Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SERAY ŞAHİNER’DEN “KUL” ‘Sadaka niyetine mutluluk’ Seray Şahiner yeni romanı “Kul” ile ezilmiş, bir şekilde toplumun görünmez halkası hâline gelmiş kadınların dünyasına açtığı pencerelerine yenisini ekliyor. Şahiner, çok iyi bildiği mahallesinin bir başka sokağındaki hikâyeyi anlatıyor bu kez. eray ak erayak@cumhuriyet.com.tr S osyal medya, televizyon ve yazılı basının magazin sayfalarında izlenen yaşamlara bakılırsa pek de sorun gözükmüyor ortada. Abartılı bir değerlendirme oldu aslında bu. Küçük sorunlar yok değil. Gece gezmesinde nereye gidileceği sorun olabiliyor örnekse ya da fazla gramlarından sahilde yaşam koçu eşliğinde yürüyerek kurtulmak küçümsenecek dert mi? Ya iyi bir stil danışmanı bulabilmek kolay iş mi bu devirde? Giydikleriyle “pişti” olmak gibi sıkıntılı bir konuyu bu kısa listeye eklememe bilmem gerek var mı? Alay etmek için söylemiyorum; “sıkıntılı” konular bunlar ancak kimilerinin derdi farklı olabiliyor. Olur. Elektrik faturasını ödeymediğinden karanlıkta oturabilir mesela, pişirecek yemeği olmadığından aç karnına soğuk su içmek zorunda da kalabilir insan ve bunu kendine dert edinebilir. Parasızlıktan çocuğunu okula gönderememiş veya aynı parasızlık yüzünden evinden dışarı bir adım da atamamıştır. Aynı şekilde bu da dert edilir. Olur mu, olur. Oluyor. Aynı sokakları arşınlamadıkları, aynı çeşmeden su içmedikleri, aynı hayalleri kurmadıkları, aynı havayı solumadıkları, aynı yükü taşımadıkları, aynı evrende yaşamadıkları belli olan iki farklı dünya burada söz konusu ancak ortak yaşam alanları da yok değil; yaşam alanı da denmez ya, ortak bir mecra... Bugün bazı görevlerini yavaş yavaş sosyal medyaya devretmeye başlamış eski dost televizyon, pek çok ev ve kimse için dünyadan haber alabilmenin, sosyalleşebilmenin, verilenin ne olduğuna bakmadan tüketebilmenin en kıymetli yolu hâlâ. Tabii az önce bahsedilen iki farklı dünya arasındaki iletişimi sağlayabilmenin de araçlarından biri, belki de teki... Ancak küçük gibi görünen ama aslında arasında uçurumlar olan bazı farklar söz konusu burada da. Biri izleyen, diğeri izlenen konumunda olan bu farklı sosyal sınıftan insanların arasında sa Seray Şahiner‘in “sadaka niyetine mutluluk” fikri, bugünden bakılarak çizilmiş bir Orhan Kemal dünyasının izlerini sürmemizi sağlıyor. dece televizyon ve oturdukları kanepe kadar mesafe yok. Mesafe dağlar kadar. Hâl böyle olunca yani mesafelerin arası bu kadar uzakken yakınmış gibi görününce de hatlarda bir takım kopmalar yaşanıyor kaçınılmaz olarak. TELEVİZYON VE MERCAN Seray Şahiner de yeni romanı Kul’u temelde böyle bir kopuşun üzerine kuruyor. İki farklı dünyayı bir anlamda aynı romanın sayfaları arasında bir araya getirerek okura kopuşun sosyal hatlarını gösterme çabasına giriyor. Bu temel üzerine yükselttiği yapı ise Şahiner’in daha önce yazdıklarının farklı bir halkasını meydana getiriyor. Kul’dan önce öykü toplamları Gelin Başı’nda ve Hanımların Dikkatine’de, ardından da romanı Antabus’ta ezilmiş, bir şekilde toplumun görünmez halkası hâline gelmiş kadınların dünyasına kırılgan olmaya mahkum pencereler açmıştı Seray Şahiner. Kul ile hep içinde olduğu bu dünyanın yeni bir penceresini gösteriyor bize. Yani Şahiner çok iyi bildiği mahallesinin bir başka sokağındaki hikâyeyi anlatıyor bu kez. Romanını üzerine inşa ettiği toplumsal kodlar ve kahramanını içine düşürdüğü badirelerle de yazının hemen girişinde bahsedilen kopuşun izlerini sürüyor. Hazır kahramanı anmışken kendisinden de bahsedelim. Sadece tek geçim kaynağı bulunan, merdivenleri silerken “Mercan Hanııımm” olan Mercan Kul’un kahramanı. Tek geçim kaynağı olan işin sadece kendi için yapmıyor tabii. Bir evi geçindiriyor. Kocası var ama çalışmıyor, esrarkeş. İnsanları sadece bellerine kadar görebildikleri yarı zemin evlerinde tüm gününü geçirip içtiği ot gibi yaşıyor. Mercan’a dayağı, sövmesi olmasa da güzel bir çift sözü, onu da geç, bir yarar işi olmuyor. Kocası böyle olduğu için de Mercan televizyonla yakın temasta. Hatta öyle ki “Mercan’ın televizyonla oturmuş bir ilişkisi var” artık. Televizyondakilerle üzülüp seviniyor. Yaşadıkları bir tartışmadan sonra kocası evi terk ettiğinde ise Mercan’ın televizyonla kurduğu “oturmuş ilişki” içli dışlılığa evriliyor. Onsuz ne uyuyabiliyor, ne yemek yiyebiliyor ne de yaşayabiliyor. “Televizyonla kafa kafaya verdi miydi, yapamayacağı şey yok Mercan’ın. Televizyon onun yaşam koçu, stil danışmanı ve aile hekimi” artık. Hep olmasını istediğini çocuğunun özlemini de televizyonla bastırmaya çalışıyor. BİR ORHAN KEMAL DÜNYASI Kul da tam olarak kocanın evi terk etmesi ve kahramanımızın televizyonla kurduğu bu çarpık ilişkiyi ortaya çıkarmasından sonra anlatmaya başlıyor derdini. Seray Şahiner; kahramanı Mercan’ın bu hâle gelmesinde “koca kurbanı mı, televizyon kurbanı mı, dayatılan yaşamın kurbanı mı, kaderin kurbanı mı, yoksa kendisinin kurbanı mı” olduğu sorularının peşine düşüyor. Aslında bu soru ve sorunların hepsi Mercan’ı yaratan unsurlar. Hayalleri beşinci kattan yükseğe çıkamayan bir kadının, Mercan’ın hikâyesi de soruları paralelinde büyüyen “sadaka niyetine mutluluk” arayışı hâline geliyor. Mercan İstanbul sokaklarındaki türbeleri, camiileri, cemevlerini, kiliseleri ve falcıları dolaşırken aslında sadece kocasını ve sahip olmadığını çocuğunu değil kendi mutluluğunu arıyor. Televizyonla kurduğu ilişki de bu arayışı nedeniyle hastalıklı bir hâl alıyor. Sadaka niyetine mutluluğun televizyonda yaşayan başkalarınca tadılıp Mercan bunun etkilerini, nesneyle geliştirdiği bağ nedeniyle kendinde hissettiği için... Seray Şahiner’in “sadaka niyetine mutluluk” fikri ve kahramanına yaşattıkları bugünden bakılarak çizilmiş bir Orhan Kemal dünyasının izlerini sürmemizi sağlıyor bu bağlamda. Mercan da bugünün dertleriyle yoğrulmuş farklı bir Orhan Kemal kahramanından başkası değil. Göz önünde olup da görünmeyenlerin görüldüğü, sesleri çıksa da duyulmayanların işitildiği bir dünyaydı Orhan Kemal’in yazdıklarında edebiyatımıza kazandırdığı. Seray Şahiner de Kul’da var olsa da olmayan, yok olacaksa bile çaresizliğinden olamayan bu insanların dünyasına yeni bir çerçeve kazandırıyor. Bir kadının çerçevesi bu. Öğretilmiş hayallerinden başka dünyası olmayan ama bunlar için de yine öğretilenlerin dışına çıkamadan mücadelesini sürdüren bir kadın... Her gün görülen ama görmezden gelinen bir kadının, Mercan’ın açtığı bu çerçeve bu anlamda gerçekliğiyle okuyanı yakalıyor. Romanın dili de bu gerçekliğe uygun olarak hüznün içindeki neşenin arayışına giriyor. n Kul / Seray Şahiner / Can Yayınları / 152 s. 8 9 Mart 2017 KItap