Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TÜLİN TANKUT’TAN “YALNIZ BİR KADININ DENGE ARAYIŞLARI” ‘Kadının ataerkillikle tanıştığı yer aile’ Tülin Tankut’un “Yalnız Bir Kadının Denge Arayışları” adlı romanı, bireysel ve toplumsal sorunlarla bozulan dengesini yeniden kurmaya çabalayan 12 Eylül mağduru Zeynep öğretmenin bakış açısını yansıtıyor. Tankut’la 19831984 arasında İstanbul’da geçen romanı üzerine söyleştik. AYSİMA KARÇAALTINCABA Ö zgeçmişinizden yazmaya geç başladığınızı öğreniyoruz. Neden bu yola girdiniz? n Kimin olduğunu hatırlayamadığım bir söz var: “Sanat, insanın özgürleşme ihtiyacına denk düşmeli; yarattığı insansal durumlarla, ona işaret etmeli.” Bu anlayış beni, hem okur hem de yazar olarak etkiledi. Yazar, saklı tutulan gerçekleri ortaya çıkarmalı ki toplumda onları değiştirme mücadelesi verilebilsin. Bu romanı yazarken kadın sorunları roman kişilerinde somutlaşsın ve okuru düşünmeye sevk etsin istemiştim. n Zeynep’in anıları, hayalleri, iç konuşmaları romanda oldukça geniş bir yer tutuyor. Bu yöntemi seçmenizin bir nedeni var mıydı? n Gerçeklerle yüzleşerek kendini sorgulamak çoğumuz için acı verici. Oysa hayal dünyasının çekiciliği bizi oyalar, avutur. Zeynep de yaşamını sorguladığında, benliğinde başlayan çatışmayla baş edebilmek için kimi zaman çareyi zihin ve duygu dünyasına sığınmakta bulur. Ancak hayalleri boş hayaller değildir. Varolan eleştirilirken özlenenin de şekillenmeye başladığını görürüz. Böylelikle hem onu hem de ilişkide olduğu kişileri, onun bakış açışından tanıyoruz. “AŞKIN CİNSİYET BOYUTUNA DİKKAT ÇEKMEK İSTEDİM” n Zeynep’in neden yalnızlık çektiğini biraz açar mısınız? n Kuşkusuz bu öncelikle mizacından kaynaklanıyor. Karakterim kaderimdir, sözünde doğruluk payı yok mu? Öte yandan çevresindekilerin çoğu onun kabuğuna çekilmesine haklılık kazandıracak, kendilerini hayatın akışına bırakmış, dönüşüme kapalı insanlar... Yoğun çalışma temposu da cabası, gözünü açacak zaman bırakmıyor ona. n Zeynep irade gücüyle yaşayan bir kadın. Bu gücü kendinde nasıl buluyor? n Zeynep, solcu entelektüel Sait amcasıyla bir “aydınlanma” yaşar. O yıllarda soldaki kadın sorunu anlayışı, toplumsal kurtuluş çerçevesi içinde ele alınıyordu. Zeynep de içselleştirdiği toplumcu değerlerle dış dünyaya karşı kendini korumaya çalışıyor. n Koruma stratejisine cinsellik ve aşk da dahil... n Yalnızlık, cinsel yoksunluk, toplumsal baskının ulaşamadığı itkileri harekete geçirebilir. Ancak Zeynep yaşamını sorguladıkça bir yandan da erkek egemen kültürün dışına çıkması gerektiğini düşünür; cinsellik irade gücüyle çatışsa da kendini kapıp koyvermez. Romanda, cinsellik gibi aşkın da cinsiyet boyutuna dikkat çekmek istedim. Kadının, kadınlık rolüne aykırı bir yaşam tarzını seçmesi, toplumda hoş karşılanmaz. Zeynep çevresi için “sahipsiz kadın”dır. Âşık olduğu Hasan’ın da cinsiyetçilikten uzak tutumuna karşın eril değerlerle yetiştirilmesi Zeynep’i korkutur. Kısacası toplumsal eşitsizliklerden kaynaklanan eşitsiz toplumsal ilişkiler bireyleri ne kadar mutlu edebilir ki? n Zeynep’in çevresinde gelişen olay örgüsünde, biri ev kızı, diğeri ev kadını olan Yaşar ve Sumru’nun anlatılıyor. Romana çok sayıda farklı kadın deneyimlerini katarken neler düşünüyordunuz? n Farklı kadın deneyimleri, cinsiyet ayırımcılığının çarpıttığı gerçekliği sorgulamak için önemli bir kaynak. Tülin Tankut Aileyse bu kadınların ortak yönü. Toplumsal yaşamdaki sömürü ve ezilme, ailede de yaşanıyor. Baba ailenin geçiminden sorumlu tutulduğundan, babalık rolü için yetkeye (otoriteye) ihtiyaç duyar. Anne, çocuk yetiştirici olarak toplumun geleceğini etkileme gücüne sahip. Tüm dünyada anneliğe kutsallık rolü atfedilmesi boşuna değil. Kadının ataerkillikle tanıştığı yer aile. Örneğin, Zeynep’in babasının kızına karşı tutumu korkutma, etkisiz kılma biçiminde. Zeynep, içinde bir ur gibi büyüttüğü baba korkusu ve nefretiyle yüzleşir, diğer iktidar odaklarıyla arasında bağ kurar. Yaşar’ın iki kadından oluşan ailesi de erkeksi değerleri benimsemiştir. Sumru aile kurbanı. Çoğu hemcinsinin yazgısını paylaşır: Kendini ancak aile yaşamının sınırları içinde sınama imkânına sahiptir (Ev işleri, çocuk yetiştirme vb.). Kısacası, yasal ve toplumsal eşitsizlikler nedeniyle erkeklere oranla çok daha sınırlı olanaklara sahip kadınlar. “İSLAMÎ GÖRÜŞ, FITRATI SAVUNUYOR” n Sözlerinizden şu sonuca varıyoruz: Kadınların, kadın olmaktan doğan sorunları nedeniyle toplumda görünürlük kazanabilmelesi kolay değil. Günümüzde durum nasıl sizce? Türkiye özeline de girerseniz... n Yapısal sorunlar sürüyor. Kapitalizm, geçmişten devraldığı erkek egemen ideolojiyi yeniden üretiyor. Kadının ev içindeki çalışması, erkeğin toplumdaki ayrıcalıklı konumunu sağlamlaştırıyor. Kadınerkek ilişkisi, geleneksel biçiminden koptuğunda erkek şiddeti başlıyor (Özellikle kadının ayrılma, boşanma kararı nedeniyle). Artık kadınlar “kadın cinayetleri”yle gündeme geliyor. Türkiye’de cinsiyet ayırımcılığıyla yeterince mücadele edilmediğinden kadının toplum içindeki ikincil konumu kalıcılaştı. Toplumsal denetim, yasalardan çok dinî yaptırımları içeren geleneklerle sağlanır. Gelenek, dinden etkilendiğinden dinin sürekli ve kalıcı özelliğini taşır. Son otuz yıldır uygulanan hükümet politikalarıysa İslâm’ın kadına bakış açısını gündeme getirdi. İslamî görüş, Batılı kavramlara çevrilemiyor; fıtrat kavramını savunuyor. Kapalı ya da açık kesimden çoğu kadın, kendi geliştirdiği ayakta kalma stratejileriyle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Dolayısıyla mücadeleleri ataerkil sistemin değişmesi için değil, kendi durumlarının düzelmesi yönünde. Ritüellerle desteklenen dinî inançları onları diri tutuyor. Ancak günün gerçekliğine uymayan geleneğin ortadan kalkması kaçınılmaz. Nitekim, İslamî entelektüel çevrelerde, dinin ataerkil yorumları tartışılıyor artık. n Romandaki kurgu, erkek egemen ideolojinin taleplerine ters düşüyor. Ancak rolünün baskısından bezmiş erkekler de var. n Kadın ya da erkek, bazıları rollerinin sağladığı avantajların tadını çıkarıyor; yaşamı sorgulamadığı için mutlu olduğuna inanıyor. Oysa gerçek ne? Toplumsal cinsiyet kimliğinin içine hapsolmuş kadınlar ve erkekler... İnsanca yaşamak için bu duruma son verilmeli. n Okurdan beklentiniz nedir? Okura bir mesajınız var mı? n Olup bitenlerde rastlantıların değil, ataerkil kapitalist sistemin rolünün olduğunun anlaşılması beni mutlu eder. Aynı şekilde, kitaptaki eleştirel bakışın karamsarlığa yol açacak türden olmadığının da... Kadın hareketlerinin özverili etkinlikleri hız kesmeden sürüyor. Kadın araştırmaları her geçen gün gözümüzü biraz daha açıyor. Kadınlara yönelik baskının ekonomik ve toplumsal olduğunu kavramamız önemli. Kadınların ev içindeki hizmetlerinin yarattığı ekonomik değer, kadın araştırmacılar tarafından görünür kılındı. Gelişmeler edebiyata yansıdı. Kadın yazarların, “kadın kimliğiyle” ürettiği yapıtlarla edebiyatımız zenginleşti. Cinsel rollerin dağıtımı bizi toplumsal cinsiyet farklılığı kavramıyla yüz yüze getiriyor. Bundan kaçış yok. n Yalnız Bir Kadının Denge Arayışları / Tülin Tankut / Yazılama Yayınevi / 228 s. 18 1 Haziran 2017 KItap