05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Alice Munro öykülerinde yeni gezinti Kıta Amerikası, tepeden tırnağa, aşağıdan yukarıya öykü sanatının şimdiki anası sanki. Bu bağlamda Can Yayınevi, Kanadalı Alice Munro’dan da son dört yıl içinde beş öykü kitabı yayımladı. eş kitapla Munro, artık öykü dünyamızın içlek adları arasında: Cem Alpan çevirileriyle Bazı Kadınlar ([B] 2011), Çocuklar Kalıyor ([Ç] 2012), Roza Hakmen çevirileriyle Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik ([N] 2013), Firar ([F] 2014), Seçkin Selvi çevirisiyle Sevgili Hayat ([S] 2014)… Bu nedenle Alice Munro yeni bir değerlendirmeyi hak ediyor doğrusu. Yuvarlamayla toplam bin sekiz yüz sayfaya yayılan elli öykü… Daha önce ortalama kırk sayfayı aştığını yazmıştım öykülerin. Ama son yayımlananlar, sayıyı düşürdü bir ölçüde ama kırk değilse de otuz beş sayfayı aşıyor yine de öykü ortalaması. Bir karşılaştırma olsun diye söyleyeyim, geçen ay üzerinde durduğum ABD öykücülüğünün önemli adı Raymond Carver verimi dört kitaptaki yaklaşık sekiz yüz sayfaya yayılmış, yuvarlamayla altmış öykü dikkate alındığında Munro ortalamasına göre bunun yarısı kadar Carver’ınkiler. Munro’nun öyküleri, pek çok yazarın öyküsüyle karşılaştırıldığında bunların yanında daha uzunmuş gibi görünse de kendisini “uzun öykü” değil “kısa öykü” olarak algılatmayı başarıyor yine de… O halde yazarın bu öykülerde neyi, nasıl başardığının üzerinde durmakta yarar var… “KENDİ BAŞININ ÇARESİNE BAKMAYA ÇALIŞAN TÜM KADINLAR…” Yazar, “kendi başının çaresine bakmaya çalışan kadın” olgusuna (B, 205) “Bazı Kadınlar” başlıklı öyküsünde değiniyor. Bu çerçevede Munro öykülerinde kadın karakterler hem özel hem de özgül yere sahip. Bu tutum, yazarı bir ölçüde belki “kadın yazar” kavrayışıyla buluşturuyor ama iş burada bitmiyor. Onlara yer verdiği geniş yelpazede, yalnız kendi koşulları çerçevesinde yol almıyor kadınlar, yanı sıra acımasız yaşam karşısında kendi kurallarını koymaktan, hatta yer yer dayatmaktan da kaçınmıyorlar… Kadınlar, koşullarıyla kurallarını kendilerinin belirleyip yapılandırdığı, kendi değerleriyle temellendirdiği bir yaşam kurmak için didiniyor. Aşk arayışlarını da S A Y F A 1 8 n 2 0 uyandıran, bunun yanında farklı tatlar salan, heyecanlı bir yolculuğa dönüşüyor okunurken. Öykülerinde okuru şaşırtmayı sürdürürken bunu her kezinde gösterebiliyor yazar. Öykülerini bunca uzun yazıp yine de kısa öykü halinde okutabilmesindeki başarı burada yatıyor işte. Bu kıpır kıpır öykü, her an değişebilirlikle, şaşırtmacayla karşılaşılacağı duygusu uyandırıyor çünkü okurda. Böylelikle bir dizi etkimenin de önünü açmış oluyor aynı zamanda yazar. Bu arada Munro’nun, yaşanan sıkıntılara karşın, öykülerini iyimserlikle örüntülemekten bir an olsun geri durmadığını da ekleyeyim. TEK ÖYKÜDEN ÇOKLU ÖYKÜYE, ÇOKLU ÖYKÜDEN TEK ÖYKÜYE… Alice Munro, on yıllar öncesinin uzamlarını öykü evrenine taşımakta sakınca görmediği gibi hemen hemen aynı coğrafyalarda gezinmekten de kaçınmıyor. Kanada’nın neredeyse aynı kentleri, yaklaşık yarım yüzyıllık zaman diliminde ileri geri kaymalar; döneme değgin yaşama kültürü, bunları destekleyen canlı, oldukça zengin ayrıntılar… Anlatı zamanını, süreçleri öyküye yayıp, dağıtmayı ustalıkla başarıyor yazar. Bu ise, anlatıya yıllanmış şarap tadı katıyor adeta. Böylece neredeyse yüz yıl öncesine dek uzanan bir artalan getiriyor yazar, öykü evrenlerine… Kurduğu evreni, bunlara sessizce ilişivermiş kişileriyle duygu ketleşmesine yol açan, dile getirilmemişlik nedeniyle suskun bir duyarlığın, içli bir hüznün baskınlaştığı öyküler kaleme alıyor Alice Munro. Öykü anlatıcıları, yaşadığı çatışmayı, değer karmaşasını, ahlaksal tutumla ilgili bir biçimde çökelti olarak kalmış tortuları çözümlemeye girişiyor kendi dünyasında. Bunu yaparken okur belleği de sarsılıyor tabii alabildiğine. Bu nedenle farklı kuşaklarla kavrayışlara uzanma, bunları yoğurma olanağı sağlıyor denebilir öyküler için. Bu doğrultuda aile üyeleri arasında yaşanan iç çatışmalardan da yararlanıyor yazar. Çünkü bu tür içsel gerilim, olanca yoğunluğu, derinliği ile yer buluyor anlatıda; bu yolla yazar kasabanın, kentin, taşranın insanı ütüleyip düzleyen, aile bireylerini gerilim altında tutan atmosferini, dogmacı yapısını bütün eziciliğiyle açığa çıkarıyor. Taşralılık bir safdillik, boş olmak biçiminde kendini gösteriyor aynı zamanda. Buna sıcak savaşlar sonrasında yaşanan soğuk savaş etkilerini eklemek de yerinde olacak, tıpkı Carver’da gözlendiğince. Öyküler okunurken ister istemez, okunaduran tek bir öykünün peşine takılmış anlatılar olarak alıyoruz bunları. Ama okuduğumuz tek bir öykü olduğuna göre, bunun nasıl pek çok öyküden oluştuğunu da görebiliyoruz ayrıca. Bir büyük yazar hüneri bu; bütün usta öykücülerde gözlendiğince. Bizim okurumuza tanıdık gelecek, duygudaşlık kurabileceği evrenler getiriyor sürekli Alice Munro. Onun için de bizden birini okuyormuş gibi rahatlıyor okur, hatta anılarını tazeliyormuş havası yaşıyor yer yer… Diyeceğim, iyi öyküler, bütün zamanlarda hak ediyor ilgiyi… Biz ne yaparsak yapalım, iyiler kalıyor… n K İ T A P S A Y I 1 3 3 1 B bu doğrultuda sürdürüyor, ekonomik özgürlüklerini buna eklemleyerek. “[H]ayatı açığa doğru sürüklen(en)” kadınlar ise (Ç, 244), Munro’nun neredeyse özel ilgi alanına giriyor. Zaten yazar, kadınların, “hep daha sahici bir hayat tarzına ihtiyaç duydu(ğunu)” (F, 43) vurguluyor. Öykü kadınları, bu tutumu tipik bir özellik olarak kuşanıyor neredeyse. Ancak kimileri, ötekilerin yansıttığı bu çizgiden sıyrılıp karakteristik anlamda entelektüel, ötesinde yazar veya Yunanca, Latince gibi klasik dillerle haşır neşir, sinema, tiyatro sanatlarıyla içlidışlı, bağımsız ruhta, ötesinde cinsel anlamda enikonu özgür, hem erkeğine hem kendi ailesine hem de partnerinin ailesine karşı alabildiğine mesafeli kadınlar olarak çıkıyor karşımıza. Üstelik kadınlar bu tutumu, “[e]ğer kadınsanız kendinizi bir şeye adamak sizi gülünç duruma düşürür,” (S, 135) biçiminde şekillenmiş bir topluma karşı sergiliyor… Babalar, kızlarını dövse de (örn.: N, 106; S, 314, 315 vb.), kocalar, karılarını “kemiklerini kırmak”la tehdit etse (F, 53), “karısını cezalandırmak, dövebilmek için Müslüman olmaya niyetlen(se)” bile (S, 119), erkekler, “bir kadından öbür türlü yardıma (da) ihtiya(ç)” duyar zorunlu olarak. (F, 88) Bu nedenle, Munro’nun öykülerindeki kadınlar, gizli bir erotizmi giyinmiş halde, bunu adeta tütsü gibi dolaştırarak gezinir öykülerde, en azından erkeklerin algısı kendini bu yönde ele verir. Munro’nun kadınları, çocukluklarıyla da önem taşıyor. Çünkü çocuklukta yaşanan ama derine itildiği için sonradan bellekte su yüzüne çıkarken kişiyi huzursuz eden anılar söz konusu; tamı tamına kavranamamış, yerli yerine oturtulamamış olgular diyelim… Yazar, kadınlara yönelirken neredeyse bir teşrih masasına alıp incelemeye girişiyor onları. Böylece hayatı sarmalayan pek çok şeye ille de A Ğ U S T O S 2 0 1 5 bir neden bulmamak gerektiğini, hayatın kendi kendine böyle de akarak yolunu bulabileceğini fısıldıyor kadınlara uzandığında söz… BOYU UZUN, TÜRÜ KISA OLAN ÖYKÜ KURABİLMEK… Alice Munro, öyküsünü kolayca kaleme getiriyormuş havasında görünmekle birlikte çok yönlü dengeleri dikkate alarak ilerliyor anlatısında. Okur ilgisini onlarca sayfa boyunca ayakta tutmayı da bu yolla başarıyor. Öykülerde anlatımcı tutumla anlamlandırıcı yaklaşım sıçramalar eşliğinde birbirine karılıyor. Bu çerçevede sözgelimi anımsamalar aktarılırken aradaki boşluklar, anlatıcının anlamlandırma, birleştirme yaklaşımıyla tamamlanıyor. Böylece öykü, bir biçimde okuru alabildiğine etkinleştiriyor. Anlatarak psikolojik atmosferi kuran yazar, öykü evrenine yaydığı anlamlandırma öbekleriyle de anlatısını alabildiğine genişletiyor bir bakıma. Başarısındaki giz üzerine nece durulsa yeri bu nedenle Munro’nun. Hiç değilse satır başlarıyla değinelim bunlara. Örneğin, öyküye yaydığı çok usta konuşma örgüleriyle öyküyü farklı mecralara taşıyan havalandırma koridorları açabiliyor yazar. Her biri geniş soluk gerektiren öykülerinde şaşırtmayı anlatısına yayıp içirirken açıklamak, anlatmak, sıralayıp ortaya koymak yerine, bunları ustaca örten, soyundurmak yerine inceliklerle giyindirmeyi yeğleyip bunu beceren, sonuçta öyküsüne sürekli farklı, yeni yaşam alanları kazandıran, öyküsel iç dinamo üreten bir yazar özelliği sergiliyor Munro. Şaşırtmaca duygusunu sobe oyunundaki ebe gibi öyküsünde gezindiriyor bu arada. Sonuçta öykü, pencerelerinde manzaranın her an değiştiği bir kompartımanda upuzun, ama hep merak C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear