Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DOĞAN HIZLAN’LA SEKSEN YIL ‘Hayatı edebiyatla okudum’ Doğan Hızlan seksen yaşında. Tüm ömrü edebiyatla, sanatla geçen Hızlan’ın, seksenine girişi de böyle oldu ve art arda yayımladığı dört kitabıyla tekrar okur karşısına çıktı. “Yaşamdan İzler”, “Edebiyat Hayatın Neresinde?”, “Yeniden Okumak” ve “Şiirin Coğrafyası” Hızlan’ın yayımlanan kitaplarının adları. Hızlan’la sadece kitaplarını değil, edebiyat yaşantısını, günün edebiyatının nasıl seyrettiğini ve okur profilinin değişimi üzerine konuştuk. VEDAT arıK ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr S ekseninci yaş... Edebiyatla iç içe geçmiş bir ömrün özetisiniz. Neler verdi size bu yaşayış ya da neler aldı? Bu sorunun yanıtı çok uzun farkındayım ama genel bir çerçeve çizebiliriz diye düşünüyorum. n Divan şairlerinden Zatî şöyle demiş: “Hâbı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm.” Ben bu seksen yılın hemen gelip geçtiğini düşünüyorum ama böyle sorularla karşılaşınca da kimler geldi, kimler geçti, kimlerle dost olup kimlerle konuştuk diye düşünmeden edemiyorum... Hayatımdan her kim gelip geçtiyse ve kiminle dostluk kurduysam hep edebiyat çerçevesinde gelişti. Sadece hayatımdan geçenleri değil hayatın kendisini de edebiyat çerçevesinde okudum. Şunu söylemekte yarar var; eğer yaşama böyle bakmazsan edebiyatı yaşamak da pek mümkün olmuyor. n Nasıl oldu bu? n Bu tabii biraz ailemin yetiştirmesiyle ilgili. Tek çocuk olarak sokaklarda pek dolaşmadım. Daha doğrusu dolaştırmadılar, dolaşmama müsade etmediler. Evde oturup kitap okurdum. Akşamları beni çaya götürürlerdi aile yakınlarımıza, eğleneyim diye, ama evin hâkimi bir şekilde bendim. Evdeki yaşam benim üzerimden dönerdi. Daha doğrusu bizim ailenin hâkimi çocuk lardı. Çocuklar da doğal olarak akıllarından geçenin gerçekleşmesini ister. Bundan doğan bir başka mesele de istediklerinin aile tarafından gerçekleştirilmesiyle birlikte çocuk bu isteklerin doğruluğuna kendini ikna eder, buna inanır. Halbuki doğru değildir. Ama bu serbestiyetin bana şu yararı oldu: Annem, bana istediğim her imkânı sağlayıp, beni istediğim her insanla tanıştırdı, görüştürürdü. Ben de şunu yapardım ama: Gideceğim, görüşeceğim her edebiyatçının bütün kitaplarını okurdum... Daha lisedeyken mesela Mithat Cemal Kuntay’ı, Aksaray’daki Halk Evi’nde yapılan Namık Kemal Günü’ne davet etmiştim ve o da gelmişti. Zaten lise talebesiyken edebiyat matinelerine giderdim sıkılıkla. Aynı şekilde Mehmet Kaplan’ın davetiyle üniversitede İkinci Yeni üzerine konuşmam da bu dönemlerden uzak değildir. Sonrasında da üniversitede hemen herkesin yanına girip çıkardım çünkü ailedeki yaşayışıma bakarak böyle bir şeyi kendime hak görürdüm. Hâliyle arkadaşlarım da hep edebiyat dünyasından oldu. n Ailenizden bahsettik. Yaşamdan İzler’de ve Edebiyat Hayatın Neresinde?’de annenizden bahsederek; “hafızamdı” diyorsunuz onun için. Yaşamsal hafızanızın yanında edebiyat hafızanızın oluşumuna da katkısı var mı annenizin? n Okuduğum, söylediğim, gittiğim her şeyi, her yeri bilirdi. Takip ederdi. Sadece benim hafızam değil ailenin de hafızasıydı. Çok komik bir şey söyleyeyim; tahlile gitmiştim. Kan grubumu sordular. Anneme sorayım dedim. Güldüler. Ben de güldüm tabii. Şu var ama: Böyle her şeyi başkalarının yapacağını bilirsen kendini edebiyata ya da yapmak istediklerine adayıp başka sorumlulukları üstlenmiyorsun, ağır geliyor. Bu akvaryum içinde yaşayış beni müzik ve edebiyata yöneltti işte... n Peki ya götürüleri... n Hayatı edebiyatla alımlamak bazen başka türlü gerçekleri ihmal etmeye neden oluyor. Getirisi; bilgi birikim sahibi olup donanmak elbette ama öte tarafta bir gerçeklik kayması da yaşıyorsun. Bu bağlamda edebiyatın içinde yaşamanın suni bir yanı var. n İbn Zerhani’nin şu sözü de var: “Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç.” Buna ne dersiniz peki? n Çok doğru. Hayat bir edebiyatçının gözünden çıkıyor aslında benim için. Mesela bir şehre gittiğim zaman o şehri, o şehrin edebiyatçısının gözüyle görmeye çabalıyorum. Çabalamak da değil gerçi, okuduklarım beni ister istemez ona sürüklüyor. Buna müziği de eklemek gerek tabii... “ELEŞTİRİ VE EDEBİYAT TARİHİNİ AYIRIRIM” n Yeni yayımlanan kitaplarınıza uzanalım yavaş yavaş. Yeniden Okumak... Bu sizin için sadece bir kitap ismi olmasa gerek. Eleştiri bakışınızın da temeli aynı zamanda değil mi? Üzerine yazdığınız isimlerin edebiyat tarihindeki yerine değinmekle birlikte bugünün okuruna ne vereceğini de anlatıyorsunuz... n Doğru ama yeniden okumakta fayda da var, zarar da... Taptığın, çok sevdiğin birinin bu yeniden okumalarda fire verdiğini görmek hazin olabiliyor. Kendi kendini kandırmış gibi hissedebiliyorsun ama özeleştiri imkânı vermesi bakımından güzel. Yeniden Okumak’ta yapmaya çalıştığım o yazarları bugü >>nün okuruna tanıtmak, bugün okunduğunda onlardan ne kaza 12 14 Eylül 2017 KItap