25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

‘Kitapların İçinden’ 2018 Bu yılın da sonuna geldik ve her sene olduğu gibi yine geriye dönüp bir yıl boyunca neler okuduk, neleri beğendik, neler iz bıraktı bakma zamanı… 2 018 boyunca yayınevleri ve yazarlardan Aralık’ın son haftasına kadar 459 tane kitap geldi; çoğunluğunu romanlar oluşturuyor ama ayrıca biyografi, deneme, mektup ve incelemeler de var. Bazıları yeni bir yazarın ilk romanı, bazıları da yüzyıllardır her dile çevrilen, yeniden basılan klasikler. ÇEVİRİLERDEN BAŞLARSAK… Son yıllarda İskandinav film ve romanlarına tüm dünyada ilginin arttığını görüyoruz. Serinkanlı bir dille, içe dönük yaşamların anlatıldığı romanlar, Amerikan klişelerinden yorgun düşmüş okura iyi geldi galiba. Norveç ve İsveç edebiyatının dev yazarlarından farklı, daha ticari romanlarla geldi bu yeni İskandinav yazarlar: Karl Ove Knausgaard ve Erlend Loe gibi. Üçüncü bir Norveçli vardı bu sene çok okunanlar listesinde; Dag Solstad. Yıllar önce yazdığı Mahcubiyet ve Haysiyet (YKY) ancak dilimize çevrildiği için geç tanıdık kendisini. Bu sene sevilerek okunan romanlardan biri de İsrailli yazar David Grossman’ın Bir At Bara Girmiş (Siren) idi. Bütün bu romanlarda kapitalist düzen eleştirisi görmek mümkündü. Salman Rushdie de bu sene çıkan Altın Ev (Can) romanında popülizm ve reytinge indirgenmiş hayatları anlatıyordu. Jesmyn Ward’ın Söyle Hayalet Şarkını Söyle (Doğan) romanı ise yılın en güzellerinden biriydi. Amerika’nın güney eyaletlerinde ırkçılığın şekil değiştirmiş ama süren hâlini anlatıyordu. KADIN VE KİMLİK Günümüzün çok tartışılan ve araştırılan konularından biri olan toplumsal kimlikler kuşkusuz romanlara da yansıyor. Cinsel, etnik, ulusal, dinî, sınıfsal kimlikler, alt kimlikler, üst kimlikler ve her bireyin kendini nasıl tanımladığı gibi konuları gördük bu yıl boyunca. Ayfer Tunç Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura romanında genetik kimliğe değinerek aileden gelen hastalıklarla belirlenen bir yaşamı anlatıyordu. Bir de kimlik yitimi temasını işleyen romanlar vardı; Burhan Sönmez’in Labirent’i, intihar girişiminden sağ kalan ama belleğini yitiren bir müzisyeni konu ediyordu. Bu yılın önemli romanlarından biri Yolun Sonundaki Ev’de Oya Baydar, bir evde nesiller boyu yaşayan komşular aracılığıyla cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan darbeleri, idamları, sağsol, dincilaik kavgalarını anlatıyordu. Bu sene Adalet Ağaoğlu yıllar sonra gelen ilk kitabı Düşme Korkusu’nu yayımladı, cumhuriyet tarihimizin kimlik sorunlarını ele alan romanlar yazmış olan Ağaoğlu’na bu sene Boğaziçi Üniversitesi fahri doktora sundu. Bu sene yine çok sayıda polisiye roman yazıldı ancak ben sadece iki tanesini okuma fırsatı bulabildim. Ahmet Ümit Kırlangıç Çığlığı’nda Suriyeli göçmenler üzerinden çocuk tacizi ve İstanbul’un karanlık mahallelerindeki sahipsiz çocukları yazdı. Bu yıl çok severek okuduğum bir diğer polisiye roman Rıza Kıraç’ın Ucuz Ölüm’üydü; özellikle Kıraç’ın yarattığı dedektif tipi uzun süre hatırlanacak türden, belki Ahmet Ümit’in Komiser Nevzat’ı gibi onunla başka romanlarda yine karşılaşırız. Polisiye değilse de cinayetler ve gizemlerle dolu Barış İnce’nin Sarsıntı romanına da değinmek gerekir; sağlam kurgusu ve okurdan dikkat bekleyen saklı yanlarıyla hoş romanlardan biriydi. Ayrıca sözünü ettiğimiz polisiyelerin hepsi siyasi mesajları kuvvetli romanlardı. Tükenmişlik duygusu etrafında kurgulanan romanlar arasında Ercüment Cengiz Yazmaya Devam Et ve Gaye Boralıoğlu Dünyadan Aşağı romanları akılda kalanlar oldu. Her iki romanda kahraman kötüden daha kötüye bir düşüş yaşıyordu. Ayrıca yazılış sürecini de içlerinde taşıyan romanlardı bunlar. KLASİKLERİMİZ Bu yılın önemli olaylarından biri İthaki Yayınları’nın Suat Derviş’in tüm eserlerini yeniden basmaya başlamasıydı. Hayatı boyunca yazar, gazeteci, araştırmacı olarak emek vermiş, kadınlara sanat ve düşünce alanlarında olanakların kısıtlandığı bir dönemde siyasi duruşunu hiç kaybetmeden meslektaşlarından saygı gören Derviş’i yeni nesiller belki de ilk kez okuma fırsatı buldu. Ayrıca Türkiye İş Bankası Kül tür Yayınları Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Namık Kemal gibi yazarlarımızın eserlerinin dilini güncelleyerek yeniden yayımladı. Bu yılın bir başka önemli edebiyat olayı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Suat’ın Mektubu’nun, yazarın ölümü üzerinden elli altı yıl geçtikten sonra yayımlanmasıydı. Huzur’un kahramanlarından Suat’ın, Mümtaz’a hitaben yazdığı intihar mektubu, Tanpınar Arşivi tarafından yayıma hazırlandı. Mektup demişken… Selim İleri mektuproman formunda Elimde Viyoletler, Beklenen Sevgili’de, 1940’ların İstanbul’unda bir basımevinde düzeltmen olarak çalışan orta hâlli bir memurun gözünden değişen çağı ve ona ayak uydurmakta zorlanan ve dışlanan bir adamı anlattı. İleri, anlattığı çağın diline ve yaşam biçimine sadık ifadelerle benzersiz bir eser çıkarmış ortaya. Mehmet Eroğlu’nun Kıyıdan Uzakta isimli uzun öyküsü de bir kadının aldattığı kocasına yazdığı mektuptu. Selim İleri gibi bu sene iki kitapla birden çıkan Latife Tekin, Sürüklenme ve Manves City’de kendine özgü temalarını ele aldı. Aslında Tekin için “yoksulların yazarı” ifadesini fazla klişe bulmaya başladığımı da söylemeliyim; o herkesin yazarı, sezgilerin, gelişmiş duyguların yazarı. Yazarları bir tek etiketle tanımlamak, hele ki Latife Tekin gibi bir yazarı, onun yazınını anlamak için çok yetersiz kalıyor. Bu yıl bir de bana sürpriz dolu gelen bir kitap vardı. Aslında ne öykü ne de roman olan, gazeteci yazar Lauren Elkin’in Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar’ı edebiyat tarihinde kadınların sokakla, şehirle, özgür olmayla, kadın kimliğini bulmakla ilgili çok sevimli bir kitaptı. 2018’e dönüp baktığımda, okuduklarım arasında bunlar iz bırakanlar olmuş. ‘Kitapların İçinden’ size mutlu bir yıl diliyorum. n 6 27 Aralık 2018 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear