Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sürgünde dostluk Yazar ve edebiyat tarihi araştırmacısı Volker Weidermann, “Karanlıktan Önceki Yaz” adlı kitabında, Stefan Zweig ile Joseph Roth’un 1936’da Oostende’de diğer sürgün dostlarıyla birlikte geçirdiği yaz aylarını konu ediyor kitabında. A ralık 2014’te Viyana’nın Tiyatro Müzesinde, “Avrupa’ya Veda” adlı bir sergi düzenlenmişti. Nazi iktidarı sırasında yüzlerce gazeteci, yazar ve akademisyenin yaşadığı korkunç sürgün dönemini anlatıyordu sergi. Sadece mektuplar, yazılar ve fotoğraflar yoktu bu sergide, serginin kendisi de boşaltılmış bir ev şeklinde kurgulanmıştı; indirilmiş resimlerin duvarda kalan kirli izleri, boş çiviler, rulo edilmiş halılar, aceleyle hazırlanmış bavullar ve yanına almaya vakit bulunamamış kolilerce eşya… Issızlık hissi veren bir eve girmiş gibi oluyordu sergiyi gezenler; kolileri açtıkça içinden hasret dolu mektuplar çıkıyordu. Yazar ve edebiyat tarihi araştırmacısı Volker Weidermann Karanlıktan Önceki Yaz (Çeviren: Zehra Kurttekin, Can Yayınları) adlı kitabında, bu dönemi anlatıyor, hatta daha kesin olarak Stefan Zweig ile Joseph Roth’un 1936’da Oostende’de diğer sürgün dostlarıyla birlikte geçirdiği yaz aylarını konu ediyor kitabında. Adolf Hitler iktidara geleli üç yıl olmuş. İyi eğitim görmüş, varlıklı ailelerden gelen üst sınıfa mensup aydın ve Yahudilerin tahmin etmediği şekilde gelişmişti olaylar. Zweig gibi Avrupa kültürüyle büyümüş entelektüeller, kendilerini salt Yahudi olarak tanımlamıyordu, hepsi edebiyat ve sanatın önemli bir parçası olarak toplumda saygın bir yere sahipti. Tam da bu yüzden başlarına gelecekleri hiç kestiremediler, evrenselliğe, hümanizmaya ina nan, kültür içinde asimilasyondan yana olan, ayırımcılığa ve ırkçılığa karşı düşünce geliştirmiş, özellikle de “Avrupa Birliği” kavramına inanan yazar ve düşünürler için büyük bir hayal kırıklığıydı Nazizm. DOSTLUK Weidermann kitabında doğal bir şekilde oluşan küçük topluluğu anlatıyor. Karakterlerin her biri ayrı parlak kişiliğe sahip, birbirinden ilginç kişiler. Elbette aralarında en ünlüsü elli beş yaşındaki Stefan Zweig; o yıllarda Avrupa’nın en ünlü birkaç yazarından. Yirmi altı yaşındaki sekreteri, daha sonra eşi olacak Lotte ise Yahudi kökeni yüzünden üniversitedeki işinden atılmış kocasız ve yurtsuz bir hâlde Zweig’in yanına sığınmış. Kitabın diğer kahramanı Joseph Roth, Almanya’da kitapları yasaklanmış, pasaport talebi geri çevrilmiş, ülkesine dönerse öldürüleceği söylenmiş bir yazar. Yahudi olmadığı hâlde kitapları yasaklanmış genç ve güzel Irmgard Kuen ise komüne sonradan katılıyor. Tamamen zıt karakterler olmasına rağmen Roth ile Kuen, ilk görüşte birbirine âşık olur; içmeden yazamayan Roth’un etkisiyle Kuen de Stefan Zweig ve Joseph Roth daha çok içmeye başlar. Zweig, mıknatıs gibi sürgündeki yazarları yanına çeker: Thomas Mann’ın çocukları Klaus ve Erika, gazete sahibi Willi Münzenberg, komünist Egon Erwin Kish, gazeteci Arthur Koestler, sinemacı Ernst Toller ve dillere destan güzelliğe sahip aktris Christiane Grantoff, Oostende’deki diğer ünlülerdir. Bütün bu isimler, bir şekilde Belçika’nın küçük sahil şehrinde Volker Weidermann sanki eğlenceli bir plaj tatili için buluşmuş gibi bir araya gelmiştir. Görünüşte deniz kenarındaki otellerde kalıp yemek ve içkiyle geçer zaman; öte yandan hiçbir şey göründüğü gibi değildir, hepsi evlerinden, ailelerinden kopartılmış, çalışma, para kazanma, geçinme şansları ellerinden alınmış insanlardır. Oostende’de geçirecekleri bu yazdan sonra hallaç pamuğu gibi dünyanın çeşitli köşelerine savrulacaklarını belki henüz bilmez fakat hissederler. Zweig daha sonra sürgün hayatını şu sözlerle anlatacaktı: “Şiddetin zaferi beni vatansız yaptı.” Yine de hiç durmadan yazmaya devam ederler. Kendilerine Almanya dışında yayıncı bulmaya çalışmaları her geçen gün zorlaşır. Zweig, aydınlar arasındaki dayanışmanın önemine inanan biri, yardım elini uzatmaya çalışıyor tüm dostlarına. Irmgard Keun şöyle anlatıyor Zweig’ı: “…Baştan aşağı kadife gibi zarif bir adam, iyilik ve insan sevgisi taşıyor.” Dostlarına maddi yardımda bulunup Roth’un harcamalarını karşılaması onu bir şekilde sığınılan güç hâline getirir. Zweig tek değildir, onun gibi düşünen dostları vardır. Örneğin, Hermann Kesten iktidar değiştiğinde Almanya’yı ilk terk edenlerden biri olmuştur ve daha sonra sürgündeki tüm yazar ve sanatçılara yardım etmiştir, “dünyaya savrulmuş herkesin koruyucu babası” unvanı verir ona dostları. Oostende’deki bu komünün uzağında, aynı günlerde Almanya 1936 Olimpiyatı’na hazırlanıyordur. Joseph Roth’un dediği gibi “canilerin olimpiyatı”dır bu. Naziler dünyaya farklı bir yüz gösterme telaşına girmiş, sokakları ırkçı sloganlarından temizlemiş, Amerika ve Avrupa’dan gerçek yüzlerini saklamayı başarmıştır. Bu durum büyük bir hayal kırıklığı yaratır; Zweig gibi çok sayıda insan gerçeklerin dünya tarafından artık anlaşılacağını ummuştur. KADINLAR Toplumsal güçler ya da sınıfsal konumlar kaybolunca garip bir biçimde bireyler arasında eşitlik oluyor, hatta belki Almanya’daki düzen içinde birbirleriyle görüşmeyen insanlar ortak yazgıları nedeniyle dostluk kuruyordur. Aynı şey kadınerkek ilişkileri için de geçerli. Sürgünde olmak hepsini, özellikle erkekleri değiştiriyor. Yazar bunu çok güzel ifade etmiş; buradaki kadınlar güçlü, zeki ve genç: Christiane kocasından otuz yaş, Lotte Zweig’dan yirmi yedi yaş, Irmgard ise sevgilisinden on bir yaş küçük. Âşık oldukları erkekler kadar da yetenekliler fakat “erkekler kendilerini güçlü hissedebilsinler diye kendini olduğundan daha zayıf gösterirler; bu, sessiz Lotte Altmann için de geçerlidir, Gisela Kisch için de bilgece örgü ören Christiane Grautoff için haydi haydi.” Yine neredeyse tüm bu erkeklerin ortak bir özelliği de kıskançlıkları. Belki her şeylerini kaybetme korkusuyla yaşamak onları aşırı kıskanç kılar. Karanlıktan Önceki Yaz’ı okurken bizim sürgünlerimiz de geliyor tabii akla. 1951’de vatandaşlıktan çıkartıldıktan beş yıl sonra Nâzım Hikmet “Memleket mi, yıldızlar mı / Gençliğim mi daha uzak?” diye yazmıştı. Yurtsuzluğun en ağır yanı, geçmişin ve hatıraların da kaybolması. n 6 1 Şubat 2018 KITAP