Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Tedi Papavrami’den “Solo Keman İçin Füg” ‘Acıyı gidermenin bir yöntemi de müzik’ “Solo Keman İçin Füg”, kemanın “harika çocuğu” olarak nitelenen Tedi Papavrami’nin, Enver Hoca’nın Arnavutluku’nda başlayıp Fransa’ya uzanan, kendi kaleminden aktardığı zorlu yaşam öyküsünü dönemin siyasi iklimini arka plana alarak sunuyor. Tedi Papavrami ile otobiyografisini konuştuk. r Gamze AKDEMİR edi Papavrami Tirand’da, Enver Hoca’nın Komünist Parti’sinin idaresindeki Arnavutluk’ta doğdu. Ailesi ve yakınları sürgünlere uğramış bir çocuktu. Kemana olağanüstü yeteneği beş yaşında ortaya çıktı. Usta bir müzisyen olan babasının eğitimi Komünist Parti’nin uygulamaları nedeniyle yarıda kesilmişti. Sonrasında da pek çok aydın gibi sürgüne gönderilmişti. Babasının sürgünden döndükten sonra ise tek bir amacı vardı oğlunu en iyi şekilde eğitebileceği, usta eğitmenlere teslim edebileceği Fransa’ya götürmek. Daha doğrusu kaçırmak! Komünist yönetimin markajı nedeniyle bunu dokuz yaşına gelene kadar başaramasalar da sonunda Fransa’dan adına gelen bir bursla başlar asıl müzik yolculuğu. Sonrası malum. Dünya çapında bir müzisyen olarak konserlerine devam ediyor. Müziğin yanı sıra edebiyat ve sinemayı da hayatının odağına almış bir sanatçı Papavrami. İsmail Kadare’nin pek çok eserini Fransızcaya çevirmiş bir yazar da aynı zamanda. yorsunuz. Onun için bir çocuk olarak benim için hayatımın en güzel zamanlarıydı. Onun için hep renkli hatırlarım. Kitabınızın adı neden Solo Keman İçin Füg? Bunu çift anlamlı yorumlanabilmesi dolayısıyla seçtim. Füg müzikal bir form olmasının yanı sıra Fransızcada kaçış anlamına da geliyor. Dolayısıyla keman kariyerim için Arnavutluk’tan o kaçışı da simgeliyor. Keman sizi ve ulaştığınız menzili nasıl tanımlıyor? Çok değişik bir karışım. Hem bir hayat tarzı hem aşkla yapılan bir şey. Aynı zamanda zorlayıcı bir maraton ve en önemlisi bir amaç. Hayatın kendisi yani. Sanat yaşamınız boyunca öz disiplin konusunda yaşadığınız sıkıntılar sıklıkla vurgulu kitapta. Evet, özellikle ilk zamanlar keman çalarken hissettiğim duygu uzun süre tatminsizlik oldu. Bir de evimde ailemle yaşarken çalışmalardan kaçması daha kolaydı tabi. Fakat Fransa’ya geldiğimde yapayalnızdım. Çok daha disiplinli dolayısıyla zorlayıcı bir ortamdı. Fakat zamanla hatırı sayılır bir motivasyon sağladığı da bir gerçek. O kaçmak fikri sonunda sizi terk ediyor ve enstrümanla çok daha güçlü, yetkin bir ilişki kurabiliyorsunuz. bir ilişkiydi de bizimkisi. Hassas bir baba olduğu kadar disiplinli bir öğretmendi de. Babanızın kitaptaki deyişinizle “ülke sınırları içinde doğması imkânsız gibi gözüken”, “büyük kemancı efsanesi” ülküsü de önemli. Böyle bir kader döngüsünden çıkmak istiyordu. Babamın bunu söylemesinin yani o umutsuzluğun sebebi de kendisinin ve kendi kuşağındakilerin de siyasal iklim ve uygulamalar nedeniyle yeterli bir formasyona sahip olamayışıydı. Arnavutluk’ta klasik müzik eğitiminde kurumsallaşma ancak savaş sonrası, benim doğmamdan yirmi yıl kadar önce komünist rejim döneminde başlatılabildi. Bu da bu kadar karmaşık bir sanatı geliştirebilmek için çok kısa bir süreydi. “EDEBİYAT VE SİNEMA MÜZİĞİMİ HEP GÜÇLENDİRDİ” Öne çıkan yönlerinizden biri de kitaplarla yakın ilişkiniz. Edebiyat, hayalgücümü, müziğimi ve yazma isteğimi güçlendirdi. Güçlendirmeye de devam ediyor. Çehov’un önceleri kısa öykülerini sonraları ise toplu oyun ve öykülerini bıkmadan okudum. Sofrada bile okuyan bir çocuktum. Till Eulenspiegel, Gulliver’in Seyahatleri, Andersen Masalları, Robinson Crusoe, Denizleraltında Yirmi Bin Fersah, Beyaz Diş, hatta Sovyet yazarların gençlik kitaplarını okudum. Arnavutça pek çok dergiye aboneydim. İkinci Dünya Savaşı şehitlerinin çizgi romanları ve öykülerini de okudum. Zamanla İlyada ve Odysseia, Dante, Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev, Gogol girdi hayatıma. Özellikle İsmail Kadare’nin bende çok ayrı bir yeri var. Çok sonraları Kadare’nin pek çok eserinin Fransızca çevirilerini de yaptım. Esin kaynaklarınızdan biri kitaplarsa diğeri sinema. Kesinlikle. Herkül filmlerini severdim ve o sayede Arnavutluk dışındaki dünyaları da hayal ederdim mesela. Hepimizin farklı ilham kaynakları olabilir. Başka müzisyenlerin de sadece müzikten esinlendiğini düşünmüyorum. Bütün sanatın dolayısıyla müziğin de bir çeşit acının giderilmesini sağlamak için bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Acının kendisi bir sanat dalı olmadığı için onu dönüştürmek için sanatın çeşitli dalları aracı da oluyor bir yerde. Babanızın “Cesaret Tedi, Bach’la teselli bul” demesi... Müzik bir tat, koku, dokunuş gibi hayatımızın bir dönemiyle bağlantı oluşturma ve sonra taptaze biçimde, yalnızca olgulardan oluşmuş bir anını yeniden ortaya çıkarma gücüne sahip. Bach da anlarıma göre algılayarak teselli bulabildiğim bir besteci. İnanılmaz derecede güzel yazılmış bir müzik, çok ileri bir müzik. En çok dinlediğim, bana en çok zevk veren besteci olmaya kuşkusuz hep devam edecek. Hayatınızı ve müziğinizi bir cümleyle nasıl nitelersiniz? Kitabımın başındaki Blaise Pascal alıntısıyla: “Belirsiz olan uğruna çabalamak/ denizleri aşmak/ bir tahtanın üstünde.” n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Solo Keman İçin Füg/ Tedi Papavrami/ Çeviren: Deniz Yetkin/ Norgunk Yayınları/ 238 s. K İ T A P S A Y I 1305 T “FÜG, FRANSA’YA KAÇIŞIMI DA SİMGELİYOR” Dönemin Arnavutluk’unun siyasi iklimiyle koşut ilerleyen bir otobiyografi. Evet, önde kendi hayatım olmak üzere arka planda ülkemin tarihiyle iç içe. Her Arnavut gibi benim de hayatımda önemli bir belirleyiciliği söz konusuydu çünkü. Oldukça kronolojik bir anlatı kurarak, müzikal gelişimim ve eğitimim merkezinde gelişen olaylar çerçevesinde, ülkeyi nasıl terk ettiğime götüren olaylara odaklandım. Zaman sıçramaları hemen hiç yapmadım. Çocukluk çok daha baskın, neredeyse kitabın üçte ikisi. Dediğiniz gibi büyük ölçüde çocuklukla ilgili. Bunu otobiyografik öncelikten ziyade beş yaşından itibaren müzikle içli dışlı, müzikte hatırı sayılır denli yeteneği olan bir çocuğun nasıl gelişip bu noktaya geldiğini öne çıkarmak ve ortaya koymak için tercih ettim. Temeller önemli, çocukluk da temellerin atıldığı zamanlar. Arnavutluk’u bir çocuğun gözünden nasıl yazdınız? Çocuk olarak tabii totaliter bir rejimde olduğunuzun çok da farkında olmuS A Y F A 4 n 1 9 Yorumunuz aile kültürünüzün yanı sıra genel perdede Arnavutluk’tan nasıl izler taşır? İçinden geldiğim kültürdeki o güçlü müzik varlığının etkisi yadsınamaz. Tüm Balkan ülkeleri gibi Arnavutluk’un da çok zengin bir müzik kültürü olduğu için daha kolay içselleştirebiliyoruz sanırım. Her şekilde bir müzik vardı etrafımda, çeşitli müzikler yasak olsa bile. Aile üyelerinin sanatla kendi tarzlarınca kiminin uzak kiminin yakın bir ilgisi vardı. Hepsi benim için güçbirliği yaptılar. Mesela annemin babası Arnavutluk’un güneyindendi ve oranın çok kendine has polifonik şarkıları vardı. Müzisyen değildi ama o şarkıları söylemeyi çok severdi. Annem bir dönem radyoda müzik yapımları sorumlusu olarak çalışmıştı. Babam sürgündeyken annem çalıştırırdı beni, müzisyen olmamasına rağmen büyükbabam da çalışmalarımla ilgili notlar alır ve babamı bilgilendirirdi. Yani müzik hem doğduğum evin hem de ülkemin kültürünün içinde etkin olduğu için geleneksel biçimde de algıyabildiğimi ve yorumlayabildiğimi sanıyorum. “SÜRGÜN BİR BABANIN GURURLU OĞLUYDUM” Kitabın ikinci kahramanı babanız. Babanız etkin bir figür yaşamınızda ve hele ki sanatınızda. Tabii, müzik ve keman babam için sihirli ve elle tutulmaz dünyasının bir parçasıydı. Prag’da keman eğitim almıştı ama eğitimi yarıda kesilmişti. 1960’ta bir çırpıda bütün komünist bloktan kopan Arnavutluk, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini kesip Varşova Paktı’ndan da çıkınca binlerce Arnavut gibi ülkeye geri çağrılmıştı çünkü. Prag’daki eğitiminden mecburen dönünce önce Tiran Operası’nda solo keman olarak görev yaptı, ardından da Müzik Yüksek Konservatuvarı’na hoca olarak atandı. 1973’te Komünist Parti tarafından tedbir amaçlı olarak eğitilmeleri için ailelerinden uzağa, köylere sürgüne gönderilenler arasındaydı. Sürgün bir babanın gururlu oğluydum. Tüm çocuklar gibi onu çok örnek aldım, saygı duydum. Ama kitapta da ortaya koymaya çalıştığım gibi önemli oranda çarpışmalı Fotoğraflar: Vedat ARIK “Edebiyat, hayalgücümü, müziğimi ve yazma isteğimi güçlendirdi. Güçlendirmeye de devam ediyor” diyor Tedi Papavrami. Ş U B A T 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T