26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

‘Subret nedir biliyor musun?’ Hornby, beş yıl aradan sonra yayımlanan yeni romanı “Komik Kız”da, 1960’lardan bir başarı öyküsü anlatıyor. Bizi televizyonun renkli dünyasına sokuyor ve popüler kültürün nasıl gelişip yıldızlarını yarattığını örnekliyor. T elevizyonu 1923’te, John Logie Baird, Birleşik Krallık’ın Hastings kasabasında icat etmiş. İlk televizyon görüntüsü ise yine Baird tarafından 25 Mart 1925’te Londra’da Selfridge mağazasında yayınlanmış. Baird’le aynı dönemde Fransa, Almanya, ABD, Japonya ve SSCB’de de bilim adamlarının televizyon üzerinde çalıştığı, geliştirdiği belirtiliyor. 1930’ların başında televizyon elektronik eşya olarak satılmaya başlamış. 1950’lerde ABD’de ilk renkli televizyon satışa çıkmış. 1960’larda renkli televizyon, ABD’de geniş kitlelerce kullanılmaya başlanmış. Türkiye’de ilk yaygın televizyon yayını 31 Ocak 1968’de yapılmış. Evlerde yer alması ise 1970’leri buluyor. Dünya renkli televizyon izlerken biz uzun yıllar siyah beyaz görüntülerle yetindik. İlk renkli yayın 31 Aralık 1981’de yapılmış. Tamamen renkli yayına geçmek için 1 Temmuz 1984’ü beklememiz gerekmiş. Nick Hornby, beş yıl aradan sonra yayımlanan yeni romanı Komik Kız’da (Nisan 2016, Çev. Zeynep Baransel, Sel Yay.) 1960’lardan bir başarı öyküsü anlatıyor. Bunu anlatırken bizi, televizyonun renkli dünyasına sokuyor ve popüler kültürün nasıl gelişip yıldızlarını yarattığını örnekliyor. BRİTANYA POPÜLER KÜLTÜRÜ Yıl 1964. Barbara Parker “Blackpool Güzellik Kraliçesi” seçiliyor. Ama bu unvanı sadece beş dakika boyunca taşıyabiliyor. Çünkü güzellik kraliçesi olarak Blackpool’de yıl boyunca birçok etkinliğe katılması gerektiğini öğreniyor. Oysa onun amacı, bu taşra kentinden kurtulup Londra’ya gitmek ve hayranlıl duyduğu Lucille Ball gibi komedi yıldızı olmaktır. Babasının güzellik yarışmasına girmesini teşvik ederek Londra’ya gitmesini önlemeye çalıştığını anladığı anda da unvanını iade edip Londra yoluna düşüyor. Kadınların komedyen olması pek rastlanan bir şey değil. Hele bu kadın küçük bir kentte de olsa güzellik kraliçesi seçilecek kadar dikkat çeken bir güzelse. Üstelik Barbara’nın bir iki küçük ve de başarısız girişim dışında sahne deneyimi de yoktur. Ama cesurdur, kendine güvenmektedir. Barbara Londra’ya geldiğinde büyük bir mağazanın kozmetik bölümünde Nick Hornby, “Komik Kız”da Barbara’nın başarı öyküsünü anlatırken dayatılan muhafazakâr ahlakın nasıl adım adım yıkıldığını da örnekliyor. çalışmaya başlar. Barbara, dönemin televizyon yıldızlarından Sandra’ya çok benzemektedir. Orada “çapkın” erkeklerin dikkatini çeker ve bir gece bu erkeklerden biriyle gittiği yemekte talihi döner. Ajanlık yapan Brian Debenham, lokantada karşılaştığı Barbara’ya iş teklif eder. Brian’ın niyeti Barbara’yı bir çeşit konu mankeni olarak mağazaların tanıtım etkinliklerinde kullanmaktır. Konsmatrislik, hosteslik ya da şov kızlığı da yapabilir. Güzelliği sayesinde belki tiyatro oyunlarında, hatta televizyon dizilerinde “subret” olarak yer alabilecektir. “Subret”, Fransızca kökenli bir sözcük, Türkçeye de aynen geçmiş, artık pek kullanılmasa da sözlüklerde yer alıyor. “Subret, komedilerde hafif meşrep genç kadın ya da işveli hizmetçi rolüne çıkan kadın oyuncu” diye tanımlanıyor (bkz. TDK Türkçe Sözlük, 7. Baskı, 1983). Barbara inatçı ve kararlı bir kadındır. Konu mankeni olmayı da subretliği de kabul etmez. Hedefi insanları güldür mektir. Bir tiyatro oyununda, sinema filminde ya da televizyon programında komedyen olarak yer almak arzusundadır. 1911 New York doğumlu Lucille Ball, şov dünyasında kadın komedyen olarak ünlenmiş nadir örneklerdendir. Lucille Ball, 1929’da başladığı kariyerinde sinema, radyo ve tiyatroda birçok küçük rolde yer aldıktan sonra 1950’de televizyon kariyerine başlamış. 1951’de televizyon tarihinin en sevilen sitcom’larından “I Love Lucy” ile şöhrete ulaşmış. “The Lucy–Desi Comedy Hour”, “The Lucy Show”, “Here’s Lucy” ve “Life with Lucy” gibi kendi adını taşıyan ve uzun ömürlü birçok komedi programının yıldızı olmuş. 1960’larda televizyon yapımcılığına başlamış. “Görevimiz Tehlike”, “Uzay Yolu” gibi dizleri yapmış. Barbara’nın idol olarak Lucille Ball’ü seçmekle doğru davrandığı anlaşılıyor. Nick Hornby de kahramanı Barbara’ya, Lucille Ball’ünkine benzer bir kariyer kuruyor ve böylece televizyon şovları, dizileri ile Britanya’da popüler kültürün nasıl geliştiğini de öğrenmiş oluyoruz. NICK HORNBY’NİN EN KALIN ROMANI Barbara şanslı bir kadın. Daha ilk başvurusunda işe kabul edilmekle kalmıyor, başrolü de kapıyor. Bu, BBC’nin yarım saatlik ve bir defaya mahsus programlardan oluşan “Komedi Tiyatrosu” için yapılan bir bölüm. Yazarlar, Barbara’yı o kadar beğeniyor ki onun önerilerini de göz önüne alarak bölümün içeriğini de adını da Barbara’ya göre değiştiriyorlar. Barbara da “Sophie Straw” adını alarak bu programla tanınıyor. Sonra bu bölümden yola çıkarak bir televizyon dizisi yapılmaya karar veriliyor ve Sophie Straw bir komedi yıldızı oluyor. 1960’lar, kadının toplum içinde yer alması açısından zor yıllar. Bu durum, televizyon dünyasında da pek farklı değil. Birçok kural ve kalıp var. Kadının konumu da, rolü de ikinci derecede. Hemen her şey erkek üzerine kuruluyor. Dünyada yaşanan değişimin, kazanılan hakların, özgürlüklerin ise televizyon ekranına yansıması istenmiyor, engelleniyor. Televizyonda kadına yer olmadığı gibi işçilerin yaşamına, beyaz ırk dışından insanlara, farklı cinsel tercihlere de yer yok. Nick Hornby, Komik Kız’da Barbara’nın başarı öyküsünü anlatırken bu durumu da örnekliyor. Dayatılan muhafazakâr ahlakın nasıl adım adım yıkıldığını anlatıyor. 1960’ların sonunda Londra’da sahnelenen “Hair” müzikali bu değişimin simgesi gibi. Komik Kız, sanıyorum Nick Hornby’nin en kalın romanı. 395 sayfa. Bir kurgu eser yaratsa da somut gerçeklere dayanan bir eser yazdığı için olsa gerek romanda pek fazla heyecan ya da sürpriz yok. Popüler dünyada işler nasıl yürüyorsa öyle gelişiyor roman. İnce ayrıntıları önemsiyor, neredeyse bir belgesel yazıyor gibi zaman akışına önem veriyor. Öyle ki kahramanlarının biyografilerini, romanın yazıldığı 2014’te nerede, ne durumda olduklarını yazmayı da ihmal etmiyor. Popüler kültürün, bir zamanların yıldızlarını yıllar sonra nasıl “değerlendirdiği”ni de okuyoruz. Zaman zaman tekrara düşüyor gibi görünse de tempoyu hiç kaybetmiyor. Her zamanki gibi akıcı bir anlatımı var. n 10 28 Nisan 2016 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear