Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mıguel Angel Asturıas altı yapıtıyla Yordam Kitap’ın Edebiyat Dizisi’nde Yaşar Kemal’in ‘yakın akrabası’ Miguel Angel Asturias’ın 1940’larda “Sayın Başkan”la başlayan, “Mısır İnsanları”yla süren, 1950’lerde kaleme aldığı “Muz Üçlemesi”yle doruğuna varan romancılığının harcında, 1930’ların başında gittiği Paris’te, Sorbonne Üniversitesi’nde Maya kültürleri uzmanı Georges Raynaud’nun tilmizi olmasının da André Breton’un etkisiyle gerçeküstücülüğe yönelmesinin de payı vardır kuşkusuz. Z amanla bazı yazarların modası geçer, kimileri edebiyatın moda âleminde okurun gözdesi oluverir ya da uzun bir zaman aralığının ardından yeniden keşfedilir. Bir de unutulan yazarlar vardır. Sanki tüm yapıtlarını sırtlanıp ortadan kaybolmuşlardır. Uzun süre ortalıkta görünmezler. Oysa eskimiş falan değildirler; eskimek şöyle dursun, yapıtları günümüzde yepyeni bir dirimsellik kazanmıştır. Son yıllarda, sözünü ettiğimiz unutulan yazarların başında 1967 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Miguel Angel Asturias geliyordu. Neyse ki Marksist literatür alanındaki titiz yayınlarıyla tanıdığımız Yordam Kitap, yeni edebiyat dizisini hazırlarken bu “unutuluş”a son verdi ve Asturias’ın altı yapıtını, Savaş Çekiç’in albenili kapak tasarımlarıyla birbiri ardı sıra yayımladı. Bu kitapların hem özleyenlerini Asturias’la yeniden buluşturacağını, hem de genç okur kuşağını bu büyük yazarla tanıştıracağını umut ediyorum. Asturias, benim gözümde, ülkesinin masal ve söylencelerini özümseyip yaşadığı toplumun bağrından çağdaş romanlar yaratmasıyla Yaşar Kemal’in “yakın akrabası” olmuştur hep. 1940’larda “Sayın Başkan”la başlayan, “Mısır İnsanları”yla süren, 1950’lerde kaleme aldığı “Muz Üçlemesi”yle doruğuna varan romancılığının harcında, 1930’ların başında gittiği Paris’te, Sorbonne Üniversitesi’nde Maya kültürleri uzmanı Georges Raynaud’nun tilmizi olmasının da André Breton’un etkisiyle gerçeküstücülüğe yönelmesinin de payı vardır kuşkusuz. BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK “Küçük bir köyde yaşayan bir yerli ya da melez, kocaman bir kayanın bir insana ya da deve ya da bir bulutun bir taşa dönüştüğünü gördüğünü anlatabilir size. Bu söylediği elle tutulur bir gerçeklik değilse de, doğaüstü güçleri nasıl kavradığını gösterir. O yüzden, buna edebi bir ad vermem gerekirse ‘büyülü gerçekçilik’ diyebilirim” diyen Asturias’ın, özellikle “Sayın Başkan” adlı romanıyla Latin Amerika edebiyatında büyülü gerçekçiliğin kurucularından olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz, özellikle “Pedro Paramo” adlı romanıyla Juan Rulfo’yla birlikte. Gabriel García Márquez, “Yüz Yıllık Yalnızlık”ında, Asturias ve Rulfo’nun açtığı yoldan yürümüştür. Yıllarca Avrupa’da sürgün hayatı yaşamak zorunda kalan Asturias, Paris’ten Guatemala’ya taşıdığı gerçeküstücülüğü, Latin Amerika büyülü gerçekçiliğinin kalıbında eritmiştir. GUATEMALA EFSANELERİ “Guatemala Efsaneleri” (Leyendas de Guatemalahas, 1930), Kolomböncesi döneme, İspanyolların Güney Amerika’yı istilasından önceye tarihlenen Maya söylencelerinin şiirsel bir dille yeniden kaleme alındığı bir “ulusal kimlik” arayışıdır. Asturias’ın bu kitabını Türkçeye ilk kez, masalları, gölge oyunlarını, destanları kapsayan araştırmalarıyla halkbilime yadsınmaz katkılarda bulunmuş olan, edebiyat hocam Tahir Alangu’nun daha 1967’de çevirmiş olması bir rastlantı değildir kuşkusuz. Ne ki “Guatemala Efsaneleri”ni salt söylencelerin yeniden yazılışıyla sınırlı bir yapıt olarak nitelemek doğru olmaz. Evet, bir “ulusal kimlik” arayışıdır aynı zamanda ama okur, Asturias’ın bu kitaptaki dokuz öyküsünde zaman ve mekândan arınmış bir güzellikler ve gizler tufanının içinde bulur kendini. SAYIN BAŞKAN Dilimize çağdaş öykücülüğümüzün en özgün yazarlarından Zeyyat Selimoğlu’nun kazandırdığı “Sayın Başkan” (El Señor Presidente), 1933’te tamamlanmış olmasına karşın ancak 1946’da o da Asturias’ın ülkesinde değil Meksika’da yayımlanabilmiştir. Bunun nedeni de, Guatemala diktatörü Manuel Estrada Cabrera’dan yola çıkılarak yazılmış ağır bir diktatör yergisi olmasıdır. Bu diktatör, Asturias’ın deyişiyle “Loşluğu seven, ortalarda görünmeyen bir diktatördür. Halk onu hiç görmez ama aynı doğa güçleri gibi onun acımasız varlığını her zaman üzerinde hisseder”. Bu nitelik, kuşkusuz, onu gözle görülmeyen, elle tutulmayan ama hikâyenin her satırında dayanılmaz varlığını duyumsatan bir “roman karakteri” kılar. Asturias’ın sürgünde kaleme aldığı “Sayın Başkan”, bir zamanlar Latin Amerika ülkelerinde sık sık boy gösteren asker ya da sivil tüm diktatörlere yönelik bir yergi olarak da okunabilir. Ama dilerseniz, Latin Amerika’yla da sınırlı kalmayıp, dünyanın pek çok yerinde yönetimi ve yetkileri tek elde toplama, tek adam olma heveslisi tüm başkanlara yöneltilmiş bir eleştiri olarak da okuyabilirsiniz “Sayın Başkan”ı. MUZ ÜÇLEMESİ “Kasırga” (Viento fuerte, 1950), “Yeşil Papa” (El papa verde, 1954) ve “Gözleri Açık Gidenler”den (Los ojos de los enterrados, 1960) oluşan ünlü “Muz Üçlemesi”nde, ana izlek, Yerlilerin muz plantasyonlarında uğradıkları sömürüdür. Asturias, Orta Amerika ve Güney Amerika ülkelerinin iç politikasını da yakından denetleyen Amerikan meyve şirketi United Fruits’un sömürüsünü ve işçilerin bu sömürüye başkaldırışını, Maya söylencelerinden yola çıkarak masalla gerçeği ayırt edilmez kılarak anlatır. “Kasırga”nın Leyla Gürsel’in, “Yeşil Papa”nın Cemal Süreya’nın, “Gözleri Açık Gidenler”in de Erdoğan Tokatlı’nın güzel ve özenli Türkçeleriyle dilimise kazandı rılmış olmaları da günümüz okuru açısından bir talihtir. GUATEMALA’DA HAFTA TATİLİ “Guatemala’da Hafta Tatili” (Weekend en Guatemala, 1956), Tahir Alangu’nun incelemesinde de belirttiği gibi, Asturias’ın büyük romancılığını belki de bir yana bırakarak olanca çıplaklığıyla nerdeyse bir röportaj gerçekçiliğine yöneldiği öykülerden oluşur: “Komünizmle Mücadele Dernekleri, mezarları kendilerine kazdırılarak öldürülen sendikalı işçiler, halkı kırıp geçiren paralı satılmış askerler, silahsız insanların inatçı direnişleri, iftira kampanyaları, kitle halinde tevkifler, sorgusuz sualsiz gruplar halinde kurşuna dizmeler...” MISIR İNSANLARI Bir de Asturias’ın 1949’da yayımlanan “Mısır İnsanları” (Hombres de maiz) adlı romanı var tabii. Bazı edebiyat eleştirmenlerince Asturias’ın başyapıtı olarak nitelenen “Mısır İnsanları”nda, Mayaların insanın “kutsal mısır”dan yaratıldığına değgin inancını yansıtan söylence, çağdaş romanın imbiğinden geçirilir. Geleneksel Yerli kültürünün modern teknolojinin baskısıyla karşılaştığında geçirdiği acı deneyler, gerçek ve düşten dokunmuş bir üslupla dile getirilir. Yıllardır kimselerin el atmadığı Asturias’ın altı romanını basmakla önemli bir yayımcılık duyarlığı gösteren Yordam Kitap’ın, “Mısır İnsanları”nı da dilimize kazandırmasını dilerim. n M Ü RE K K EBİ KURUMADAN Düşlerin öcüsü “G uatemala Efsaneleri”, Asturias’ın ilk yapıtı. Maya uygarlığının söylencelerini sözlü gelenekten alıp şiirsel bir anlatıya dökmüş. Sonraki yapıtlarının anahtarı belki de bu ilk kitabında saklı. O yüzden, “Guatemala Efsaneleri”nden birkaç söz aktarayım dedim. “...Düşlerin öcüsü, gözlerimizin önüne koskoca bir şehir seriyor. Bu, açık ve iyice belirli; bu hayaller hepimizin içinde vardır. Brezel de San Mas’taki, evcikleri alacalı benekli o şehirden yüz kat daha büyük bu hayal şehri. Yüksek bir yapının katları gibi üst üste, toprak altındaki eski sitelerden kurulu bir şehir bu. Bir kat, ötekinin üstünde. Bir şehir öbürünün sırtında. Eski gravürlerle dolu bir kitap sanki. Taşlarla ciltlenmiş. Yaprakları Kızılderili altınından, İspanyol parşömeni ve cumhuriyet kâğıdından. İçinde bir ölüler evinin donmuş, kaskatı figürlerinin kilitlendiği bir sandık, kuyuların altını ve ay ışığının ak pak saçlarının hazinesi, gümüş çemberler içine alınmış. Bu kat kat şehrin içinde eski kasabalar, olduğu gibi, hiç bozulmamış duruyor. Hayal varlıkları, merdivenleri iz bırakmadan çıkıyorlar. Kapıdan kapıya yüzyıllar değişiyor. Pencerelerin ışığında gölgeler göz kırpışıyor. Hayaletler, sonsuzluğun sözcükleridir. Düşlerin cini hikâyelerin ipliğini durmadan eğiriyor...” n 8 1 Aralık 2016 KItap