Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bir Amerikan klasiği Jack Kerouac’ın “Yolda” kitabı, Beat Kuşağı’nın başyapıtı sayılır. Önemli başyapıtların yazılış hikâyeleri üzerine efsaneler dolaşır, “Yolda” da onlardan biri. Kerouac’ın, o zamanlar evli olduğu ikinci eşi Joan Haverty’nin yardımıyla kitabı üç haftada ve kâğıtları birbirine ekleyerek oluşturduğu upuzun bir ruloya, hiç durmadan, paragraf arası vermeden, bol bol kahve ve alkol içerek uykusuz günler ve geceler boyunca yazdığı söylenir. “ Bütün sanatların ortak özelliği, genel olarak taklit olmalarıdır” der Aristoteles Poetika adlı eserinde. İlkçağ filozoflarının bu görüşü yüzyıllar boyunca sanatı, taklit eden (mimesis) bir yansıma olmanın ötesinde görmemeyi beraberinde getirdi. Yirminci yüzyılda, bu görüşle birlikte sanat ve edebiyat üzerine kalıplaşmış birçok düşünce yıkıldı ya da en azından yıkılmaya çalışıldı. Sanat zaman zaman, taklit olmanın ötesinde toplumu yönlendiren olabiliyordu; mimesisin tersine çevrilebildiğini görüyorduk. Sanki yaşam sanatı taklit ediyordu. Sinema, edebiyat, plastik sanatlar ve popüler kültür, insanları belli davranışlar içine sokup toplumu yönlendirebiliyordu. Sanattaki önemli kırılma noktalarından biri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşandı. Amerikan edebiyatının kayıp neslinden (Hemingway, Fitzgerald gibi yazarlardan) sonra yeni bir nesil yazar ortaya çıkmaya hazırdı; Allen Ginsberg ve Jack Kerouac’ın önderliğinde, sadece edebiyatı değil tüm yaşam alanlarını etkileyen bir yazın türü olarak Beat Kuşağı okurların dikkatini çekmeye başlamıştı. Beat; hem yorgun, bıkkın, yıpranmış anlamında hem de cazın ritimlerini taşıyan temposuyla Amerikan edebiyatında önemli bir sıçramaydı. ORİJİNAL RULO Jack Kerouac’ın Yolda (Siren Yayınları, Çeviren: Avi Pardo) kitabı, Beat Kuşağı’nın başyapıtı sayılır. Yıllar önce okuduğum kitabı yeniden okumak istememin bir nedeni, bu baskının sansürlenmemiş, düzeltilmemiş ve en önemlisi özgün isimleri değiştirilmemiş hâliyle basılmış olmasıydı. Önemli başyapıtların yazılış hikâyeleri üzerine efsaneler dolaşır, Yol da da onlardan biri. Kerouac’ın, o zamanlar evli olduğu ikinci eşi Joan Haverty’nin yardımıyla kitabı üç haftada ve kâğıtları birbirine ekleyerek oluş turduğu upuzun bir ruloya, hiç durmadan, pa ragraf arası ver meden, bol bol kahve ve alkol Kerouac’ın asıl amacı macera gibi görünse de aslında evlilik, çocuk, ev hayatı, huzur hayali kuran biri. Yolculukların amacı bir yere yerleşmek, âşık olmak, içerek uykusuz huzurlu bir ortamda yazmak. günler ve geceler boyunca yazdığı söylenir. Fakat kitabı ğaçlamaya dayanan, rastlantısal bir ede yayımlamaya sıcak bakan yayıncı bula biyat türü yaratmaya karar verdi. Olanları madı Kerouac. İlginç otobiyografik bir yazmak, yaşanılanı aktarmak diyordu kitap olmasına rağmen yıllar sonra ancak buna. Duygu ve betimleme kullanmadan, yayımlandı roman, üstelik yayıncı bazı yorum katmadan, doğrudan yaşadığı değişiklikler yapmasını istedi yazardan: hâliyle anlatıyordu hikâyesini. Hızlı yazdı özgün isimler değiştirildi; annesi, uzakta ğı bilinse de aslında tür üzerine çok dü yaşayan arada sırada yeğenine yardım şündü, hatta yolculuklarına başlamadan eden bir teyzeye dönüştü ve bir de dost önce yolculuğu nasıl anlatacağı üzerine larının cinsel tercihleri karanlıkta bırakıldı. yazmaya başladı. Sonuçta bir caz parçası gibi doğaç Kerouac’ın romanı yazdığı zamanla, o lama ve hızla yazılan eser ancak yedi kura ulaştığı zaman arasında Amerika’da yıl sonra, 1957’de yayımlandı. Kerouac, çok şey değişmişti. 1950’lerin okuru için kitabı klasik roman formunda yazmak bir anlamda nostaljikti bu roman çünkü istemiyordu. Cazda ve resimdeki gibi do Amerika’da her eve televizyon ve buzdo labının girmediği zamanları anlatıyordu. Ayrıca eyaletler arasında dev otoyollar yoktu, yol kenarında karşılaşılan insanlar basit köylülerdi. YOL ROMANTİZMİ Yol romanları, Amerikan edebiyatında önemli bir yer tutar. Aynı şekilde sinemaya da çok yansımıştır Amerikan yol romantizmi. Yol romanlarını kabaca ikiye ayıracağım. İlk aklıma gelenler, yolu bir amaç olarak görenler. Yani bir yere ulaşmaktan çok yolda geçen zaman içinde duyguların, düşüncelerin yaşandığı romanlar. Bir de Yolda gibi anlatılar var; onlarda yol sadece bir araç. Arzulanan yere gitmek için çıkılıyor yola, önlerine güzel kadınlar çıktığında, hayat kurtaran iş teklifleri geldiğinde, ilginç insanlarla karşılaşıldığında bile durulmuyor. Yola devam. Kerouac’ın yolculukları hızla, bir yere ulaşmak için yapılan, oyalanmadan ve hareketi yitirmeden süreklilik içinde geçiyor. Genelde anlattığı görüntüler bir arabanın camından görünenler. Doğanın içine girdiği ya da tanıştığı insanlara ilgi duyduğu izlenimi edinmiyoruz. Bu yüzden yazının başında dediğimiz gibi mimesis değil, yani yaşamı taklit eden bir formda değil anlatısı, aksine yazmak üzere yaşıyor gibi günlerini. İlk yolculuğunu cebinde elli dolarla New York’tan Denver’a yapıyor. Bazen otostopla bazen şehirlerarası otobüsle bu yolu kat ediyor. Aslında deneyimsiz ve utangaç bir genç olarak görüyoruz Kerouac’ı. İlk başlarda pek uzağa gidemiyor, kimse onu arabasına almayınca ağlıyor, annesini özlüyor ama yine de yol almaktan vazgeçmiyor. Denver’da arkadaşlarıyla buluşunca biraz daha güven kazandığını, bundan sonraki yolda daha deneyimli davrandığını görüyoruz. Sonraki durak San Fransisco. Otobüste tanışıp âşık olduğu Meksikalı bir kızla Bakersfield’a, oradan da pamuk tarlalarına doğru yola devam ediyor. Romanda anlattığı kadınlar silik ve arka planda. Bir çoğundan “aptal” diye söz ediyor ama annesine düşkün olduğunu hem romandan anlıyoruz hem de yaşam öyküsünden biliyoruz. Erkek dostluklarından beslenme şekli ilkçağ filozoflarını çağrıştırıyor. Gizli bir cinsellik hep örtük kalıyor; devamlı birlikte içen, uyuşturucu kullanan, saatlerce felsefe tartışan bu genç adamlar, bir yandan da güzel kadınlarla evlenip çocuk sahibi oluyor. Kerouac’ın asıl amacı macera gibi görünse de aslında evlilik, çocuk, ev hayatı, huzur hayali kuran biri. Yolculukların amacı bir yere yerleşmek, âşık olmak, huzurlu bir ortamda yazmak. Biraz sanki kovboy filmlerindeki atlı arabalarla batıya doğru yola çıkmış, bir parça ekilecek toprak ve ailesiyle yerleşecek yer arayan ataları gibi. Yolda, bütün bunlarla birlikte aslında yalnızlık ve başaramamaktan korkmak üzerine bir roman. Kerouac’ın yola çıkma nedeni yazmak, aklında bu kitabı yazmak olduğu için yola çıkıyor. Yazmak için yaşıyor, yazabilmek için yol alıyor. Yolda, özgürlük arayışındaki nesil için çok önemli bir romandı. Bugün okurken “serseri” olarak nitelendirdikleri eylemler naif geliyor ama bunca yıl sonra bile Beat Kuşağı’nın hâlâ genç ve asi bir ruh taşıdığı söylenebilir. n 6 21 Haziran 2018 KITAP