22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

KALABALIK AMA ASLINDA İKİ KİŞİLİK BİR DÜNYADA... Çanta pastanın içindekiler Babam Enver Ercan hep edebiyatın işçisiydi, edebiyata hizmet etmek ve yayın dünyasına yeni isimler kazandırarak edebiyatın gelişimine katkıda bulunmak istedi. Türk edebiyatına kazandırdığı ve hep sevgiyle bahsettiği yazarlar onun yayıncılıktaki öngörülerinin ne kadar kuvvetli olduğunun göstergesi. ÖZGE ERCAN Değerli ağabeyim Turhan Günay’dan “Enver Ercan’ın yayıncılığı üzerine bir yazı yazar mısın Özge’ciğim?” diye telefon aldığımda, beklenmedik bir yerden soru gelmiş duygusuna kapılıp korktum. Oysa bunun nedeni beklenmedik bir yerden soru gelmesinin çok ötesindeydi. Babamın vefatının üzerinden çok az geçmişti, ne yaşadığımın çok da farkında değildim. İşin daha da garibi, bu tüm sürecin içinde yer alan isimlerin başında geliyordum. Sonlu bir sonsuzluk hâli belki de bu demekti... Babam Enver Ercan’ın yayıncılık serüveninin neredeyse tamamına tanık oldum. Yeni Düşün dergisi ve De Yayınları dönemi, zihnimde çok net olmasa da ne kadar iştahla yayıncılığa başladığı ve bu istekli, coşkulu hâlinin hiç bitmediğini yaşamının son ânına kadar izledim. Hürriyet gazetesi ve Simavi Yayınları dönemi yaklaşık dört sene süren yoğun bir dönemdi. Doğan Hızlan ile çalıştığı bu süreci kendisi için “gerçek okul” diye hatırlar ve hep keyifle anlatırdı. Cağaoğlu’nda Varlık binasına yakın dar bir yokuşta yer alan Simavi Yayınları’ndaki günler Ataol Behramoğlu, Adnan Özyalçıner ve Sennur Sezer gibi isimlerle tanışma dönemime de denk geliyor. Yayıncılık anlamında çok sabırlı, iddialı ve anlayışlı bir insan olduğuna dair kanım bu otuz senede hiç değişmedi. En iyiye odaklanma ve kusursuzluk arayışı, onun “yazın” dünyasıyla ilişkisinde belirleyiciydi. Editörlükte çok hassas davranıp yayına hazırladığı kitaplarla sonsuz bir hoşgörü ile ilgilenmesi ayırt edici diğer özelliklerindendi. Hatta yıllar önce Çetin Altan ile tanışmam, editörlükte nasıl bir insan olduğunu anlamamı sağlamıştı. Solmaz Kâmuran’ın kitap davetinde bir araya geldiğimizde Altan, babamı gösterip “Baba Enver” demiş; “Enver öyle bir editör ki kendisi bizim kitaplarımızın da gizli babasıdır” diye sözlerine devam etmişti. Enver Ercan’ın kızı olmak “kalabalık” bir yaşam sürmek ve yaşamı bu kalabalık ile paylaşmak demekti. Hasan Bülent Kahraman’ın da onunla ilgili veda yazısında belirttiği gibi “Enver Ercan kalabalık birisiydi; kalabalıkları seviyordu.” Bu kalabalık yaşam yazarlar, yazar adayları, şairler, şair adayları, editörler, dergi çıkarmak isteyen hevesli gençler ve eleştirmenlerden oluşan oldukça kalabalık bir dünyaydı. “BU SORULARI GERÇEKTEN SEN Mİ HAZIRLADIN?” Simavi Yayınları’ndan sonra Varlık Yayınları dönemi başlar ki bu tam yirmi yedi yıl süren bir dönem anlamına da gelir. Dosya konularının belirlenmesi, nelerin basılacağı konusundaki hassasiyeti görevi aldığı ilk günden bu yana aynı heyecanla devam etti. Hatta Varlık’ta ilk göreve geldiği yıllarda bana da bir görev verip derginin görsel arşivini hazırlatmış, böylelikle hem onun yanında hem de çok daha sessiz olmamı sağlamıştı. Bu, onun yayıncılık konusundaki bakış açısı hakkında da tüyolar veriyordu. Yanındaki insanların, söz konusu yayıncılık ise her şeyi baştan sona öğrenmesini isterdi. Beklerdi demiyorum, isterdi. Onun için bir şey hakkında fikir sahibi olmanın temelinde detayları öğrenmek yatardı. Varlık için ilk söyleşiyi Erdal Öz ile henüz on sekiz yaşımdayken yapmıştım. Soruları hazırlayıp kendisine teslim ettiğimde “Bu soruları gerçekten sen mi hazırladın, yoksa yardım mı aldın?” diye sormuştu. Titizdi, kızı bile olsanız gözünüzün yaşına bakmazdı. “Kimden destek alabilirim ki” cümlesiyle karşılık vermiş, kendisini soruları benim hazırladığıma zar zor inandırmıştım. Hep sağlama yapardı bu şekilde. Bana, “En çok sana karşı acımasızım, farkındayım” derdi. Çok üzüldüğüm o anları şimdi sevgiyle hatırlamam ne garip... Bilgisini, öngörülerini ve heyecanını başkaları ile paylaşıp kendini iyi hissederek tazelendiğini düşünen bir yayıncıydı. Korsan Yayınları’nı kurduğu günleri hayal mayal hatırlıyorum; hep en iyi gibi en yeni ne yapabilirime de bakardı. Yine aynı dönemde kurucuları arasında yer aldığı Sombahar dergisini de unutmamak gerekir. DOSYALARIN ARDINDA BİR ENVER ERCAN Babam ile ilgili zihnimde hiç değişmeyen kare, onun kitap dosyaları dağının ardında gözüken siluetiydi. Dosyaların arkasında siyah dalgalı saçları ile hızla düzelti yapan, elinde dolma kalemi ile yeni dosya için isimler belirleyen bir Enver Ercan... Varlık’ta otuz yıla yakın sürdürdüğü editörlüğü, kendisinin Türk edebiyatına ne kadar emek verdiğinin ve sahip çıktığının da bir özeti. Bundan tam on altı yıl önce hayalini gerçekleştirip kurduğu Yasakmeyve dergisi ve Komşu Yayınları gibi... Komşu Yayınları bünyesinde kurduğu Yasakmeyve, Siyahi, Eşik Cini ve Sıcak Nal ile dergi yayıncılığı alanında istediği her şeyi yaptı; dergiciliğe heveslenenlere destek oldu, onları yüreklendirdi. Türkiye’nin ilk anarşist dergisi olarak tarihe geçen Siyahi’nin çıkış dönemindeki heyecanı yüksekti, dergiyi emanet ettiği gençlere güveni tamdı. Doksan sayı çıkardığı Yasakmeyve dergisi ve yine onunla beraber yayımladığı yaklaşık dört yüz kitapla genç şairlere destek olan tutumu, onun kimi zaman şairliğinin bile önüne geçti. Çok sayıda kitabı olmamasının bir nedeni de bu türden çalışmalara çok zaman ayırmasıydı. O hep edebiyatın işçisiydi, edebiyata hizmet etmek ve yayın dünyasına yeni isimler kazandırarak edebiyatın gelişimine katkıda bulunmak istedi. Türk edebiyatına kazandırdığı ve hep sevgiyle bahsettiği Tuna Kiremitçi, Müge İplikçi, Karin Karakaşlı, Şebnem İşigüzel ve Sema Kaygusuz gibi isimler, onun yayıncılıktaki öngörülerinin ne kadar kuvvetli olduğunun göstergesi... “Baba” Enver Ercan’ı, Güneş gazetesinde çalışırken sanıyorum 19871988 yılları arasında işten dönerken aldığı çikolatalı çanta pastaları verdiği andaki hınzır gülümsemesi ile hatırlamak istiyorum. Pastaların da bir dünyası olduğunu söyler, “şimdi bak bakalım, bu çanta pastada nasıl bir dünya var Özge’ciğim,” derdi. Çanta pastalar içinden insanların çıkacağını düşünmeye, türlü türlü hikâyeler kurmaya o şekilde başladım. Şimdi dönüp baktığımda kurduğu o cümlelerin, “kalabalık” yaşayacağımız günlerin bir habercisi olduğunu görüyorum. Beni bugünlere o şekilde hazırlamayı seçmiş ve ne mutlu ki kalabalık ama aslında iki kişilik dünyamızı pek çok insanla paylaştık ve hep birlikte yaşadık. Binlerce yıl yaşasın!.. n 18 22 Şubat 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear