22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

K Hani Deniz öğretmen soruyor ya, çocuklara, gençlere öyküyü nasıl sevdiririz diye… Sanırım biz, öyküleri sevdirmek yerine bu öyküler için canını dişine takan, bunun için elinden gelen çabayı gösteren Deniz Zeka gibi öğretmenleri bu topluma sevdirmekle işe koyulmalıyız… ir iletiyle giriyorum yazıya: “Sadık Bey merhaba,/ Ben Deniz Zeka ODTÜ Koleji’nden Edebiyat öğretmeni./ Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ne zamandır size yazmak istiyorum çok yoğun olduğunuzu düşünerek ve bilerek erteliyorum. Sadık Bey,/ Hazırlık sınıflarının Türkçe dersine giriyorum. Konumuz bu haftadan sonra Öykü türü. Çocukların iyi birer öykü okuru olmaları ve eleştirel okuyucu olmaları için bir endişe taşıyorum. Sizden gelecek hayatlarında da kullanmaları için yardım istiyorum. Bir öyküye nasıl bakılır? bunu yıllardır öğretiyoruz ama sanırım işimizi iyi yapamıyoruz. Çok sevdiğim anonim bir notu mutlaka siz de biliyorsunuzdur. “İkinci Dünya Savaşı çıkınca bir yazar anladım ki işimi iyi yapamamışım eğer ben işimi iyi yapsaydım bu savaş çıkmazdı” diyor ya. onun gibi ülke ve dünya bu halde ise işini iyi yapamayan eğitimcilerden dolayı diye düşünüyorum. Sadık Bey,/ elimize bir öyküyü aldığımızda nasıl bakmalıyız?/ Çok geniş bir soru mu? Bu birilerine öğretilebilir mi? Sinağrit Baba/ Kümesin Ötesi/ Sancho’nun Sabah Yürüyüşü/ İznikli Leylek öykülerini okutacağız ama istiyorum ki öğrenciler bu hikâyelerden zevk alsınlar, yazarların diğer öykülerini merak etsinler. Sizden yardım istiyorum./ Saygılarımla” Deniz Zeka, bu iletiyi 11 Aralık’ta göndermiş, ben 10 Ocak’ta geçtim yazının başına, ama siz ocak sonunda okumuş olacaksınız ne yazık ki bunu… Ancak soru, yaman… “Bir öyküye nasıl bakılır?” “Bu birilerine öğretilebilir mi?” Birbirinin çatalında gezinen iki soruyu, tek soruya dönüştürebilmek olası: Okuma kültürü olmayan insana (çocuğa, ergene, ergine) öykü nasıl sevdirilir? Bu sorunun yanıtı da tek bana göre: Okuma kültürü olmayan insanın bir öyküyü sevebilmesi için ilkin buna gereksinim duyması gerekir, bunun ortaya çıkabilmesi için de öyküyle arasında yaşantısal denklikler kurması zorunlu. Önceleri de bir iki yazıda öykülerin anımsanma koşulları, anımsanabilirlikleri üzerinS A Y F A 14 n 30 O C A K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Bir öykü nasıl sevdirilir?.. de durmuş, yaşantı denkliklerine yer açmıştım… Gelin konuyu bir kez daha ateşleyelim 14 Şubat Dünya Öykü Gününe yaklaştığımız şu sıra… ÖYKÜ GEREKSİNİMİ: YAŞAMA MERDİVEN DAYAMAK… Edebiyat Öğretmeni Deniz Zeka’nın bu öyküleri seçmesinin elbette nedenleri var, ancak bunlar üzerinde durmak gerekmiyor ille. Yazıda konuya eğilirken kurabileceğimiz bağlar dışında. Buna aşağıda yer açmak zorunlu ama. Çünkü Zeka’nın bu öyküleri seçme nedeni, iletisinde yönelttiği soruyla doğrudan ilintili. “Sinağrit Baba” öyküsü Sait Fait’in. Öykü, Mahalle Kavgası’nda (1950) yer alıyor. “Kümesin Ötesi”, Yusuf Atılgan’ın imzasını taşıyor. Öykü, yazarın Bodur Minareden Öte (1960) başlıklı öykü kitabında bulunuyor. “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” ile “İznikli Leylek” adlı öyküler Haldun Taner’e ait. “İznikli Leylek” yazarın On İkiye Bir Var (1954), “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” ise, yazarın aynı başlığı taşıyan kitabında. (1969) Zeka’nın sıralamasıyla ilk üç öyküde hayvanlar, kendi ağızlarından özöyküsel anlatımla geliyor önümüze. Yani her üç öykünün de anlatıcısı hayvan; ilki balık, ikincisi tavuk, üçüncüsü ise bir erkek köpek. Dört öyküden yalnızca “İznikli Leylek”, elöyküsel aktarımla yazma heveslisi, genç bir asistanın gözüyle kuruluyor. Anlatıcı bize, öyküdeki leyleği yazmak istediğinden bile söz ediyor. Öykücülüğümüzün üç büyük adı tarafından verimlenmiş dört büyük öykü… Hayvan bakışına ya da hayvana odaklı bu öykülerde, üç yazar da bizi aslında erdem, özgürlük vb. insana özgü sorunlarla yüzleştiriyor. Yazarların yaklaşımındaki bu örtüşme ilginç… “Sinağrit Baba”, sinagrit balığının, “Sancho” ise bir köpeğin başarıyla karakterize edilmiş üyeleri. İlki oltalarından tanır insanları, öteki kokularından… Tavuğa özel ad konulmasa da uçma çabasıyla kümestekilerden ayrılır. O da insanları tavırlarından, davranışlarından çıkarır. Sözgelimi Sinağrit Baba, oltayla yakalandıktan sonra, kimi olumlu niteliklerine karşın olta atanlardan hiçbirinin “hiçbir insanlık imtihanı geçirme(diği)”ni düşünür. Sancho ise, “[d]ünyanın en nankör yaratığı insanla en sadık yaratığı köpek arasındaki… sıkıfılı(ğın), aslında köpeğin insana değil, insanın köpeğe muhtaç oluşundan gel(diği)”ni düşünür. Belki de bu yüzden “arka ayakları üzerinde ayağa kalktığından beri içgüdüsünü kaybedip akla özenen insan… Akla tam varamamış, sezisinin köprülerini de yıkmış”tır. “Kümesin Ötesi” öyküsünde kanatları 2014 B kesilen tavuk, “kocaman avluların özlemini duy(ar).” Kararlıdır, “hele kanatlarım az daha uzasın kaçacağım buradan” diye düşünür… Haldun Taner, “İznikli Leylek” adlı öyküsünde de yine bir özgürlük sorunsalıyla yüz yüze getirir okuru. Genç anlatıcı kanadı kırık olduğu için uçamayan leyleğe bakarak şöyle düşünür: “Uçabilse öbürlerinden başka bir leylek olamayacak, üzerinde fikir yürütüp hakkında hikâye yazılamayacak…”. Buradan kalkarak, “Kaderlerimiz aynı” der sonra: “Uçamayacağını bilmek, yine de uçmaya yeltenmek.” Görüldüğü üzere her üç yazar da hayvanlardan kalkarak insani temel değerleri, insanoğlundaki ahlaksal tutumları sorgulamaya girişiyor. Sonuçta Deniz Zeka, usta öykücülerin imzasını taşıyan öykülerden hareketle öğrencilerini kimi insansal değerler konusunda düşündürtmek istiyor belli ki. ÖYKÜ DERS GERECİ DEĞİL YAŞANTI DENKLİĞİ… Deniz Zeka, öyküyü bir ders gereci olarak almıyor kesinlikle. Ne var ki işlevsel değerlerin, bir önce ortaya çıkması için çabalıyor yine de. Çocuk, genç öğrenciler öyküyü sevsinler, ondaki güzelduyusal, ahlaksal değerleri çarçabuk alsınlar, insana özgü bir ahlaksallık eşliğinde bunu yaşamlarına katarak sanatlı bir yaşam sürsünler istiyor. Bunu böyle söylemiyor Deniz öğretmen ama sözlerinden böyle bir evecenlik yansıdığını görmemek elde değil. Öyküler yeterince sevdirildiğinde kimi sıkıntıların en azından büyük oranda ortadan kalkacağı inancı yansıtılıyor elde olmadan… Bunun tek başına yeterli olacağı düşünülse bile nasıl sevdirilecek öykü çocuklara, gençlere? Hele kitap okuma alışkanlığı da kazanamamışlarsa henüz… O halde gelin, en baştan girişelim düşünce üretmeye… Sinağrit Baba da, Sancho da, adsız tavuk da birer halk bilgesidir aslında. Hayvanlar bilgece düşünemeyeceğine göre yazarlar öykü diye birer fabl mı yutturmaya kalkıyor yoksa bize? Hayır çünkü önlerine aldıkları hedef yönünde bir çizgisel anlatıma yönelmiyor hiçbiri hayvana bakarken. Karakter olarak yapılandırdıkları hayvanlara dönük tutumlarından kalkarak yazarların biçemleri üzerinde de durulmalı o halde… Öyle ya, bir yazar, insan dururken neden hayvan seçer kendine, neden herhangi biri değil de balık, köpek, tavuk, leylek olur bu? Bunları anlatırken, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla dercesine, hayvanlar aracılığıyla insan denen bu “meçhul”ün acaba hangi gizlerini buluşturur? Yine de bu öyküleri derste seveceksek eğer, derste paylaşıp ağlayacak, gülecek, eğleneceksek bir iki temel yaklaşım biçimi üzerinde durulabilir sanıyorum. Özellikle “İznikli Leylek”, yalın biçimde bir sahne oyunu olarak sınıfa uygulanabilir, tüm öğrenciler bu oyunda rol alabilir. Ayrıca tüm öğrencilerin belli sayıda gruplara ayrılması sağlanıp kümelerle bir yaratıcı drama çalışmasına girişilebilir. Bunun basit dramatizasyonu aşması, öykünün içine girilebilmesi için yaratıcı dramanın sağlayacağı katkı kesinlikle göz ardı edilmemeli. Sonuçta herkesin farklı bir deneyim yaşaması sağlanabilir. Sınıfça balık tutulabilir, köpek gezdirilebilir. Atılgan’ın öyküsü güvercin olarak değiştirilerek öğrenciler bunu bir açıdan deneyimleyebilir. Öte yandan öyküler, yaratıcı drama çalışmasına gerek duyulmadan da bir radyo tiyatrosunda olduğu gibi farklı sesler kullanılarak okunabilir. Bu bağlamda öğrenciler bir radyo oyununa kendilerini verip gözlerini yumarak, hatta sıralarına kapanarak bunu dinleyebilir. Bütün bunlar her kümede farklı kompozisyonlar kurularak birbirlerinden farklı nefis öykü tablolarına dönüştürülebilir. ÖYKÜNÜN YAYDIĞI AŞK VE GÜZELLİK BÜYÜSÜ… Balık, köpek, tavuk, leylek… Söylem özelliklerinden ötürü yazarları tanımanın fırsatını da döşüyor elbette. Sait Faik, Haldun Taner, Yusuf Atılgan… Bu yazarları ilk kez tanıyacak çocuk genç öğrenci, hiç bilmediği evrenden içeri adım atarken onların öykülerini düzayak okursa, bu ne ölçüde doğru olur? Bana sorulursa bu öyküler sevgiliyle ilk kez göz göze gelinmişçesine, ekmek parası uğruna işportada bağıra çağıra çorap satılırcasına, dersten kaçılmış da bir sinemaya dalınmış havasında, bir kozhelvaya bulaşılmış ya da üste başa macun akıtılmış gibi okunmalı… Aşkla okunmalı, evet; anımsandığında en güzel, en yakışıklı fotoğraflarımız serilmeli gözler önüne… Öykünün yaşamımıza kattığı anne sıcaklığındaki bu değer kadar, yaşamımızda aşkların, ekmeğin, emeğin yani bütün güzelliklerin yerini tutacak bir muska benzeri gizlerle örülü olduğu da görülebilsin onun… Haldun Taner, “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” adlı öyküsünün altına “1964” tarihini düşmüş. Bu, benim öyküyle yatıp kalktığım, öyküler kaleme aldığım bir tarih. Bir yıl sonra da ilk öykümü yayımlamış olacağım. Ama henüz o sıra Haldun Taner’in bu öyküsünü tanımış, onu okumuş değilim… Şimdilerde, yani yarım yüzyıl sonra benim o yaşımdaki öğrenciler, öğretmenleri Deniz Zeka aracılığıyla bu güzelim öykülerin dünyasına girip yol alıyor. Ne büyük şans… Hani Deniz öğretmen soruyor ya, çocuklara, gençlere öyküyü nasıl sevdiririz diye… Sanırım biz, öyküleri sevdirmek yerine bu öyküler için canını dişine takan, bunun için elinden gelen çabayı gösteren Deniz Zeka gibi öğretmenleri bu topluma sevdirmekle işe koyulmalıyız… Çünkü şu sıra bu memleketin en güzel öyküsü sizsiniz Sevgili Deniz Öğretmenim… Çünkü siz öğrencileriniz öyküyü sevsinler diye ülkemin en güzel öyküsünü yazıyorsunuz… Türkiye’nin unutulmayacak öyküsü, sizin ellerinizde biçimleniyor… Teşekkürler öykü meleği, teşekkürler… n K İ T A P S A Y I 1250 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear