Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Güngör Tekçe’den yeni şiirler Geçerken Güngör Tekçe’nin yeni şiirleri yayımlandı. Tekçe son yıllarda demleyerek yazabildiği otuz dört şiirle çıkıverdi karşımıza. Titiz, heyecanlı ve utangaç bir sesle. r Melisa GÜRPINAR iir, ışığı dünyaya çok geç, belki de söndükten sonra ulaşan yıldızlara benzer bir duruma geldiğinden, evrende olup bitenler kadar uzak artık birbirine, aynı ülkede aynı kentte yaşayan şairler bile. Çağımızın bütün koşulları da, böylesi bir ayrılığı hazırlamak için bir araya gelmiş sanki. İletişim ağları mı olabildiğince genişleyip dağıtıyor onların yollarını, bireyler mi her anlamda küçülüp silikleşiyor, yığınların mı baskısı ağır, yoksa karanlık mı çok yoğun, bilemiyorum. Bir kültür kopuşmasının yanı sıra, düşünsel ve duygusal alanlarda çoğu değerlerimizin yitirilmesi de söz konusu aslında. Bana göre yaşadığımız bunaltıcı gerçekliklerin arasında bugünlerin en iyi haberi ise, elime geçen şiir kitaplarında hâlâ şairin ve şiirin, göz kırpan titrek ışığını görebilmiş olmam. Bunlardan biri de Güngör Tekçe’nin geçtiğimiz aylarda basılan “Geçerken” adlı şiir kitabı. Anmasam olmazdı. Duymamış, görmemiş gibi yapmanın, yok sayılmaya çalışılan sanat ortamlarına hiçbir umut taşımayacağı açık. Üstelik yıllardır bilinçsizce uygulanan tekinsiz bir yöntem bu. Sanatla fazla bir ilgisi kalmayan medya üzerinden bile şiirin neden yazıldığı sorgulanır olmuşken suskunluk, gelecek kuşakların da yolunu kesmek oluyor bir anlamda. Sözcüklere tutunarak da yaşanabileceğini anlamak, bugünün yaygın zihniyetleriyle mümkün değil kuşkusuz. İşte Güngör Tekçe de ülkemizdeki şiir akıntısına kapılıp gidenlerden yalnızca biri. Çevirmen eşiyle birlikte, Bodrum Gölköy’e yerleştiği son yıllarda ise yalnızca bir emekli hayatı değildi yaşadığı. Bu kez büyük bir özenle şiir ve öykü yazma çabalarını sürdürüyordu. Onca dingin görünen hayatına karşın, biraz sürgün biraz da huysuz bir yabancıydı ona sorulsa. Zaten şiirlerine giren gül bile, ne bahçesinde açandı ne de betimlediği dere, tam da evinin yanında akan. İşte burada, hayatı sahi sanmayan, görünüşe aldanmayan bir şairin, gerçeği durmadan sorgulayan, dönüştüren merceği giriyor devreye. O nerede olduğunu söylerse söylesin, mutS A Y F A 4 n 2 7 Ş laka başka bir yerdedir veya hiçbir yerde değildir. Şiirlerini içeriden okumaya kalkışırsanız, kolayca anlaşılır kendisiyle arasındaki bu kaçıp kovalamaca. Kısaca tanımlamak gerekirse, hiçbir zaman göründüğü kadar değildir Güngör Tekçe. Tek bir yaşın içine sığmaz duyarlıkları. Tek bir konunun, tek bir davanın insanı olamaz o. Şiir yazmanın yanı sıra, severek giriştiği kendine en uygun uğraş da, yüksek sesle şiir okumaktır ki o sırada ‘r’ler bile neredeyse düzelir, yerini bulur dilinde. Gündelik hayatın içinde sigara hariç, tabulaştırılan her şeyden vazgeçmiş gibidir. Şiir yazmadığı zamanlarda gözden çıkaramayacağı hiçbir şey yoktur. Ya yazdıktan sonra? Kanadındaki tozun farkında olan bir kelebek kadar sözcüklerini sakınır mutlaka. SONSUZDAN KOPUP GELMİŞ... İşte bir de baktım ki, son yıllarda demleyerek yazabildiği otuz dört şiirle çıkıvermiş karşımıza. Titiz, heyecanlı ve utangaç bir sesle. Sığda ilerlerken, ansızın derinleşen, sizi içine çeken bir deniz gibi, şaşırtıcı ve tehlikeli bir şiir Güngör Tekçe’nin yazdığı. Anladım derseniz yanılırsınız. Sezebilirsiniz ancak. O sanki bütün ayak izleri bilinen bir edevlet vatandaşı değil de, adresi olmayan, sonsuzdan kopup gelmiş bir ses, bir ışık konumunda şiirlerinde. Hem var, hem yok. Ya da yeryüzünü kaplayan gün ışığının ve toprağın nabzını kollayan bir gölge. Güngör Tekçe içinden geçtiği bütün zaman dilimlerinden etkileniyor. Geçmişte bir yakalıyor kendini, çocukluğunu, annesini ve hemen kaçırıyor elinden, bir uçan balon gibi. Bugünü ise tanıyabilmekte biraz zorlanıyor. Tedirgin. Kentte her zaman yolunu şaşırmaya eğilimli. Hiçbir yere yerleşemiyor. Her yerden hep geçiyor. Görüp geçiyor, alıp ve bırakıp geçiyor. Gözlerini kapayıp geçiyor. Göçmen kuşlar kadar boşluğun nöbetini tutarak dikkatlice yol alıyor kendi bildiği bir rotada. Gelecekle de fazla bir bağı yok. İleride rüzgâr ne götürüp ne getirirse katlanmaya hazır gibi. Ne umut, ne umutsuzluk, ne de bir beklenti; yalnızca içten içe yükselen bir itirazla karışık sa2 0 1 4 bırsızlıktır şiirlerindeki. Sedefli bir ayna gibi, önce kırılmıştır da sanki binbir yerinden, şimdi onarmaktadır kendini sözcüklerin titreşimiyle yeniden. “Geçerken”, incecik bir kitaptır ama daha fazla şiir, ne yazılabilir ne de okunabilir artık bu çağın hızında. Kendi otoportresini çizerken yer yer kullandığı iğneli dilinde görüldüğü gibi, her ince çizgide bir öngörü vardır sanki. Çelişkileri saptamaktan kaçınmaz. Güngör Tekçe düşünceyi yontar önce, yontarken de yazar. Yer yer kuşkuludur. Kararsızca kullandığı sözcüklerin kimi düşer, kimi sallanır. Sonunda bir de bakarsınız, şiirin içinde tümü de en doğru yere oturmuştur. Bu bir rastlantı değil, düpedüz ustalıktır ve onun ustalığı da, örtülüdür. Okudukça, bir daha okudukça kendini ele verir. Bir köşeden gizlice gülümser, hüzünlü bir selam çakar okurlarına. Zaten sahnenin ortasına hiç çıkmaz. Kolayca ben buradayım diyemeyecek kadar bir tartışma vardır varoluşuyla arasında. Bu nedenle de, koskoca bir hayatın hep bir köşeciğindedir. Evin en küçük odasında yaşayıp da, olmayan penceresinden dünyaya hayretle bakarcasına. Şiirlerinden sezildiği kadarıyla o, bilinen anlamıyla ne bir kent sevdalısı olabilmiştir ne de bir kent kaçkını. Büyük olayların, çatışmaların, caddelerin, azman gece ışıklarının ve yeraltının delikanlısı değil, artık olmayan bir taşranın uyanışına tanıklık eden çağdaş bir derviştir. Sesi ise, zaten eskiden kalma bir iç sestir. Yalnızlığı bile kendinin olmayan, edinilmiş bir yalnızlıktır. Çünkü sahiplik duygusunu önemsemez. Belki yalnızca şiirlerinin arkasında durur. Hem korur hem de yaslanır. Yorulmuşsa, orada dinlenir. Korkmuşsa gene orada saklanıp geçiştirir fırtınayı, çoğu sanatçı gibi. Her şairin poetikası başkadır. Kimininki gizli, kimininki zorlama, kimininki açık açık ve kendiliğinden. Güngör Tekçe’nin şiirlerinde bastırılmış bir felsefe var, derin bir sorgulama ile birlikte. Ve yöntem arayışları da var. İstenmeyen bir konuyu daha fazla acıtmamak için, dizelerinde durmadan kuşlara ve gökyüzüne kaydırır ilgiyi. Oysa ki, biz onun bilincinde, düşlerde kalmış bir payitahtın uçsuz bucaksız tozu ve kasvetiyle boğulmuş büyük ailelerin, akıl almaz savrulmaların yer aldığını biliyoruz ve de edebi derinliklerin. Unutulmayan tarihsel acıların, şiirde ne tür bir kalenderlikle savuşturulduğunu da görüyoruz tabii. Böylesine zamansız ve mekânsız görünen şiirlerde, somut ortamlar ve arka planlar yaratmak, artık ender görülen bir bağlılık köklerine. Güngör Tekçe’nin şiirlerinde gerçekten bizim olan bir edâya ve o eski saygın duruşlara rastlamak mümkün. Şiirinde elden çıkarmadığı değerler var demek ki hâlâ. MİSTİK YAKLAŞIMLAR Güngör Tekçe’nin şiiri, anlatıcı bir özellik taşımaz. Öykü anlatmaz o. Dümdüz akıp gitmez. Kimilerince kapalı bir şiir sayılabilir. Zaten bütün soyutlamalar anlamsızlığa kapı aralamaz mı? Taştan taşa atlayan bir su gibi, çağrışımları sıçramalıdır. Durur düşünür gibi yapar bir an ve takıla takıla gider bildiği yolda. Bastırılmış bütün sorunları ufacık dokunuşlarla diriltiverir sanki şiirlerinde. Belki de aynı etkiler nedeniyle sözünü ettiğim şiir kitabının adı “Geçerken”dir, bir başka kitabının adı ise “Dokunuşlar”. Şair kişiliğine sinmiş bir iğretilik, acelecilik, yazdığı, yazacağı her şeyi kapsamaya hazırdır sanki. Bunda da hem çok uzak, hem de çok yakın olduğu mistik yaklaşımlar gizlidir. Onun biricik zenginliği hafifliğidir. Her anlamda ağırlıksız oluşu. Boyuttan boyuta kolayca geçebileceği izlenimini vermesi. Hiçlik için yaratılmış olup da ancak dilin içinde varlığını özenle koruyan bütün has şairler gibi. Son yüzyıldaki şiir geleneğinin bütün halkalarından bir parça yararlanıp ama hep kıyıdan giderek, kendi sesinin özgün bahçesine ulaşan Güngör Tekçe’yi ,artık gölgesinden bile tanımak mümkün. Onun özelliklerinin ayırdına varabilecek gerçek şiir okurları neyse ki hep bulunabilir. Ya da buna inanmak zorundayız. 21. yüzyılda da bu örselenmiş sanatı yaşatabilmek, içindeki en doğal şiiriyeti ayakta tutmak ve çağımıza ait kimi tanıklıkları değerlendirebilmek adına. Kanguru Yayınları’nın hiç de rastlantı olmayan bir seçimle, Güngör Tekçe’nin yeni şiirlerini gün ışığına çıkarması, içinde bulunduğumuz ortamlar söz konusu olduğunda, önemsenecek bir davranış. Şiire ilgi duyanların yaşadığımız şu curcunalı günlerde, kitaptaki ‘Aksak Semâi’ye kulak vereceklerini ummak istiyorum. n Geçerken/ Güngör Tekçe/ Kanguru Yayınları/ 48 s. K İ T A P S A Y I 1254 Güngör Tekçe’nin şiirlerinde bastırılmış bir felsefe var, derin bir sorgulama ile birlikte. Ş U B A T C U M H U R İ Y E T