Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mehmet Can Doğan’ın yeni şiirleri: Üvey İkiz kız t’uzağa düştüğüne pişman” ŞİİRİN GÜZELLİĞİ İnsanı bulunduğu noktadan alıp, dizelerdeki musikinin de olağanüstü etkisiyle kendi içinde bambaşka bir dünyaya götüren (sanki uçuran demek daha bir uygun, daha bir şiirsel olacaktı) şiir, aynı zamanda düş(ünce) gücünü de tetikliyor. Yeni kapılar açmak, yeni sokaklara çıkmak, yeni coşkulara, aşklara ulaşmak şiirle mümkün olabiliyor. “Kötülük de uçar sevgilim korku da uçar başımızı eğeriz anlık bir hareket de olsa eğeriz başımızı saçımızı sıyırır geçer” Nasıl da sarıp sarmalıyor şair, nasıl da can evinden vuruyor insanı. Umudu, içtenliği, ‘acılara dahil’ sevdayı en çok da heyecanı, hani şu insanı havalara uçuran, başında kavak yelleri estiren o güzelim duyguyu o kadar rahat, o kadar kolay ve o kadar zarif veriyor ki bir sonraki okuyuşta, yine aynı coşkuyu, heyecanı, aşkı ve mutluluğu ama bir başka boyutta, bir başka kavramla seriyor gözler önüne... “OKUMAK GEREK” Sizler de bilirsiniz, hem ülkemizi tanımlarken hem de şiirin hak ettiği ama asla görmediği ilgiyi anlatmak için, şiir kitaplarının ‘çoksatan’lar arasına girmediği, giremediği söylenegelir. Doğrudur; sadece şiir değil, ‘çoksatan’ edebiyatın da az okunduğu gerçektir. Ancak şiir, roman kadar, öykü kadar ‘sığ’lığı kaldırmadığı için daha bir seçkinci okur arar kendine. Dolayısıyla da daha bir az okunur veya satılır. Bu kural yıkılamaz değildir, kuşkusuz. Nice şairimizin yapıtları ‘çoksatan’ listesinin en üst sıralarında yer almıştır, almaya da devam etmektedir. Çağı demeye dilim varmasa da, her şairin bir “sıra”sı vardır. Kimi bir dizeyle, kimi bir kitapla, kimi de bütün eserleriyle o “sıra”yı alır koltuğunun altına. Kimi şairler de kendini daha ilk yapıtından itibaren belli eder, kanıtlar; tıpkı Mehmet Can Doğan gibi. Kimi şair, yazdıkça yumak yumak çözülür, kaybeder özgünlüğünü, okurunu. Kimi şair ise çalışkanlığının da etkisiyle muhakkakgiderek daha çok yükselir okurun gözünde... Mehmet Can Doğan’ın yükselişi de böyle olmuştur ve böyle sürecektir. KİMİN İÇİN ŞİİR George M. Brown, “Nesir güneş ve gün içinse; şiir ay, yıldızlar ve gece içindir” demiş 1991’de. Şimdi başa dönüp bakarsak, şairin şiirce yazdıkları bizi sarıp sarmaladığı gibi; kendimizden de alıp götürmez mi, uzaklara... Mehmet Can Doğan, sadece sarıp sarmalamakla bırakmıyor, içimize işliyor. Okuduğunuz her dizeyle/şiirle kendi dünyanızı kurmak için yepyeni bir tuğla sunuyor “Üvey İkiz”le. Nâzım Hikmet’in özellikle vurguladığı gibi, “Okumak gerek evlat, okumak gerek”. Sahi, okudukça büyürüz, okudukça, ‘bir anlık hareket bile olsa’ eğmeyiz başımızı. Mehmet Can Doğan, “Üvey İkiz”de o hedefi veriyor biz okurlara. Yepyeni bir coşku için, her dizeyle bir kat daha güçlenecek, her dizeyle bir kat daha gönenecek olduğumuzu unutmadan... n Üvey İkiz/ Mehmet Can Doğan/106 s. 2 0 1 3 n S A Y F A 1 3 Okuru, dizelerine âşık eden şiirler Kimi şairler kendini daha ilk yapıtından itibaren belli eder, kanıtlar; tıpkı Mehmet Can Doğan gibi. Kimi şair, yazdıkça yumak yumak çözülür, kaybeder özgünlüğünü, okurunu. Kimi şair ise çalışkanlığının da etkisiyle muhakkak giderek daha çok yükselir okurun gözünde... Mehmet Can Doğan’ın yükselişi de böyle olmuştur ve böyle sürecektir. r Korkut AKIN eonardo da Vinci, “Şiir, gözle görülmediği yerde hissedilen bir resimdir” derken kuşkusuz kendi alanıyla daha doğru deyişle bizim bildiğimiz alanı olan resimle bağdaştıran bir tanımlama yapıyor. Günümüzde aktığı yatağa baktığımızda örneklerden de süzdüğümüz kadarıyla şiir; şairin, daha çok da okurun kendi kafasında şekilleniyor, anlam kazanıyor. Son dönemde yükselen, yeni bir tarz, yeni bir ‘moda’... Geçmişteki gibi büyük kalabalıklara, geniş alanlarda yüksek sesle okunabilecek şiirler yok. Bir gün yine yüksek sesle okunacak şiirler yazılır mı? Bu değişimin, farklılaşmanın ‘iyi mi kötü mü’ olduğunu tartışmak yerine kazandırdıklarına bakmak gerekir. Mehmet Can Doğan, “YKY’den, mayıs ayında çıkan “Üvey İkiz” yapıtında, en tam da yukarıdaki savı, okurun kendi içinde yeşerttiği, şekillendirdiği o oluşumun gücünü kanıtlıyor. Okurun şiirle, dizelerle içsel bir bağlantı, ilişki, giderek aşk kurmasını sağlıyor. Her şiirde, hatta her dizede şöyle bir içinize dönüp tartıyorsunuz; ne oldu, ne oluyor, nereye gidecek bunun ucu... Bazen, bende çok oldu, dizeden el alıp bambaşka diyarlara yelken açıyorsunuz (ama siz öyle yapmayın, şiirin kendi derdine kulak verin, çünkü dönüp yeniden okumak keyifli, ama o ilk izlenimi yıkıp yenisini oluşturmak zor olabiliyor; her iki ‘sonuç’un birbiriyle çatışması da cabası). Sahi, nasıl oluyor bu? “Biliyor musun yıldız yağmuru varmış bu gece alıp gidiyorum ışığımı toz bulutu arasındaki gözlerden “Hayır çok erken” demiştim hani işte şimdi tam yeri: Yıldızım sönünce” yoksa onu okura bulabilme şansı vermiş olurdum” yanıtıyla, “Şiirin nesri aştığı noktada, sözcüklerin de anlam ötesi bir varsıllığı vardır” (F. R. Jones) sözü benim düşüncemi desteklemiyor mu? Şimdi, bir kez daha okuyun yukarıdaki dizeleri... daha bir anlam yüklenmedi mi? Ancak sadece yukarıdaki, tadımlık dizelerle yetinmeyip “Üvey İkiz”i edinin, hatta her okuduğunuz şiirden her okudukça yakaladıklarınızı not edin ve duygularınızın farklılığını fark edin. Adından başlayarak, ilgi çeken “Üvey İkiz” benim çok sevdiğim, YKY’ye özgü boyutu ve kararlı rengiyle (mor) hemen öne çıkıyor. 1969 doğumlu ‘genç kuşak’ şairler arasından, çalışkanlığı, özgün bakışı ve farklı dizeleriyle öne çıkan Mehmet Can Doğan, Gazi Üniversitesi GEF Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü bitirdikten sonra ‘Yeni Türk Edebiyatı’ alanında, yüksek lisansın ardından doktora da yaptı. Aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışırken Kurgan adlı edebiyat ve kültür dergisinin yayın yönetmenliğini sürdürüyor. Mehmet Can Doğan, kuruluşlarında da görev alıp yönettiği Mim, A’raf, Son Duvar, Sonsuzluk ve Bir Gün dergilerinde yine şiir üzerine yazılar yazdı. Hani, derler ya, “adam olacak çocuk” diye... 24 yaşındayken, “Beş Şair, Beş Poetika” adlı çalışmasıyla “Milliyet Edebiyat Ödülü”nü kazandı. Hepimiz (şey, büyük çoğunluğumuz) için yeri doldurulamazlar arasında ilk sıralarda yer alan Edip Cansever’in kitaplarına gir(e)meyen şiirlerini “Öncesi de Kalır” (2009), Turgut Uyar’ın şiirlerini “Yitiksiz” (2010) adıyla topladı. Gerçekten önemli çalışmalar bunlar. Bir de “Yedi Meş’ale”yi (2012) yayına hazırladı. “Mine Tekel Feres” (1993) tarihli şiir kitabını, 1997’de “Törenler ve Komplolar”, 2005’te “Şaman” ve “Boyunca” takip etti. 2009 yılında “Attar”, 2013’te de “Üvey İkiz” okurla buluştu. Mehmet Can Doğan’ın araştırma, inceleme, eleştiri kitapları da var: “Kitaplardan Bir Kitap” (2002), “A’dan Z’ye Asaf Halet Çelebi” (2003), “Şiiraze Şiirin İç Dikişi Üzerine Yazılar” (2005), “Şair Sözü” 1222 L (2006), “Türkiye’de Şiir Dergileri: Şairler Mezarlığı 19092008” (2008), “Şiir Arkeolojisi” (2011), “Melih Cevdet Anday’ın Romancılığı” (2012), “Elli Yıl Sonra Değişim Dergisi” (2013). KIRILAN ŞEY “Üvey İkiz”de sadece üç şiir dergilerde yayımlanmış. Bu, önemli bir nokta, çünkü dergi sayfaları arasında, farklı yazıların (ve tabii, yazarların) etkisinden uzak, ilk kez karşılaştığınız şiirlerle yaşayacaksınız o tadı; kendinizle baş başa. Bu önemli bir duygu, şiirle de uyuşuyor. Dergi sayfaları arasında hele de şiir dergisi değilse farklı tarzda, farklı duyguda, farklı kulvarlarda yarışan çoğunlukla da şiirin ‘dolgu’ niteliğinde kullanılması da gözden kaçırılmaması gereken önemli bir noktadır yazılar arasında okurun alacağı, şiirin kendine özgü o tadı aynı olmayacaktır, olamayacaktır. “kırılan bir şeymiş insan kabuk çatlayınca dağılan bir şey yazın yitirdiğini güzden armağan olarak alan iki çingene çocuğu biri kız diğeri oğlan” dizeleri, gündemle de bağlantılı olarak Gezi Parkı’nda başlayıp, Taksim direnişiyle Türkiye’ye yayılan büyük bir “devrim”i çağrıştırıyor bana. Gerçekte, şairin kırıldığını söylediği “insan” daha da ayağa kalktı. Hatta ‘durdu’ğunu bile söyleyebiliriz. Şair zaten aynı duyguyu, aynı düşünceyi ileriye taşıyor ki, sanki biliyormuş gibi ‘çevre’ duyarlılığını da taşımış dizelerine. Sahi, sizce de o izlenim doğmuyor mu? “Âdem fiğ tohumu topluyor Mehmet Can Doğan’ın araştırma, inceleme, eleştiri kitapları da var Şiirin nesri aştığı... John Ashbery’nin, şiirinde gizli anlamlar var mıdır sorusuna, “Hayır, C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 8 T E M M U Z