Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
>> lerin yabancı dil bilgisi de yeterli değildi. Bu nedenle ilk çevirilerimi öğrencilerime okuma metni sağlamak için yaptım. 1974’te zamanına göre hayli ilginç bir sistematiği olan Maurice Duverger’nin Siyaset Sosyolojisi kitabını ana kaynak olarak belirledim ve yıl boyunca hem dersi verdim hem de kitabı çevirdim. 1975’te Varlık Yayınları tarafından yayımlanan bu kitap beş baskı yaptı, uzunca bir süre okullarda okutuldu. ‘Mukayeseli Devlet Sistemleri’ diye bir ders vermeye başladığımda da benzer bir süreç yaşadım. Bu ders için hazırladığım ders notları öğrenciler arasında hayli tutuldu, çoğaltıldı. YeniMarksizm ve Frankfurt ekolü gibi eleştirel yaklaşımların güçlü olduğu bu dönemde, ben daha çok Gramsci, Macciocchi, Perry Anderson, Göran Therborn, Ralph Miliband, Poulantzas gibi Marksist literatürden teorisyenlerin eserlerini kullanıyordum. Barrington Moore gibi mukayeseli tarih çalışması yapanlar da vardı. Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri benim için ufuk açıcı bir kitap olmuştu. Epeyce yararlanmıştım ondan. Hocalığım sırasında derse hazırlanırken kullandığım bu kitabı Alaeddin Şenel ile birlikte çevirdim. Verso Yayınları’nın 1989’da ilk baskısını yaptığı bu kitap, şimdilerde İmge Yayınevi tarafından basılıyor, bazı üniversitelerde karşılaştırmalı siyaset dersinin temel okumaları arasında yer alıyor. n Yazılarınız arasında bu kitapta da yer verdiğiniz Germaine Tillion gibi kadın biyografileri de var. Hatta onun Metis Yayınları tarafından 2006’da ilk baskısı yapılan Harem ve Kuzenler isimli eserini, Nükhet Sirman ile birlikte Türkçeye çevirdiniz. Germaine Tillion’u seçmenizin özel bir nedeni var mıydı? n Germaine Tillion, yirminci yüzyıl başının önemli antropoloji/etnoloji hocalarından Marcel Mausse’un öğrencisiydi. Tıpkı, Claude LeviStrauss gibi. İkisi de parlak öğrencilerdi. LeviStrauss mezun olduktan sonra Brezilya’ya gitti, alan araştırmasını orada yaptı. Oradaki gözlemleri antropoloji dünyasına damgasını vuran “eski toplumlarda dışardan evlenme kuralları geçerlidir” saptamasını getirdi. Oysa aynı dönemde, saha araştırması için Afrika’ya, Tuareglerin bölgesine giden Germaine, bambaşka saptamalar yapmıştı. Akdeniz’i, Kuzey Afrika’yı, Hindistan’a kadar uzanan bir geniş yöreyi, kendi deyisiyle “eski dünya”yı kapsayan bu coğrafyada, antropolojinin kuralları farklıydı. Burada “dışardan değil içerden” evlenme esastı. Kadınların bedenleri, kimlikleri, namusları üzerinde aile tarafından çok sıkı denetimler uygulanıyordu ve o düzen bugün hâlâ devam ediyor. Adına gelenek diyelim, töre diyelim, ne dersek diyelim, yüzyıllardır süren ama bir türlü değişmeyen bu düzen, bizim coğrafyamızda, kadınların erkek egemenliğinin esas ezilenleri olmasını da belirliyor. Bu sistemin temellerini, tarihini açıkladığı için ben, Germaine’in antropolojisini, Claude Strauss’a yeğlerim. Ama Germaine kadın olduğu, son kertede kadınların haklarını savunduğu için antropolojide, dünya çapında hak ettiği yere hiçbir zaman ulaşamadı. n Kitapta Ortadoğu’daki güncel meseleleri irdelediğiniz yazılarınıza da yer verdiniz. Özellikle 20102013 arasında internet gazeteciliği yapan Kazete’de bu konuları işlediniz. “KADIN HAREKETİ, DOĞRUSAL DEĞİL, DÖNGÜSEL GELİŞİYOR” n Kazete’de yazdığım kısa yazılarda, güncel gelişmeleri izlemeye çalışmıştım. Bu yazılardan birkaçı, Tunus ile ilgilidir. Orada Bin Ali’nin istifasına yol açan eylemleri başlatan gençlere baktım, onları izledim ve bugün hâlâ, Magrip ülkelerine demokrasi gelecekse bunun yolunu Tunus’un açacağını düşünüyorum. O tarihi çok yakından bilmediğim için Burgiba’nin rolünü değerlendirmek zor. O Atatürk’ü model almış, laiklik gibi birkaç ciddi adım atmış ama hayatını bir diktatör olarak bitirmiş bir liderdi. Sonrası daha kötü bir diktatörlük oldu. Ama bugün Tunus hem canlı sivil toplum örgütleriyle ki burada kadın örgütleri önemli bir yer tutuyor hem ciddi demokrasi adımlarıyla, anayasa değişikliği ve seçimleriyle, gelecek için bir ufuk açıyor. Bizim gibi gözünü hep Kıta Avrupası’na çevirmiş bir toplum için bence Tunus deneyimi yakından izlenmelidir. n Kitapta, içinde yer aldığınız Türkiye’deki kadın örgütlerinin öyküsü de anlatılıyor. Örneğin, 1990’da beş kadın bir araya gelerek akademiye, araştırmacılara ve kadın hareketine bilgi akışı sağlamak amacıyla kurduğunuz Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı. Bu kitapta, vakfın kütüphane binasının açılışında yaptığınız konuşmanın metni de var. Orada kadınların ortak belleklerini, yani tarihlerini korumanın öneminden bahsediyorsunuz. Bu bilgi ve belge akışının sağlanması konusunda okurlara bir şey söylemek istersiniz sanırım. n Söyleşinin başında kadın tarihinin unutturulmak istendiğinden söz etmiştim. Bunun temel yolu da kadınların tarihe bıraktığı belgelerin kaybolması, kaybettirilmesidir. Kadın hareketinin varlığını koruması, bu belgeleri hep hatırda tutmaktan geçer. Hep söylerim, kadın hareketi, doğrusal değil, döngüsel gelişen bir harekettir. Anneanneler bir mücadele başlatır ve kazanımlar elde eder. Kızlarının kuşağı, dava kazanılmıştır zanneder ve kadın mücadelesinden uzaklaşır. Bu arada belgeler de yok olmaya başlar. Sonra, üçüncü kuşak, torunların kuşağı gelir ve aslında, çok az şeyin kazanıldığını, mücadeleye sıfırdan başlamak gerektiğini fark eder. Ama o zaman ilk ihtiyaç duyulan şey de hareketin kaybolmuş belgelerini yeniden bulmak, yeniden tartışmaktır. Bu nedenle kütüphanenin kurucularından biri olarak bütün kadınlara seslenmek isterim: Size ne kadar önemsiz, ailevi görünürse görünsün, elinizde bulunan, annelere, anneannelere, teyzelere ait bütün belgeleri arşivleyin ve tercihen İstanbul’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin arşivine aktarın... n Feminizmi Düşünmek / Şirin Tekeli / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 520 s. *Prof. Dr. Serpil Çakır, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi. KItap 179 Mart 2017 “Son zamanlarda çok rastlanan,‘Türkiye’de mimarlık var mı ki?’ söylemine karşı, varlığın kanıtlanması ve belgeleme bakımından ciddi yer tutacak bir kitap...” YENİ KİTAP Doğan Hasol, ülkemiz mimarlığının 100 yıllık değişim ve gelişim sürecini, 150’ye yakın mimarın birçoğu ödüllü 190 yapısıyla örnekliyor; akımlara ve dönemlere ayırarak kronolojik sırayla ortaya koyuyor... TÜM SEÇKİN KİTAP SATIŞ NOKTALARINDA Doğan Hasol Editör: Özgün Forta Kapak Tasarımı: Utku Lomlu, Lom Creative 312 sayfa, 16x23 cm, karton kapak www.yemyayin.com facebook.com/YEM Yayın Genel Dağıtım: Online sipariş: twitter.com/YEMYayın YEM Kitabevi www.yemkitabevi.com