Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
İsmet İnönü, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Âşık Veysel, Fikret Muallâ, Winston Churchill, İndira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Papa VI. Paul, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Pablo Picasso, Mark Chagall, Louis Aragon, Tennessee Williams, Sophia Loren, Maria Callas, Ara Güler’in röportajlar yapıp fotoğraflarını çektiği ünlü isimlerden sadece bazıları. “BAZI ENAYİLER SAVAŞI KAHRAMANLIK SANIYOR” Korktunuz ama kaçmadınız. Nasıl korkmam? Kaçmadım ama zaten istesen de kaçamazsın ki. Nereye kaçacaksın, neyle kaçacaksın?Her taraf kurşun, bomba, duman havadan karadan. Ben vazgeçtim döneceğim de bakalım. o anda vururlar seni. Hadi oradan kaçabildim diyelim, cepheden dönmem için 900 kilometre yol almam lazım. Sudan mesela, çöl yolu. Yürüyemezsin, susuzluğa, açlığa nasıl dayanacaksın? Vasıta yok. Tek vasıta askerlerin mal veya cephane taşıyan kamyonları. Tayyareler de onları bombalayıp duruyor. Binersen de sağ kalamazsın yani. Her şey tehlikedir, gittin mi bunu bileceksin. Dünyada harp kadar iğrenç bir şey yok. Dünyanın her yerinde kendini kahraman zanneden enayiler var. Savaşı bir halt, kahramanlık sanırlar. Savaş dünyanın en aşağılık şeyi. İşimin eriyim, askeriyim diyorsunuz kitapta da. Öyle tabii. Yoksa Ara Güler yoktu yahu. Yaptığım her işi ciddiye aldım. Gece gündüz çalıştım. Süründüğüm de çok oldu ama değdi. Başka türlüsünü yapamazdım. “PAMUK TARLALARINDA IRGATLIK YAPTIM, GAZETECİLİK BUDUR!” Cumhuriyet’te yazı dizisi olarak yayımlanan “Can Pazarı” röportajı film gibi. Fikret Otyam yaptı röportajı, fotoğrafları da ben çekeceğim ama başıma gelmeyen kalmadı. Pişmiş tavuk daha mutlu yani. Pamuk tarlalarında ırgatlık yaptım. Geliyorlar böyle adamları seçip topluyorlar, bindiriyorlar kamyonlara, yallah! Fikret bir kamyona ben başka bir kamyona düştüm. O Çukurova’nın bir yerine gitti, ben başka bir yerine. Birbirini ara ki bulasın. Herkesin döşeği falan var bende eski püskü bir kıyafet hariç bir şey yok. Nerede yatacaksın? Akrebi var, yılanı var berbat. Oradaki çalışmayı çektim bol bol. İşçi oldum, pamuk topladım bir hafta. Yevmiyemi aldım, ben gidiyorum dedim. Asfalt yolda iki buçuk saat yürüdüm. O kılıktaki adamı kimse de almıyor arabasına. Nihayet birisi aldı da gittim. Fikret’le buluştuktan sonra orada başka bir yer bulduk. Bir de baktık ki bir yüzbaşı doğudan elli kişiyi aileleriyle getirmiş pamuk toplamaya. Pamuk açmamış, o yüzden orada bekletiyor onları. Çoluk çocuk aç, parasız. Sonra da toz olmuş yüzbaşı. Fikret’le iki tane araba aldık, ekmek, peynir falan doldurduk. Götürüp ailelere verdik. Ama o kadar açlardı ki harp çıktı. Böyle sahneler de gördük. Hepsini çektim. Gazetecilik budur, dünyaya şahit olmaktır! Biz dünyayı yazıyoruz. Biz patronlar gibi Allah’ın cezası herifler değiliz. “67 EYLÜL OLAYLARI’NA ORHAN KEMAL VE MEHMET CEMAL’LE TANIK OLDUK” Çetin Altan ile dayak da yediniz. Akşam gazetesine “Al İşte İstanbul” adlı bir yazı dizisi hazırlayacağız. Üç hafta gecekondu mahallelerini gezdik, çektik. Bir yerde kadınlar vay nasıl Yakın dostunuz Henri Cartier Bresson denilince ilk aklınıza gelen? Realist fotoğrafın başlangıcı. Ben de romantik realizmin başlangıcıyım. Hangi ışığı daha çok seversiniz? Bütün ışıkları ama pek fazla puslu resim çekmedim mesela. Obje ve doğa çekmiyorsunuz. Yaşamı çekerim. Ben insanın derdiyle uğraşan adamım. İnsanın hayatını ve dertlerini çekerim. Doğu’yu çekmeyi seviyorsunuz. Doğu’da daha çok iş var çünkü. Pozisyon var, yaşam var, dert var. Batı’da ne var, keyifleri yerinde evi var, arabası var, parası var. Neyini çekeceğim? Afrodisias’ın Keşfi olayı... Sayenizde farkına varılan büyük işlerinizden biri. Beni Kemer Barajı’na gönderdiler. Yolu kaybetti dangalak şoför. (Gülüyoruz.) Gece kaldık bir yerde. Bir baktık, yerde sütun başları falan. Ertesi gün de orada kaldım, fotoğraflar çektim. Sonra anladı millet Afrodisias ne müthiş bir şeymiş. Nuh’un Gemisi ve Nemrut Dağı çalışmalarım da böyle ses getirmiştir. “ŞARLO VE SARTRE’I ÇEKEMEDİM, İÇİMDE UKDE” Kimi çekememek içinizde ukde kaldı? Şarlo (Charlie Chaplin) ve Sartre (Jean Paul). Chaplin’e mektup yazdım, yanıt gelmedi. Evine gittim, karısıyla konuştum. Herif yukarıda ama inmedi aşağıya. Felçti, öyle resmi çekilsin istemedi adam. Einstein (Albert) ölmüştü zaten. Ama şükür ki Picasso’yu (Pablo) çektim hatta Picasso resmimi bile yaptı. Chagall’ı (Marc), Aragon’u (Louis), Dali’yi (Salvador) çektim. Dali canıma okudu yahu! Tartakladı herif beni. Herkesi tartaklardı zaten. Ama ben vazgeçmedim, vazgeçmem! Foto muhabiri vazgeçmeyen adamdır. Leica, alameti farikanız gibi elbet ama sahip olduğunuz ilk makine hangisiydi? İlki Rolleicord II’ydi. Babam, ayrıca çocukken 35 mm’lik Ernemann Kinox III almıştı bana. Okulda, evde film gösterimleri yaptım onunla. “SİNEMAYA BENİM KADAR EMEK VEREN AZDIR” O da film gibi. İpek Film’de çıraklık... Stüdyolar büyülemiş sizi. Her aşamasında çalıştım o işin. Her cumartesi İpek Film’den bavulla film alıyordum. Sinemaya benim kadar emek veren az. O kadar kaptırdım ki okulu falan boş verdim, babamı deli ettim yani. İcadınız bile var. Ses yoktu makinemde. Eksitasyon lambası taktım, epey uğraştım ama oldu, başardım yani. En sevdiğiniz film? “Mahşer.” Dünyanın yıkılışını anlatır. İpek Film’den satın almıştım. Yoruldum Gamze. Bitirelim. Bitirelim hocam. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Foto Muhabiri Ara Güler’in Hayat Hikâyesi/ Nezih Tavlaş/ Yapı Kredi Yayınları/ 396 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 1 5 mini çekmişsem Picasso arkadaşım oldu da ondan çektim. Bir sevgi, bir bağ, bir ışık lazım bana. Huyunu, dünyasını, ruhunu bileceğim. Atmosferini adamakıllı bileceğim. Sabahattin Eyüboğlu sizi yetiştirenlerden biri. Öyle. Klasik tabloların kitaplardan röprodüksiyonlarını yaptım ona, derslerinde kullandı. Büyük adamlardır bunlar. Türk hükümeti Sabahattin Eyüboğlu’nu öyle gücendirdi ki öldü adam. Kahrından gitti. Çok yazıktır. Bu adamlar bir daha gelmez, kendileri gibi hıyarlar gelir fakat onlar gelmez, anladın mı? Fotoğrafını çektiğiniz herkese de bayılmıyorsunuz öte yandan. Yok be, ne bayılması... (Gülüyoruz.) “DÖRT KERE HARBE GİTTİM, BOMBALAR DİBİMDE PATLADI!” “Fotomuhabiri dünyanın görsel kaydını tutan insandır” diyorsunuz. Hazır yakalamışız sizi soralım, ya başka? Bir kere fotomuhabirliği denen halt benimle başladı. Eskiden fotomuhabiri yoktu ki fotoğrafçı vardı. Fotoğraf çekmek başka bir şey, fotomuhabiri olmak başka. Fotoğraf çekmek demek bir manzarayı, bir şeyi çekmek, varsa içinden bir şey çıkarmak falan filandır. Halbuki fotomuhabirliği olayın kendisini çeken şeydir ve bunlar sonradan tarihe mal olur. Muhakkak tarihe geçer. Biz yirminci asrın fotomuhabirleri, kameramanları görsel tarihi yazarız. Yazarların yazdığı tarih gibi uydurma değil. Gerçeği görür, yazar ve belgeleriz. Kamplara girdiniz, cephelerde de fotoğrafla savaştınız bir yerde. Hikâyenin kendisi olmuşsunuz. Ne diyorsun, dört kere harbe gittim, dört... Filistin, Filipinler, Etiyopya, Sudan. Gerillalarla konuştum, yazdım, çektim. Bombalar dibimde patladı! C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Ara Güler’in 1950’li yıllarda karanlık odada kendi eliyle bastığı ve bugüne kadar yayımlanmamış vintage baskıların bulunduğu Ara Güler Müzesi’nden seçilen 110 fotoğrafının yer alacağı sergi, 22 Kasım’da Güney Kore’nin başkenti Seul’de açıldı. Serginin küratörlüğünü Hasan Şenyüksel üstleniyor. çekersiniz falan diye kızdı anladın mı? İkna edemedik. Kocalarıyla birlikte saldırdılar. Zor kaçtık ama iyi dayak yedik. 67 Eylül Olayları’nı nasıl çektiniz? Orhan Kemal’le Harbiye’ye kadar yürümüştük. Sonra Taksim Sineması’nın karşısında Eftalupos kahvesini yıkmaya başladılar. Orada da Mehmet Cemal’le gördük olanları. Babamın eczanesi de orada, bir şey olmadı ona. Ama bir baktım elini kesen babamın dükkânına gelip tedavi oluyor. Dacat Güler Ecza Deposu’ydu adı. Anlamamışlar bizim Ermeni olduğumuzu. Nâzım Hikmet fotoğraflarınızı neden yaktınız? Kitabını bulundurmak bile tehlikeliydi. Mecbur kaldım. İçim de yandı. 2 7 K A S I M 1293