Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SELÇUK ALTUN’DAN “BURALARI RÜZGÂR BURALARI YAĞMUR” Tadı damakta bir novella ENİS BATUR Selçuk Altun’un yeni kitabı “Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur”, roman olarak okura sunuldu, bana kalırsa novella özellikleri ağır basan bir anlatı bu; novellaya özgü bir sınır tayini söz konusu. B iyolog Jean Rostand’ın “kuramlar geçer, kurbağalar kalır” sözünü çok severim. Roman sanatının başına belâ kesilen yazın kuramcılarını düşünerek anıyorum o sözü: “Thomas Mann mı, Kafka mı?” türünden abes sorularla beyhude ikilemler yaratmak; hiç roman tek bir günde (Joyce), tek bir yerde (Perec) geçer mi türünden yakışıksız çıkmalar yapmak; Cortazar’ın ya da Calvino’nun başyapıtlarını kurşuna dizmeye kalkışmak... hep kuramcı şaşkınlığı. Bitmek tükenmek bilmeyen “roman öldü mü?” soruşturmalarını saymıyorum, bitmek tükenmek bilmeyen bir gayrimeşru tasa da romanın boyu posu, dolayısıyla “sınır”ları etrafında görülür: Hikâye etme sanatına bir oylum cenderesi dayatılmak istendiği orta dadır. Tiphaine Samoyault, Romanın Taşkınlıkları (1999) başlıklı önemli denemesinin bir bölümünü “uzunluk” konusuna ayırmış, ırmakromanlardan devanası romanlara, roman yazısının durmadan genleşen cephesine yoğunlaşmıştı. Karşı kutupta, Roland Barthes’ın Collège de France seminer kitabı Romanın Hazırlanışı’nın (Sel, 2006) “haiku”ya, dolayısıyla, en kısa’ya yaslanan bölümü dikkatle okunmalı. Bu iki ucun arasına açılan yelpaze geniş. NOVELLA, UZUN ÖYKÜ, ROMAN Novella, ağırlıklı olarak Anglosakson yazın dünyasının öne sürmüş olduğu bir tür belirtkesi. Bakılırsa, uzun öyküden uzun, geleneksel roman örneklerinden kısa bir anlatı formuna işaret edildiği görülüyor. D. H. Lawrence’ın, Karasu tarafından dilimize çevrilmiş Ölen Adam’ı örneğin, yaklaşık 60 sayfalık bir metindir. Novella, uzun öyküden ve tipik romandan nasıl ayrılıyor peki? İlkine göre daha geniş kadrolu ve eylem zinciri gelişkin, ikincisine göre olay ekseni ve ilişki ağı daha daraltılmış, diye özetlenebilir ya, bana kalırsa yazarın sunum seçimine kalmış. Gelgelelim, çoğu durumda yayıncının yazarın seçimini kabullenmediğini biliyoruz. Anayurt Oteli vâkâsını bir kez daha anmanın yeri: Yazarının ısrarlı “uzun öykü” savunusunu yayıncı ısrarlı “roman” vurgusuyla sonunda altetmişti. Oysa, Yusuf Atılgan’ın pekâlâ bir novella yazmış olduğu da söylenebilirdi! KİTAP DÜNYASININ SAPKIN MERAKLISI BİR KİŞİLİK Selçuk Altun’un yeni kitabı Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur’u “roman” olarak okura sunuldu, bana kalırsa novella özellikleri ağır basan bir anlatı bu. (Batı yayınlarında “anlatı” kullanımının da belli bir yaygınlığı vardır; bizde, Tahsin Yücel Vatandaş’ını öyle nitelendirerek bir ilk adım atmıştı). Bizans Sultanı düpedüz romandı buna karşılık: Çok katmanlı anlatı tabakaları, kalabalık kadrosu, birbirine eklemlenen enigma düğümleri, mekân değişimleri ve hepsini taşıyan olaylar zinciriyle. Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur, Selçuk Altun’un baştan beri sergilediği ortaklıkları barındırıyor gene, ama bu kez yazarın tek bir hat üzerinde çalıştığı göze çarpıyor: Novella’ya özgü bir sınır tayini söz konusu. Tematik açıdan bakıldığında, Altun’un bir ırmak anlatı kurduğu ileri sürülebilir, ilk romanından sonuncusuna. Ana kahramanlar, ne denli çeşitlense, azamî müşterekler arz ediyorlar: Bir biçimde parasal sorunlarını zekâlarına dayanarak çözen, dolayısıyla olanaklarının uç hedeflerini bile tutturmasını kolaylaştıran, İyilik ile Kötülük arası salınan başoyuncularına burada bir yenisi ekleniyor: Hep olageldiği gibi, kitap dünyasının sapkın meraklısı bir kişilik. Hayatın önüne sürdüğü düğümlerle olduğu kadar kendi yarattıklarıyla da uğraşan oyuncuanlatıcı çiziyor çerçeveyi. Selçuk Altun, bu kez yeni bir yan teknik deniyor: Matruşka bebekleri çağrıştıran öykü içi öyküleri, en damıtık halleriyle anlatısının harcına katıyor; belki de okurlarının, hayal perdelerinde her birini açmasını, dallanıp budaklandırmasını istiyor, bekliyor. UĞUR ATAÇ DRAMATİK YAPI Giz ve arayış, Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur’da da motor işlevini üstlenmiş. Bizans Sultanı’nda bulmaca mantığı karmaşık, okura vaat edilen nihai sonuççözüm neredeyse fantastik boyutlardaydı; bu defa ayakları yere basan, hepimizin hayatında iyikötü karşılığı bulunabilecek sırlar söz konusu: Dramatik yapı bir gerilim filmindeki gibi usul usul tırmanıyor, metin ilerlerken; köpürerek deltaya ulaşıyor: Roman başlangıç cümlesini, “incipit”ini sonsöz olarak tekrarlıyor, ola ki okura “dön, baştan oku!” mesajını gönderiyor yazar. Selçuk Altun’un romanesk dünyasının karakteristik bir özelliğini, anakahramanların ‘sınır tanımaz’ yanlarında buluyoruz: Her an yerkürenin en olmadık köşelerine yolcu çıkarlar. Dolayısıyla, beş kıtayı kapsayan, geniş ölçekli bir haritanın içinde dolaştırılır okur. Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur, oyun kuralını değiştirmiyor: Hem İstanbul’un içinde, hem Virginia’dan Amboise’a, Assisi’ye bir sefere çıkılıyor sayfadan sayfaya; gene de, işte novella’nın romandan farkı: Öncekilere oranla küçük ölçekli haritanın içindeyiz. Bütün bunlar, novella ya da roman, okurun tasaları arasına girmeyebilir, haklıdır da: Sonuç olarak Selçuk Altun, okuru gözünü kırpma fırsatı tanımadan sürükleme sanatını ustalıkla uyguluyor Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur’da ve tadı damakta sorduruyor: Yenisi ne zaman? n Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur/ Selçuk Altun/ Sel Yayıncılık/ 104 s. Selçuk Altun’un romanesk dünyasının karakteristik bir özelliğini, anakahramanların ‘sınır tanımaz’ yanlarında buluyoruz: Her an yerkürenin en olmadık köşelerine yolcu çıkarlar. 8 19 Kasım 2015 KItap