22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

ROBERT N. BELLAH’TAN “İNSAN EVRİMİNDE DİN” Dini anlamak için Robert N. Bellah, din sosyolojisini temel aldığı “İnsan Evriminde Din” ile okura; tarih, felsefe, antropoloji ve biyoloji gibi bilim dallarını disiplinlerarası bir yöntem ve entelektüel çabayla harmanlayarak yarattığı büyük bir çalışma sunuyor. Kitabı Mete Tunçay Türkçeye çevirdi. ZÜLFÜ DICLELI Y irminci yüzyıl biterken dinin de giderek bittiği sanılıyordu. Ancak 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin İkiz Kuleler’e saldırısıyla başlayan dönem, hiç de öyle olmadığını tüm dünyanın gözüne soktu. Aynı günlerde Türkiye’de de siyasi İslam’ın yükselişine tanık olduk. The Economist’in ünlü ikilisi John Micklethwait ile Adrian Wooldrige’in 2009’da yayımladığı ‘God Is Back’ adlı kitap tüm dinlerin bir yükseliş yaşadığını belgeliyordu. Demograflar bundan elli yıl sonra dünyanın bugün olduğundan önemli ölçüde daha dinsel olabileceğini öngörüyor. Bu bağlamda din olgusunu anlamak için yeni yaklaşımlar da gündeme geliyor. Evrimci teoriden, psikoloji, dilbilim, bilişsel bilim ve antropolojiden beslenen yaklaşımlar, insan ve din ilişkisi konusunda yeni içgörüler getiriyor. Bunlar arasında, Robert Bellah’ın 2011’de yayımlanan ‘Religion in Human Evolution’ başlıklı kitabı çok önemli bir yer tutuyor. Kitap geçen aylarda Mete Tunçay’ın çevirisiyle İnsan Evriminde Din adıyla yayımlandı. DİNİN ORTAYA ÇIKIŞI 1997’de Berkeley Üniversitesi’nden emekliye ayrıldıktan sonra kendini tümüyle bu çalışmayı tamamlamaya veren Bellah’ın 700 sayfalık kitabı her bakımdan muazzam bir eser. Kitap, “Eski Taş Çağından Eksen Çağına” alt başlığını taşıyor. Dini, “insanlar tarafından kullanılınca genel bir var oluş düzeni açısından anlam taşıyan, güçlü, her şeyin içine işleyici ve uzun süre kalıcı ruh hâlleri ve güdüler“ olarak tanımlayan Bellah, kitabın ilk bölümlerinde ilk insanlardan başlayarak dinin nasıl ortaya çıktığını araştırıyor. Bellah’a göre dinin kökeninde, insanların oynadığı birtakım oyunların evrimiyle ortaya çıkan ritüeller var. Tıpkı çocukların oynadığı oyunların onların gerçek yaşam formlarını öğrenmesinin bir aracı olması gibi insanların oynadığı oyunlar da onların gerçeklikle ilişkisini belirler, toplumsal gelişimini besler ve din bu oyunların gelişimi içinde ortaya çıkar. Oyunların ve ritüellerin yarattığı gerçeklik dünyası, dış dünyadan farklı bir alana doğru evrilir. Oyun dış dünyadaki çalışmanın karşıtıdır. Çalışmanın sosyal yapıları ve hiyerarşileri pekiştiren huzursuz ve tatsız sıkıcılığının tersine oyun, sosyal yapı şebekesinin dışına çıktığımız ve “offline olduğumuz” zaman yaptığımız şeylerdir. Oyun, özgürlük ile kısıtlılığının diyalektiği, daha doğrusu kısıtlılık içinde özgürlük tarafından belirlenir. Oyun bizi besler, tam insan hâline getirir, günlük hayatın rutinlerinin ötesinde tamamen farklı türde bir şenliğin olabileceğini anlamamızı mümkün kılar. Ama aynı zamanda oyun ve ritüeller, işbirliği olmaksızın mümkün değildir. Paylaşılan bir niyet için işbirliğidir bu. İnsanın tüm işbirliklerinde bu unsur kaçınılmaz ve temeldir, dinler de bu tür niyetlerin anlatılarını sunar. Toplum giderek daha karmaşık hâle Robert N. Bellah geldikçe dinler de onu izler. Toplumsal tabakalar arasında eski kabilelerin temel eşitlikçiliğinin yerine geçen büyük farkları kendilerine göre açıklar. Ancak zamanla işler daha karmaşıklaşınca yeni açıklama ihtiyacı dayatır. İşte Bellach’ın çalışmasının odaklandığı eksensel çağ böyle bir dönemdir. DİN VE ÜTOPYA İlk olarak Karl Jaspers’in getirdiği Eksen Çağı terimini ise Bellah şöyle açıklıyor. “MÖ 1000’lerde eski dünyanın çeşitli yerlerinde... eski anlatıları sorgulayan, yeni törenler ve mitler yaratırken etik ve ruhsal evrenselcilik adına bütün eski hiyerarşileri eleştiren teorik kültür ortaya çıkmıştır. Bu dönemin kültürel çoşkusu dinde ve ahlakta yeni gelişmelere yol açarken doğal dünyayı anlamakta da benzer bir ilerleme göstermiş, bilimi başlatmıştır.” Kitap da ağırlıklı olarak bu çağda (MÖ 600200 arasında) Eski İsrail, Eski Yunan, Eski Çin ve Eski Hint’de gelişen dinlerin incelenmesine ayrılmıştır. Bellah’ın ayrıntılı bir şekilde gösterdiği gibi eksen çağında bütün bu coğrafyalarda, “gelişimselmantıksal ilerleme ile ahlakitatbiki gerileme ara sındaki uyumsuzluktan kaynaklanan bir meşruluk bunalımı” söz konusuydu. Kitapta incelenen dört örnekte, bu çağda ortaya çıkan dinler farklı formlara bürünse de bu meşruluk bunalımına tepki biçiminde var olan toplumsalsiyasal koşullara yönelik sert eleştiriler içerdiği görülüyor. Toplumsal eleştiri dinsel eleştiriyle birleşmişti. Dinlerin anlatıları aynı zamanda iyi toplumun ütopik ifadeleri de oluyordu. Eleştirilen şeylerden biri ağır çalışma koşullarıydı ve hemen bütün eksen çağı ütopyalarının büyük bir oyun öğesi vardı. Aslında Bellah ütopyaları da bir tür farazi oyun olarak görüp şöyle der: “Bütün ütopyalar kişilerin yaşamın olağan baskılarının kaldırıldığı bir tür gevşek alanda bulunduğunu hayal edebildiği bir çeşit yapay oyun değil midir?” Devam eder Bellah: “Büyük ütopya görüleri, insanlığın bazı en soylu başarılarını harekete geçirmiştir ama insanların en kötü eylemlerine de yol açmıştır. Eksensel çağ bize bu iki anlamda teori vermiştir ve o zamandan beri hiçbiri de sorunsuz kalmamıştır. Her iki teori türü de ilk kez eksensel çağda bilincine varılan sınıf toplumunu hem eleştirmiş hem de haklı göstermiştir. Onu hem düzeltmenin hem de bastırmanın düşünsel araçlarını sağlamışlardır.” Sonraki yüzyıllarda Kilise, İslam Ümmeti ve Budist Sanghasının da kitapta incelenen eksensel geleneklerden geliştiğini açıklayan Bellah’a göre biz hâlen “uzun şimdiki zaman” içinde yaşıyoruz. Fakat eksensel çağın meşruluk bunalımı günümüze değin çözülmeden kaldı. Bu yüzden dinsel ütopya fikri, şöyle ya da böyle canlı kalmıştır. Son yıllarda, mevcut sosyal ve politik yapılar toplumsal meşruiyetinin sorgulanmasına paralel olarak birbirine rakip, dışlayıcı dinsel ve yarıdinsel ütopyalar etkinleşti. Bu ortamda Bellah’ın 2011’de yayımlanan kitabının şu cümlelerle sona ermesi daha da önem kazanıyor: “‘Biz’im başkalarını zorlayabileceğıimiz bir vahiye, felsefeye veya bilime dayanan evrensel gerçeklere sahip olduğumuzu varsaymak, ırkçılığın, emperyalizmin ve sömürgeciliğin ideolojik veçhesidir. Eğer hepimizin, evet teorilerimizle ama uygulamalarımız ve öykülerimizle de bunun içinde olduğumuzu görebilirsek kalıcı farklarımıza karşın, karşılıklı tartışmalarla Kant’ın devlet örgütlü toplumların birbirine ve çevreye yönelik şiddet hareketlerinin engellenebileceği bir uygar toplum dünyası rüyasını gerçekleştirmeye birazcık daha yaklaşabiliriz.” n İnsan Evriminde Din / Robert N. Bellah / Çeviren: Mete Tunçay / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 760 s. 10 1 Mart 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear