüsüyle her türlü sınırın kaldırılışını görünmez hâle getirebiliyor. Svendsen, Antik Yunan filozoflarından başlayıp günümüz düşünürlerine kadar gelirken yokluk söyleminden, Tanrı’ya ve mazeret üretmeye dek pek çok durum paylaşarak tarihin ve tarihsel ilerlemenin altını oyan kimi eylemlerin çöküşe yol açtığına dair öne sürülen fikirleri hatırlatıp mutlak kötümserliğe ve iyimserliğe kuşkuyla bakmamız gerektiğini belirtiyor. Hegel’e, Herder’e, “ahlaken iyimser olmaya yükümlüsünüz” diyen Kant’a, Marx’a, Schopenhauer’a, Nietzsche’ye ve Sade’a değinerek herkesin problemi olan, ulvî şeylere yapılan göndermelerle gerekçelendirilmeyen kötülüğün, yaşamdaki karşılıklarına ve antropolojisine geçerek “Neden kötülük yaparız?” sorusuna verilen yanıtlara yoğunlaşıyor. Kant’ın “iyiye eğilimli” dediği insanın, Hobbes’ta “tüm insanlar kötü doğar” şek linde bir değişime uğraması, bizi “Şeytani”, “araçsal”, “idealist” ve “aptalca kötülük” gibi tipolojilere götürüyor. “Sadece işini yaptığını söyleyen” bir işkenceci, “iyinin tarafında konumlandığını” savunan bir terörist, savaşı “estetize” eden bir ideolog, şiddeti araç olarak kullanıp coşkulu kalabalıkları kendisine çeken bir sadistin eylemleri tam anlamıyla kötülüğe karşılık geliyor. Svendsen 1990’larda Yugoslavya’da, 1994’te Ruanda’da, 11 Eylül sonrası ABD müttefikleri ve karşısında yer alan cephe arasında yaşananları, “insanların yeryüzünü kötülüğün canlı örneği olduğunu düşündüğü şeyden arındırma arzusuyla yarattığı felaket sonuçlar” diye tarif ediyor. SIRADANLAŞAN KÖTÜLÜK “İyiyi temsil ettiğini” ve “kötüye karşı mücadeleye giriştiğini” söyleyen teröristlerin karşısına, tam tersini savunan “demokrasi havarileri” çıkabilir. İnsanlık ikisini de gördü. Konunun taraflarını motive eden şey, farklı kaynakları referans alan dinî görüşlerdi. Svendsen’in “başkasını kötüleme” dediği; “Biz” ve “Onlar” ayrımının ete kemiğe bürünmüş şekli bu. Bir sonraki aşamada ise belli hedefler doğrultusunda, sonuçları öngörerek ama yargı eksikliğiyle (yazarın “aptalca” dediği) şiddete başvurmak ve Arendt’in “sıradan” diye adlandırdığı ve imhayı amaçlayan kötülük karşımıza çıkıyor. Svendsen, bunların havada kalmaması için İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin giriştiği soykırımı, 1990’ların başında Yugoslavya’da yaşananları ve hatta 1985’teki Heysel Faciası’nı örnek gösteriyor. Bosna ve Ruanda’da sıradanlaşıp alenileşen kötülüğü uzun süre soykırım diye adlandırmayanların, üzeri örtük biçimde bu tür gerekçelere sığınıp ahlaki, politik ve hukuki sorumluluktan kaçtığını not ediyor. Svendsen’e göre “Kötülük nedir?” değil, “Neden kötülük yaparız?” sorusu önemli. Bunu dikkate almak, kötülüğün teorik olmaktan çok pratik bir sorun olduğunu kavramamıza yardım edecek yanıtlara ulaşmamızı sağlayabilir. Mevcut soruya yanıt verme girişimleri, kötülüğün üstesinden gelme yollarını da gösterebilir. Yazar bu bağlamda, günümüzde eksikliği hissedilen Aydınlanma değerlerinin ve hümanizmin yaşatılmasını önererek bir çözüm yolu sunuyor. n Kötülüğün Felsefesi / Lars F. H. Svendsen / Çeviren: Mehmet Hocaoğlu / Redingot Kitap / 294 s. Cennet’in kapılarına dönüş... S ezgin Kaymaz yeni romanı “Nefha” ile “Ateş Canına Yapışsın”da araladığı Cennet’in kapılarına geri dönüyor. Kaymaz, Cennet’teki düzenin değişmesinden sonra geride kalan meleklerin hikâyesini anlatıyor. Fakat her ne kadar meleklerse de hikâye edilen, aslında âdemoğlunun kadim gerçekleridir kaleme dökülen. Eray Ak, Kaymaz’la yeni romanını ve kendine has dünyasını konuştu. JeanLouis Fournier “Otopsim”de, ölü için her şeyin durduğu ama onunla yüz yüze gelenlerin hâlâ zamanla yarıştığı anlara dair öngörülerde bulunuyor. Yazar, masadaki bedeni aracılığıyla gezindiği sınırda, öğrenme ve keşfin sonlanmayacağını anlatmaya çabalıyor. Kaan Egemen değerlendiriyor kitabı. Dilek Özkan’ın “Birkaç Porsiyon Hayat” isimli kitabı, geçen günlerde okurla buluştu. Özkan, gerek daha önce yayımlanan “Bir Uçurum İçe” kitabında gerek “Birkaç Porsiyon Hayat”ta yaşamdan damıttıklarını şiirleştiriyor. Kitap; Sultan Kebabı, İmam Bayıldı, Hünkâr Beğendi, Babagannuş, Kadınbudu, Revani, Hanım Göbeği gibi yemek ve tatlı isimlerinin başlığa taşındığı otuz şiirden oluşuyor. Önder Birol Bıyık bakıyor Özkan’ın şiirlerine. Orçun Türkay çevirisiyle okur karşısına çıkan “Kralın Bedenleri”nde Pierre Michon, biyografiler üzerinden bir üst metin oluşturuyor ve yazarları, onların kahramanlarını, sanatçıları aynı sayfalar arasında birbiriyle buluşturduğu gibi kendine de onlarla bir konuşma, tartışma alanı açıyor. Melisa Bulut tanıtıyor kitabı. Bol kitaplı günler... KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Müdür: Ozan Alper Yurtoğlu l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Baskı Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 331 Ocak 2019 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear