22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

RYU MURaKAMI’DEN “GECENİN DİBİ” Korkunun tekinsiz güzelliği Roman boyunca birey üzerinden toplumu anlatan Ryu Murakami, bu kez toplum üzerinden bireyi anlatarak can çekişen, kendi fanuslarında yaşayan bir toplumun insanlarıyla, okuduklarından çok da farklı olmayan okurları yüz yüze getiriyor. Neresinden bakılırsa bakılsın “Gecenin Dibi”, korkunun içindeki tekinsiz güzelliği anlatan, vaat ettiği her şeyi gerçekleştiren bir okuma deneyimi sunuyor. alİcan saygı ortanca J apon edebiyatında spekülatif kurgu denince akla sayılı isim geliyor, tesadüf o ki bu isimlerden ikisi aynı soyadına sahip: Murakami. Büyülü gerçekçi ve fantezi tarzında yazan Haruki Murakami daha çok tanınmasına rağmen; sert üslubu, rahatsız edici hikâyeleriyle ön plana çıkan Ryu Murakami de azımsanmayacak bir kariyere sahip. Roman ve öykü başta olmak üzere, içerisinde makale derlemelerinin, denemelerin, mektupların ve resimli kitapların bulunduğu onlarca kitap yazan, üzerine de beş sinema filmi çeken ve senaristlik yapan Ryu Murakami, kendi dilinin ve kültürünün asla boyun eğmeyen, hararetle tartışan, tabiri yerindeyse asi çocuklarından biri. Üslupları farklı olmasına rağmen iki Murakami de Japonya’da ödüllere değer görülmüş ve her iki yazar da yer yer benzer konuları ele alıyor. Bunların en önemlisi, modern hayatta kendine yer bulmaya çalışan Japonlar; kısacası mensubu oldukları milletin kimlik arayışı/kavgası. Bunu yaparken iki yazar da Batı ile dirsek temasında bulunan şehir anlatılarını tercih ediyor. İki yazarın arasında bir ayrım yapmak gerekirse Haruki Murakami daha şiirsel ve edebi üslubuyla ortaya çıkıyor Ryu Murakami ise dehşetli ve karnavalesk kurgularıyla kendini gösteriyor. Murakami’nin Gecenin Dibi adlı romanı ise yazarın sahip olduğu tüm şöhretin nedenini göstermekle kalmayan, âdeta yaşatan, okuru bu anlamda görsel imgelere boğan bir eser. Dünyaca üne kavuştuğu diğer kitaplarında olduğu gibi Murakami bu kitabında da yabancı olmanın, toplumdan dışlanmanın, amaçsızlığın, yozlaşmanın, Batı ve Japonya arasındaki sonu gelmez ikilemin izlerini sürüyor. Tüm bunları yaparken kalemini sivriltmekten de kesinlikle imtina etmiyor. Aslında Türkçede daha önce Yok Yere ismiyle Doğan Kitap tarafından yayımlanan Gecenin Dibi, tüm bu kavramlara karşı Murakami’nin topluma tuttuğu bir ayna. Bu kitabın çevirisi de bir önceki edisyonda olduğu gibi Hüseyin Can Erkin’e ait. Açıkçası kitabın şimdiki ismi, atmosfer ve karakterler göz önünde bulundurulduğunda, eski ismine göre ruhuna daha uygun. TOKYO’YU BİR BÜTÜN YAPAN BU KARMAŞA Kitabın ana karakteri Kenci, yirmi yaşında bir turist rehberi ama geceleri ortaya çıkıyor. Tokyo’nun gece hayatını, barlarını, striptiz kulüplerini, genelevlerini görüp, buralarda vakit geçirmek isteyen ziyaretçileri gezdirerek hayatını kazanıyor ve tabii ki bunları yasadışı yollardan yapıyor. Yılın Ryu Murakami’nin “Gecenin Dibi” adlı romanı, dehşetli ve karnavalesk kurgusuyla kendini gösteriyor. son günlerine doğru beklenmedik bir Amerikalı çıkıveriyor ortaya: Frank. Hemen hemen eşzamanlı olarak liseli bir genç kız vahşice katlediliyor. Cinayetin usulü pek de Japon işi değil. İşte bu çatışmalar, karmaşalar ve düğümler arasında Kenci ile Frank’in Tokyo gecelerine doğru gezisi başlıyor. Aslında iki gecelik bir gezi bu. Bu iki gece içerisinde İkinci Dünya Savaşı boyunca çarpışmış iki milletten iki karakterin çatışmasını izliyoruz. Biri anlatıyor, diğeri dinliyor. Biri saldırıyor, öteki alttan alıyor. Murakami’nin eserlerinde doğrudan gösterilmese de Amerika ve Japonya mukayeseleri pek de derinlerde saklanmıyor. Nagasaki’ye atom bombası atıldıktan yedi sene sonra o topraklarda doğan, fiziksel olarak o radyasyonla yoğrulan, zihinsel anlamda ise nefreti sürekli içinde hisseden Murakami’nin, romanlarında bu çatışmadan esinlenerek kurgular yaratması fazlasıyla doğal. Ama görünen o ki Murakami’nin tek derdi Amerika’yla değil; Japonya insanlarını bu anlamda daha çok sorguluyor. Frank ve Kenci’nin, Tokyo seks endüstrisini derinlemesine incelediği bölümlerde bunu rahatça görüyoruz. Cinsel tatmin ya da meraktan Tokyo gecelerinde kaybolan turistleri her zaman toplumdan dışlanmış, kendini yalnız hisseden, cinsel değil ama duygusal partner arayan seks işçileri karşılıyor. Tokyo’nun arka sokakları bildiğimiz gibi değil. Dünyayı çizgi filmleriyle, mangalarıyla ve her şeyden öte teknolojik gelişmeleriyle sarsan böylesi bir ülkenin neredeyse tüm safrası orada atılıyor. Kendini kanıtlamaya çalışan konsomatrisler, ergen yaştaki fahişeler, ailesinden istediği ilgiyi göremediğinden hayat kadınlarının ilgisini çekmeye çalışan orta yaşlılar... Murakami’nin Japonyası’nı oluşturan karakterlerin hepsi sahnenin arkasındakiler, ismi unutulanlar, hakkı yenenler, baktığı şeyin dışından ötesini göremeyenler için gölgede kalanlar. Ama Frank için öyle değil. Konuşmasıyla, fiziğiyle, anlattığı tutarsız anıları ve Kenci’ye karşı olan tutumuyla kolay kolay unutulmayacak karakter Frank’in merak ettiği şey tam olarak ayın öteki yüzü, karanlık tarafı. Hatta romanın sonlarında da itiraf ettiği üzere en büyük isteği, Tokyo’yu bir bütün yapan bu karmaşaya şahit olmak. POSTMODERN KORKU/GERİLİM Kitabın anlatıcısı Kenci’nin, romanın ilk paragrafındaki sözlelerinden en azından kitabın sonuna kadar hayatta kalacağı çıkarımını yapmak mümkün çünkü kitap, Kenci’nin Frank’le nasıl tanıştığını anlatmasıyla başlıyor. Gerilimi artıran, tansiyonu yükselten de bu zaten. Kenci’nin, Frank gibi bir sosyopatın elinden kurtulacağını biliyoruz ama nasıl kurtulacağına, hayatta kalmak için neleri feda etmesi gerektiğine, nelere göz yumması gerektiğine dair en ufak bir fikrimiz yok. Frank’in tedirgin edici diyalogları ve tekinsiz davranışları sayesinde Murakami, okuru diken üstünde oturtmayı başarıyor ve bunu kitabın sonuna kadar hız kesmeden sürdürüyor. Okurun Kenci konusunda kafasının nispeten rahatlayabileceği kısımlar zaten Frank’in Tokyo gecelerine dehşet saçtığı, bir anlığına Kenci’yi unuttuğu yerler. Murakami’nin, konu şiddet olunca ne kadar ileri gidebildiğini, kitaptaki karakterlerle eşzamanlı olarak okuru da nasıl dehşete düşürmeyi başardığını, yürekleri ağıza getirdiğini görmek için yalnızca bu kısımları okumak bile yeterli olur. Alışkın olmayan bünyede ters etkiler yaratabilecek bu sahnelere eşlik eden diğer büyük bölüm ise Frank’in nasıl bu hale geldiğini gördüğümüz satırlar. İnanıp inanamamakta serbest olduğumuz ama inanmaktan başka çaremizin olmadığı bu kısımlar, Murakami’nin alametifarikalarından. Birey üzerinden toplumun izlerinin sürüldüğü romanda, ikisi arasındaki anlaşmazlıkta ortaya çıkabilecek sorunların ne denli dehşet verici olabileceğini hayal etmemizi ağlayan Murakami, postmodern korku/gerilimde çıtayı bambaşka yerlere taşıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Gecenin Dibi herkesin harcı değil. Şiddet, kan ve dehşet beklentisi içindekilerin fazlasıyla seveceği bir kitap olmaya şüphesiz ki aday. Neredeyse yirmi sayfa süren katliam sahneleri de cabası. Dozu yüksek şiddet sahnelerini midesi kaldıramayacak okurların ise bu romanla birlikte farklı ruh hallerine gireceği kesin. Kitabı sonuna kadar okuyabilecek cesareti gösteren okurları tokat gibi bir ödül bekliyor. Roman boyunca birey üzerinden toplumu anlatan Murakami, bu kez toplum üzerinden bireyi anlatarak can çekişen, kendi fanuslarında yaşayan bir toplumun insanlarıyla, okuduklarından çok da farklı olmayan okurları yüz yüze getiriyor. Neresinden bakılırsa bakılsın Gecenin Dibi, korkunun içindeki tekinsiz güzelliği anlatan, vaat ettiği her şeyi gerçekleştiren bir okuma deneyimi sunuyor. n Gecenin Dibi / Ryu Murakami / Çeviren: Hüseyin Can Erkin / Ot Kitap / 214 s. 14 30 Haziran 2016 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear