Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    
                
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                MÜREKKEBİ KURUMADAN  “Misafir”, Suriyeli göçmenleri yürekten bir insancıllıkla ağırlıyor  ‘mKaalybıinmvizadr’e  Can Yayınları’nın, alışılmış kitaplarından farklı olarak siyah cilt içinde, albüm formatında bastığı “Misafir”in fotoğrafları, Serdar Korucu’nun düş gücüyle geliştirdiği kısacık ama anlamlı metinlerle bütünleniyor.  MÜREKKEBİ KURUMADAN Kırmızı gelincikler... T oplumsal, kültürel ve siyasal konulardaki belgesel fotoğraf çalışmalarıyla tanıdığımız Kerem Yücel, “Misafir”in başındaki yazısında, ona umutlarını ve hayallerini anlatan Suriyeli sığınmacılar için duyumsadıklarını dile getirmiş: “Savaş büyük bir dalga ve önünde duran insanların hepsini ayırt etmeden yıkıp geçiyor. Dalgalar çekildiğinde bu cesur aileler kendilerini geçmişlerinden ve topraklarından uzak bir yerde buldular. Cesur diyorum çünkü her şeye rağmen yaşadıklarını bize anlatabilmek için objektif karşısına geçip dimdik durdular. Onlar adına geleceklerini yaratabilecek şansı ve desteği bulmalarını umut ediyorum. Bu kitap için yola çıkarken amacımız da hep buydu. Misafir olarak geldiler, üç günden sonra toplum olarak azıdişlerimizi onlara gösterdik. Umarım geri dönebildiklerinde bana hep o anlattıkları yemyeşil tarlalar üzerinde kırmızı gelincikleri görebilirler.” n  O güne kadar bir fotoğrafçı olarak Kerem Yücel’in Suriye’den  yaşındaki kızımın yazdığından belli değil mi başımıza gelenler? ‘Kalbimizde mayın var’.” Başka bir fotoğrafta, duvarları uçuk mavi bir evin içinde  kaçanlara “me  bir karıkoca. Kadın, duvardaki  safesi” otele döndüğünde  boy aynasına yansımış. Adam,  bitiyordu. Yağmur, çamur…  arka odada, kapı aralığından  ama sonrasında sıcak bir  görülüyor. Aynı evin içinde ayrı  kahve, sıcak bir duş ve otel  düşmüş gibi…  odası. Ondan istenen, hikâyeleri ve ya  Fotoğrafa eşlik eden metinde ağulu bir  şananları fotoğraflamasıydı. Ama o gün  alaycılık: “İki oğlumuz da Suriye’de üni  çamurun içinde çuvalın üzerine üç koliyi  versiteyi kazanmak için çok uğraştı. Biri  koymuş çekmeye çalışan on yaşlarında  makine, diğeri uçak mühendisi olacaktı.  bir çocuk görür. Bu çocuk ne dil biliyor,  Savaş nedeniyle okullarını bıraktılar. Şimdi  ne de kendini ifade edebiliyordur. Yücel, gündüzleri AVM’de çalışıyorlar. Geceleri  fotoğraf makinesini bırakıp kolilerden iki ise üniversitedeler. Eğitim için değil. Te  sini yüklenir. Çocukla birlikte sığındıkları  mizlik yapıyorlar.”  eve kadar çamur içinde uzunca bir yolu  Albümdeki onlarca fotoğrafa göz gez  yürür. Bir ev bile denemeyecek kerpiçten dirirken, Susan Sontag’ın bir sözü geliyor  binanın kömürlüğünde bekleyen insanla aklıma, “Fotoğraf yalnızca bir imge, yal  rın yanına varırlar…  nızca gerçeğin bir yorumu değildir; aynı  Dağ gibi bir adam yardım paketini gö  zamanda bir izdir, bir ayak izi ya da ölüm  rünce ağlamamak için kendini zor tutar.  maskı gibi gerçek olandan dolaysızca  Yücel, o gün, fotoğrafçılığının otel odasına çekip alınmış bir şeydir.”  dönünce bitmediğini anlar. Fotoğrafçılığı,  Sontag, bu tanımı, sanki bu fotoğrafları  Suriyeli sığınmacıların her biri ona umut gördükten sonra yapmış duygusuna kapı  ları ve hayallerini anlatıncaya kadar, onun lıyorum. Ne ki Yeni Dalga’nın ustalarından  kim olduğunu, nereden geldiğini ve onlar JeanLuc Godard’ın iki sözcükten ibaret  dan ne alıp ne verebileceğini öğreninceye tanımını anımsamadan da edemiyorum:  kadar bitmeyecektir…  “Fotoğraf hakikattir.”  Elimdeki kitabın başlangıç serüvenini,  Belge fotoğrafçılığının büyük ustası  bu albümdeki görüntüleri bize ulaştıran  CartierBresson, “Fotoğrafçılar, sürekli  Kerem Yücel’in anlatımıyla aktarmaya  olarak yok olan ve bir kez yok oldular mı  çalıştım.  yeryüzünde hiçbir gücün bir daha geri ge  Can Yayınları’nın, alışılmış kitapların  tiremeyeceği şeylerle uğraşırlar” demişti.  dan farklı olarak siyah cilt içinde, albüm  Kerem Yücel’in saptadığı bu an’lar da  formatında bastığı “Misafir”in fotoğrafları, daha şimdiden yok olup gitti, onları hiçbir  Serdar Korucu’nun düş gücüyle geliştir  güç bir daha getiremeyecek. Bu fotoğraf  diği kısacık ama anlamlı metinlerle bütün lardaki insanlar belki yurtlarına, evlerine  leniyor.  Sayfaları çevirirken  yerdeki kilime oturmuş,  çantasının sapını tutmuş,  başörtülü bir Suriyeli  kadını görüntüleyen fo  toğrafta duruyorum. Ar  kasındaki çıplak duvarda  Suriye bayrağı, Arapça  ve Türkçe sözcükler,  kocaman bir “AH” ve  çocuksu çiçekler ve bir  güneş…  Korucu, fotoğrafın  yanına düştüğü metinde,  kadını dillendirmiş: “Bir  insan hayatında kaç ce “İki oğlumuz da Suriye’de üniversiteyi kazanmak için set görür? Biz çok gör çok uğraştı. Biri makine, diğeri uçak mühendisi olacak  dük, çok fazla. Hepimizi tı. Savaş nedeniyle okullarını bıraktılar. Şimdi gündüzle  etkiledi yaşadıklarımız. ri AVM’de çalışıyorlar. Geceleri ise üniversitedeler. Eği  Çocuklarımızı da. On  tim için değil. Temizlik yapıyorlar.”  ‘Misafir olan bizdik’ S on yıllarda göçler ve soykırımlar tarihi üstüne araştırmalar yapan gazeteci, yazar Serdar Korucu, “Misafir”deki fotoğraflara metinler düşürmekle kalmamış, albümün bitimine Zweig’dan, Primo Levi’den, Nizar Kabbani’den yazınsal alıntılarla beslenen bir yazı da yazmış. Suriye’de bugün yaşananların geçmişine de bilgilendirici göndermeler yapan Korucu, “Misafir” için yaptıkları çalışmayı yalın bir dille anlatıyor: “Türkiye’deki Suriyeliler hayat hikâyelerini derlemeye çalıştığımız bu kitapta; ırk, renk, din, siyasal görüş farkı gözetmeden Hayata Destek Derneği’nin yardım ettiği tüm bu kesimlerin yer almasına uğraştık. (…) Hayata Destek Derneği’nin el uzattığı, Hatay’dan Batman’a, Diyarbakır’dan Urfa’ya uzanan hatta her kesimden Suriyeli aileye ulaştık. Güvenlik kaygılarıyla nedeniyle bazısı objektif karşısına geçmek istemedi, bazısı ses kayıt cihazının açılmasına bile karşı çıktı ama hepsi kapılarını bize açtı. Açılan, evleriyle birlikte hayatlarıydı da. Bu kez konuk edilen, ‘misafir’ olansa bizdik. (…) Yeni evlerinin dört bir yanına ülkelerinden getirdikleri misafirperverlik sinmişti. Bizi, içeri adım atar atmaz ikram ettikleri kahveleri ve gülümseyen yüzleriyle ağırladılar. Sadece salonda da sürmedi sohbetimiz. Samimiyetiyle gönüllerini fetheden Kerem Yücel, objektifi ile onların en özel alanlarını yansıtmayı başardı. Bazen önümüze Suriye’den kaçarken taşınan çuvallar, bavullar geldi, bazense yatak odasındaki gelinlik damatlık ya da fotoğraflar gösterildi. Ve tüm bu süreç onları çok daha derinden etkileyen Suriye’deki çatışma haberleri gelmeye devam ederken yaşandı…” n geri dönecekler, belki bizim topraklarımızda ya da başka ülkelerde hayatlarını, umutlarını, hayallerini sürdürecekler. Ama Yücel’in belirlediği anlar, üst üste, yan yana gelerek tanık olduğumuz bu insanlık faciasının öyküsünü anlatmayı sürdürecek. Yalnızca Suriyelilerin savaştan kaçıp ülkemize sığınmalarına mı, aslında Doğu’nun savaşlarından, yoksulluklarından, baskılarından kaçan insanların Batı’ya göçüne yıllardır tanıklık ediyoruz. Kimileri bu büyük göçün sırtından acımasızca para kazanma yolunu tutuyor. Pek çokları mahallelerinde, sokaklarında dolaşan sığınmacılardan tedirgin oluyor, kimisi açıktan açığa dile ya da eyleme getiriyor bunu, kimisi de gizliden gizliye besliyor bu duyguyu. Bazı ülkelerde, Doğu’dan gelen göç dalgası karşısında hoşgörüsüzlükler, acımasızlıklar, milliyetçilik ve ırkçılık gemi azıya alıyor. Benbenci politikacılar, sığınmacıların yaşadığı umarsızlığı kendi çıkarlarına yem ediyorlar… “Misafir” kitabının en çarpıcı özelliği ise tıpkı adında saklanan ince duyarlık gibi çağımızın bu büyük yıkımına tüm vicdansızlıklardan arınmış bir insancıllıkla yaklaşması. n  6 21 Nisan 2016  KItap   
            
    
