25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Siegfried Lenz’den “Saygı Duruşu” Bu roman edebiyata saygı duruşu Savaş sonrası Alman edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan, çağdaş romanın öncülerinden, Thomas Mann ve Goethe ödüllerine sahip Siegfried Lenz’in “Saygı Duruşu” adlı romanı, bir öğrencinin öğretmeniyle yaşadığı ilişkiye odaklanıyor. r Sibel ORAL rızalı edebiyat okuru bu tanımı elbette iyi anlamda kullanıyorumyılın en zor zamanları diyebileceğimiz bu boğucu yaz döneminde, kışın kaçırdığı ya da yeniden okumak için can attığı kitaplara yeniden sarılır. Çünkü bu aylar onun için biraz sıkıntılı geçer. Gazeteler ve dergiler yazın plajda okunacak, kolay, eğlenceli, sürükleyici ve olmazsa olmaz sarsıcı kitaplar listesi yapar. Okuru sınıflandırmak belki de doğru değil ama sanırım aslında ne demek istediğimi arızalı titizler anlayacaktır. Onlardan biri olmanın sıkıntısını tam yaşamaya başlamışken kısa da olsa daldığım saf edebiyat rüyasının müsebbibi Siegfried Lenz’in Saygı Duruşu adlı romanı novella da diyebilirizoldu. Üstelik kusursuz çevirisiyle Ayşe Sarısayın’ın kaleminden. Biraz anlatayım: Bazı yazarların, kitapların yayımlanmasını beklersiniz. Kitap elinize geldiğinde ise ilk sayfasını heyecanla açar, birkaç cümle okur, sonra devam edemezsiniz. Bunun nedeni zaten buhran geçirdiğiniz bu dönemde kitabı bitirip sonra onunla nasıl hayata devam edeceğinizdir. Bazı kitaplar böyledir çünkü. Bitmesini istemediğiniz ve rüyadan uyanacağınız için uzatır da uzatırsınız kavuşma hayalinizi… Bu da güzeldir: Bir kitaba başlayamamak. Başladığınızda ise sanki her cümleyi, kelimesi kelimesine büyük bir açlıkla belki çirkin bir tabir olacak ama yalar yutarsınız. Çünkü açsınızdır. Siegfried Lenz’in Saygı Duruşu adlı novellası bana tam da bunları yaşattı. Hem de daha kapağından, yazarından, çevirmeninden, arka kapak yazısından… Kitabın Türkçe baskısının şahane tasarlanmış kapağında New Yorker’dan bir alıntı var, şöyle yazıyor: “W. G. Sebald gibi Siegfried Lenz de sınırlı bir S A Y F A 4 n 1 7 berraklık, sertlik, kırılganlık, coşku ve ölüm gibi birçok şey orada… Stella bir deniz canlısı gibi görünüyor: “Bir yunus gibi herkesten hızlı ve daha iyi yüzüyor, otelde bir eskiz sanatçısı onu bir denizkızı olarak çiziyor.” Hikâyenin başında Stella’yı deniz Christian’a getiriyor ve niyahet onu sonsuza dek yine deniz ayırıyor. “‘Hastamız öldü’ dedi şefkatle, ‘onu aşağı indirdiler.’ Sustuğumu görünce ekledi: Ne acılar çektiğini kim bilebilir! Başından çok ağır yaralanmıştı. Dalgakıranın taşlarında sürüklenmiş…” Christian öğretmeni Stella’nın geçirdiği deniz kazasından sonraki ölüm haberini böyle alıyor. ORWELL VE FAULKNER’LA BERABER Stella ile Christian arasındaki öğretmen öğrenci ilişkisi ve yasak aşk ilişkisi birbiriyle bağlantılı gibi. Ne tam sevgili gibiler ne de öğretmen öğrenci. Aralarında tuhaf, büyülü bir şey var. Stella bazen kapalı bir kutu ama çok iyi bir öğretmen. Okulda, öğrencilerine George Orwell’in Hayvan Çiftliği kitabını okumaları konusunda ısrar ediyor. Christian’la beraberken de William Faulkner’ın 1932’de yazdığı romanı Ağustos Işığı ve diğer çalışmalarına olan düşkünlüğünü anlatıyor. Christian, Orwell ve Faulkner eserlerine kafa yoruyor sürekli ama tabii en büyük tutkusu Stella. “Kendimi Stella’ya daha yakın hissetmek umuduyla Orwell’le ilgili yazılara döndüm tekrar, kitabı tümüyle anlayamadığımı, bazı eksiklerim olduğunu kabul ediyordum ama yazarın Hayvan Çiftliği’ne ilişkin yaklaşımı düşündürücüydü. Kitabının her türlü dikta rejiminin oluşumuna ve uygulanmasına dair bir örnek olarak görülmesini bekliyordu tek istisna Rus diktatörlüğüydü. Bu diktatörlük, aşağılayıcı bir değerlendirmenin konusu olamazdı. Stella’yla bu meselenin yanı sıra olağanüstü durumlarda, örneğin savaş halinde basın özgürlüğü sorununu da Orwell’in yaptığı gibi konuşmaya karar verdim. Konuyu sınıfta tartıştığımızı hayal ettim, herkesin görüşünü dile getirmeye gönüllü olduğu bir tartışma. Ama iş oralara kadar gelmedi.” Siegfried Lenz, kaybolan aşk ve kaybolan gençlik üzerine yoğunlaşıyor. Romanın anlatımı çok iyi. Aslında cenaze töreni boyunca Christan’ın duygularını ve unutamadığı anlarını okuyoruz Lenz’in kaleminden. Bir mektup gibi... Ölüye duyulan o müthiş sevginin, gençlik aşkının ağır izlerini taşıyan bir uzun mektup. Doğanın, mevsimin, rüzgârın, insanların, taşların anlatımı, hikâyenin naifliği, çevirinin inceliği, bizi zarif bir metinle karşı karşıya bırakıyor. Bu yasak bir aşkın değil; bu, taşın, denizin, kaybolan bir aşkın hikâyesi. Romanın sonlarına doğru anma töreninde sevgilisi için konuşmayı reddediyor Christian. Sessiz kalmak istiyor. Sessizliğin bizi mutlu eden şeyleri korumak ve onları bir araya toplamak için doğru yer olduğuna inanıyor. Lenz gibi, bu roman gibi… Çok zarif, çok naif ve sessiz bir metin Saygı Duruşu. n sibelo@gmail.com Saygı Duruşu/ Siegfried Lenz/ Çeviren: Ayşe Sarısayın/ Everest Yayınları/ 98 s. K İ T A P S A Y I 1274 A Stella tarafından kendisine yazılan karttaki o son cümle: “Aşk, seni taşıyan sıcacık bir dalgadır Christian…” Hikâye yaz aylarında geçiyor, Baltık Denizi’nde yer alan Hirtshafen’de. Radyoda Ray Charles çalıyor. Burası zamanın sınırları dışında bir yer gibi “GÖZYAŞLARI İÇİNDE sanki. On sekizindeki Christian denizci OTURUYORUZ” bir ailenin çocuğu. Babası dalgakıranJohann Sebastian Bach’ın “Matthaus ları uzatmak için düz tabanlı bir gemi Passion” oratoryosunın kapanış parçası içinde okyanus dibindeki taşları hasat “Wir setzen uns mit Tränen nieder” ilk ederek para kazanıyor. Doğa ve sonsuz sayfada çalıyor: “Gözyaşları içinde otuHirtshafen porte tanımları Lenz’in en ruyoruz.” Siegfried Lenz’in novellasının sevdiği yazarı William Faulkner’ı haaçılış sahnesi bir fırtına sırasında rıhtımtırlatıyor okura. Christian da babasıyla dan denize atlarken kafasını kayalara beraber çalışıyor; bir mavnada rıhtım çarptığı sırada ölen, güzelliği ve cana ve dalgakırana destek olması için ağır yakınlığıyla hayranlık uyandıran öğretkayaları denize döküyor, taş çıkarıyor. men Stella Petersen’in Baltık kıyısında “Her zaman kayalara güvenebilirsin” bir lisedeki anma törenini betimliyor. diyor bir balıkçı fakat aşınmış büyük Ölmüş öğretmeninin ışıltılı yüzüyle kayalar arasında dalış yapmayı seven dünyaya gülümseyen fotoğrafına şok Christian bu sözün çok doğru olmadığıiçinde bakan ise on sekiz yaşındaki öğnı yaşayarak görüyor. Yine taş çıkartılan rencisi Christian… Hüzünlü vedanın bu bir gün Christian babasına yardım ederdakikalarında, okul orkestrası Bach’ın ken öğretmeni Stella geliyor. Hikâyenin “ActusTragicus” bestesini yorumladığı anlatıcısı Christian “Sen Stella, heybetli sırada Christian, tüm zamanını alt üst taşlardan gözünü ayırmıyordun, ne eden yasak aşkı anlatıp anlatamamak zamandan beri denizin dibinde durarasında gidip geliyor. Aklına geliyor duklarını, onları nasıl bulduğumuzu, nasıl çıkarttığımızı soruyor, bazılarını taşlaşarak ölümsüzleşen yaratıklara benzetiyordun” diyor. Aralarında bir şeyler oluyor. Su gibi berrak, o taşlar gibi sert ve renkli ve bir şeyler anlatan, hikâyesi uzun olacak bir şeyler belli ki… Öğretmen ve öğrenci arasındaki bu aşk, orijinali bilinmeyen, yüzyıllar önce çok büyük kayalardan inşa edilen bir resife ev sahipliği yapan Kuş Adası’na ilk gittiklerinde filizleniyor. Kitapta hikâyenin çoğu denizin içinde, üstünde ya da kıyısında Kaybolan aşk ve kaybolan gençlik üzerine yoğunlaşıyor Siegfgeçiyor… Serinlik, sıcaklık, ried Lenz romanında. 2 0 1 4 sözdağarcığı kullanarak okurun hüznünü artırmayı başarıyor. Öykünün ağırbaşlı ilerleyişi, deniz kıyısı ve kırsal bölge dekoruyla birleşerek düşsel atmosferi mükemmel bir biçimde yaratıyor…” Evet, tam da böyle oluyor. T E M M U Z C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear