05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater Kurt Vonnegut “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater”da cömertofobi illetine tutulmamış nadir zenginlerden birinin, “müthiş varlıklı Rosewater Vakfı’nın vârisi ve başkanı, gönüllü itfaiyeci, bilimkurgu hayranı” Eliot Rosewater’un öyküsünü anlatıyor. “Şampiyonların Kahvaltısı”nda ise ırkçılıktan çevre kirliliğine uzanan bir yelpazede “Amerikan Rüyası”nın ağır bir eleştirisini yapıyor. ünyanın en zengin kişilerinden biri olsanız ve kendinizi ve varlığınızı yoksullara yardıma adasanız ne olur? Bir avukat çıkar, deli olduğunuz iddiası ile sizi akıl hastanesine attırıp varlığınıza el koymaya çalışır. Hiç kimse de onu ayıplamaz. Çünkü din ve ahlak yoksullara yardımın en yüce duygulardan biri olduğunu söylese de zenginliğini paylaşmak deliliktir. Servetini paylaşan, dağıtan kişiler hoş karşılanmaz, hatta ayıplanır. Tercih edilen vergiden kaçmak için kurulan vakıflardır, onların gerçek amaçları için çalışması değil. Hayatı cömertofobi yönetmektedir. “Cömertofobi: Kendinden daha az varlıklı kişilerin sorunlarına karşı duyulan histerik ilgisizlik” diye tanımlanmaktadır. Kurt Vonnegut “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater”da cömertofobi illetine tutulmamış nadir zenginlerden birinin, “müthiş varlıklı Rosewater Vakfı’nın vârisi ve başkanı, gönüllü itfaiyeci, bilimkurgu hayranı” Eliot Rosewater’un öyküsünü anlatıyor. Eliot Rosewater delirmekte olduğunu inkâr etmez. Hatta delirmeye çocukluk yaşlarında başladığını söyler. II. Dünya Savaşı’nda ABD saflarında savaşırken yaşadıkları ise bu süreci hızlandırmıştır ona göre. Eliot Rosewater, her çok zengin ailenin çocuğu gibi yetiştirilmiştir. Harvard’da okumuş. Yaz tatillerinde yelken, kışları İsviçre’de kayak yapmıştır. Yaşamının dönüm noktası 8 Aralık 1941’deki Pearl Harbor baskını olmuştur. Harvard Hukuk Fakültesi’ni terk edip gönüllü olarak orduya yazılmıştır. Birçok çarpışmada üstün hizmet göstermiş, yüzbaşılığa kadar yükselmiş, bölük komutanlığı yapmıştır. Savaşın sonuna doğru “savaş yorgunluğu” teşhisi ile Paris’te bir hastaneye yatırılmış, orada Sylvia ile tanışmış, savaş sonrası “başdöndürücü güzellikteki karısı” ile Harvard’a dönmüş, okuldan devletler hukuku uzmanı olarak mezun olmuştur. Bu sırada senatör babasının Rosewater ailesinin servetini korumak ve hiç vergi vermemek amacıyla kurduğu vakfın başına getirilmiştir. Göreve geldiği 1947 ile 1953 arasında vakıf 14 milyon dolar S A Y F A 1 0 n 2 0 D harcamıştır. “Kansere, akıl hastalıklarına, ırkçılığa, polis işkencesine ve daha birçok kötülüğe karşı savaştı, üniversite hocalarını doğruyu aramaya teşvik etti, fiyatı ne olursa olsun güzellik satın aldı.” Eliot Rosewater’ın görünürdeki en önemli sorunu çok içmesidir. Alkolikliğin sınırlarına varmıştır. ABD’nin çeşitli kasabalarında gönüllü itfaiyecilerle içerken alkol sınırını aşıp olay çıkartmakta, polis tarafından sık sık gözaltına alınmaktadır. Tedaviye razı olur ama doktoru bile ona tahammül edemeyip doktorluğundan istifa eder. Ona aşkla bağlı karısı da artık tahammül edemez hale gelir ve Eliot’un yaptıkları nedeniyle delirmekte olduğunu düşünerek kocasını terk edip Paris’e döner ve boşanma davası açar. Eliot Rosewater’ın delilikte suçlanıp vakıf yönetiminden alınması için dava açılması ise atalarının vatanı Rosewater Kasabası’na yerleşip günü 24 saati sürekli içerek istisnasız herkese yardım etmeye başladığı döneme rastlar. Yalnızdır, kendisine sadece 80’den fazla bilimkurgu romanı yazmış ama hiç tanınmamış bir romancı olan Kilgore Trout’un romanları yoldaşlık eder. Telefonları şöyle açar: “Rosewater Vakfı. Size nasıl yardımcı olabiliriz?” Bir eleştiride de değinildiği gibi Kurt Vonnegut’un romanları belli bir konu ile sınırlandırılamayacak yapıda eserler. 1965’de yayımlanan “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater”da (Temmuz 2015, Çev. Sinan Fişek, Can Yay.) da bu özelliği görüyoruz. Kurt Vonnegut aslında başta ABD olmak üzere sloganı “çalış ve tüket” olan ülkeleri derinliğine ve sert bir şekilde eleştiriyor. Kurt Vonnegut’un anlatım biçimi romana her an yeni kahramanlar katmaya, (eğer varsa) ana konudan sapıp bambaşka şeyler anlatmaya uygun. Çünkü onun anlatılarının temelinde güçlü bir kapitalizm eleştirisi yatıyor. “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater”, Vonnegut’un en komik hicivlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Gerçekten de neşeli bir dili var ve en derin trajediler bile ilk bakışta komik gibi gözüküyor ama Vonnegut’un kara mizahının derinliklerindeki dobralık çok etkileyici ve sadece “komik hiciv” diyerek onu tanımlamak mümkün değil. ŞAMPİYONLARIN KAHVALTISI Kurt Vonnegut “Şampiyonların Kahvaltısı”nda ırkçılıktan çevre kirliliğine uzanan bir yelpazede “Amerikan Rüyası”nın ağır bir eleştirisini yapıyor. “Şampiyonların Kahvaltısı”, “Yapayalnız, sıska, yaşlıca iki adamın, hızla ölen bir gezegende karşılaşmasının öyküsüdür bu. Adamlardan biri, Kilgore Trout adında bir bilimkurgu yazarıydı. O zamanlar adı sanı bilinmeyen biriydi ve hayatının bittiğini düşünüyordu. Yanılıyordu. Karşılaşmanın sonucunda tarihin en sevilen ve saygın insanlarından birine dönüştü. Karşılaştığı adamsa Dwayne Hoover adında bir oto Kurt Vonnegut için “çağının vicdanı” demişler. Eserlerini okudukça bu nitelemenin ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor. mobil satıcısı, bir Pontiac bayiiydi. Dwayne Hoover delirmenin eşiğindeydi.” Bu cümlelerden sonra Kurt Vonnegut, Amerikan Rüyası’nın eleştirisine sert bir biçimde ve ABD’nin milli marşından başlayarak giriyor. Amerika’nın keşif tarihi olarak öğretilen 1492’nin aslında milyonlarca insanla dopdolu ve yaratıcı hayatlar sürülen kıtanın işgal edildiğini, “korsanların onları aldatmaya, soymaya ve öldürmeye başladığı tarih” olduğunu anlatarak devam ediyor. Bu eleştiride de iki kahramanının yaşadıklarını vesile edeceği anlaşılıyor. Dwayne Hoover’ın yaşam öyküsü aslında bir başarı öyküsüdür. Bir otomobil satıcısı olarak başladığı iş yaşamında başarıdan başarıya koşmuş ve sonunda birçok işletmenin sahibi, hatırı sayılır bir zengin haline gelmiştir. Kurt Vonnegut daha romanın başında Dwayne Hoover’ın delireceğini bildirdiği için bunun nasıl gerçekleşeceğini merak ederiz. Yaşadığı küçük kasabanın en güçlü kişisi olan Dwayne Hoover’ı ne delirtmiştir? Kilgore Trout’un bir romanı. Dwayne Hoover’la Kilgore Trout “Dwayne’ın memleketi Midland City’de, 1972 güzünde düzenlenen bir sanat festivalinde karşılaştılar.” Dwayne bu karşılaşma sırasında Trout’un bir romanını hızlı okuma yöntemiyle okudu ve kendisi hariç Dünya’daki herkesin robot olduğunu öğrendi. O andan sonra da çıldırdı. “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater”da tanıdığımız Kilgore Trout 1973’de yayımlanan “Şampiyonların Kahvaltısı”nın (Haziran 2015, Çev. Algan Sezgintüredi, April Yay.) da ana kahramanlarından. Dwayne’le karşılaştığı sırada New York eyaletinin Cohoes kentinde bir bodrum katında yaşıyor ve çift camlı alüminyum pencere takarak geçiniyor. Yazarlığını ne işvereni ne de iş arkadaşları biliyor ama 117 roman ve 2 bin öykü yazmış. Hiçbir müstehcen içeriği olmayan bilimkurgu öykü ve romanları porno yayınlarda kitapları kalınlaştırmak için kullanılıyor. Trout hiç okuru olmadığını sanıyor ama tutkulu bir hayranı var; Eliot Rosewater. Eliot Rosewater, hayranlığını belirtmek için Trout’a mektup bile yazıyor ama Trout tek hayranının ergenlik çağında bir delikanlı olduğunu düşündüğü için önemsemiyor. Midland City’deki festivale Trout’un davet edilmesini sağlayan da Eliot Rosewater. Romanda “Mavi Sakal”ın kahramanı Rabo Karabekyan da var. Kurt Vonnegut da zaman zaman sözü alıyor romanın kurmaca olduğunu, kahramanları kendisinin yarattığını ve geleceklerini belirlediğini belirterek yorumlar yapıyor. Kurt Vonnegut, roman kahramanlarını diğer romanlarında da kullanmayı sevdiği gibi belirli izlekleri de sürekli kullanıyor. Örneğin romanlarında hep savaştan dönmüş ve savaşın etkisini hâlâ üzerinde taşıyan kahramanlar var. Delirmek üzere olmak da böyle bir izlek. Dwayne Hoover’ın delirmesinini nedeni ise sağlık amacıyla kullandığı ilaçlarda yer alan kimyasalların etkisi. Kurt Vonnegut için “çağının vicdanı” demişler. Eserlerini okudukça bu nitelemenin ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor. Düşüncelerini o kadar doğrudan söylüyor ki onun yazdıklarını mizahla, hicivle, kara mizahla nitelemenin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çok iyi, kendine has bir yazar. Bugüne dek tanışmadıysanız bu büyük yazarı okumak için geç kalmamanızı öneririm. n K İ T A P S A Y I 1331 A Ğ U S T O S 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear