Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Prof. Dr. Ayşegül Yüksel’le tiyatro ve kitapları üzerine ‘Geleneksel tiyatromuzun zenginlikleri, yazarlarımıza bugün de açıktır’ Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, eleştirmen, yazar, akademisyen ve çevirmen kimliğiyle, Türk Tiyatrosu Üstüne Notlar: Uzun Yolda Bir Mola, Dram Sanatında Ezgi ve Uyum, Samuel Beckett Tiyatrosu, Sahneden İzdüşümler , Çağdaş Türk Tiyatrosundan On Yazar, Haldun Taner Tiyatrosu, Yapısalcılık ve Bir Uygulama: Melih Cevdet Anday Tiyatrosu kitaplarıyla, Türk tiyatrosu ve genel olarak dram sanatı üstüne yoğun emek harcamış bir tiyatro insanı. Onunla söyleşmek, tiyatroya ilişkin bilgilerini “yağmalamak’’ insana heyecan veriyor. Öğrencisi olan Duygu Kankaytsın, bu duyguyla dolup taşınca bir söyleşi gerçekleştirmiş Ayşegül Yüksel Hoca’yla. Ë Duygu KANKAYTSIN üzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi olarak Haldun Taner üzerine yoğunlaşınca, 1986’da yayımladığınız Haldun Taner Tiyatrosu (1) adlı kitabınızı derinliğine okudum. Buradan çıkarak sormak istiyorum. Hayatınızı tiyatroya adadığınız rahatça söylenebilir. Sizden sonra gelenler için çalıştınız. Onlar için tiyatro eserlerine bakılacak birçok pencere açtınız. Kolayca ulaşılabilecek tiyatro bilgileri biriktirdiniz. Başlattığınız bu uzun yürüyüşü hâlâ sürdürüyorsunuz. Sizi diri tutan bu tutkunuzun beslendiği kaynakları bize anlatır mısınız? Ailem tiyatro meraklısıydı. Babamın gençliğinin bir bölümü Bakırköy’de geçmiş. Bakırköy’den çok sanatçı çıkmıştır. Babamın döneminde Münir Özkul, rahmetli Mürüvvet Sim gibi sanatçıların mahallesiymiş İstanbul’un bu ilçesi. Annemin genç kızlığı ise Kadıköy tarafında geçmiş. Sinemaya ve gösteri sanatlarına meraklı olan anneannem iki kızını alıp Süreyya Sineması’nda locadan film seyretmeye gidermiş. Loca kapısının önündeki perdenin arkasına gizlenip sigara da içermiş üstelik. Eski Bostancı vapur iskelesine giden deniz kenarındaki yolun üstünde Bostancı Gazinosu vardı eskiden. Annemler oradaki gösterileri de hiç kaçırmazmış. Büyükler çay/kahve içerken çocuklara ‘lokum’ getirirmiş garson. (Ben ‘lokum’ dönemini kaçırdım ama o gazinoda çocukların ille de ‘beyaz gazoz’ içtiği döneme yetiştim.) Sonuç olarak annemle babam evlenince, tiyatroyu yaşamlarının ‘vazgeçilmez’i yapmışlar. Kardeşimle ben çocukken bizi büyük babama emanet edip İstanbul Şehir Tiyatrosu’na, Muhsin Ertuğrul’un Küçük Sahnesi’ne gider, sonra da izledikleri oyunlar hakkında günlerce konuşurlardı. (Babam Cahide Sonku, annem Suavi Tedü hayranıydı.) Babamı zamansızca ölüme götüren hastalığın ilk ortaya çıkışı, Haldun Taner’in Kulüp 12’de Devekuşu Kabare Tiyatrosu tarafından sahSAYFA 14 ? 21 ŞUBAT yazarların bile oyun metinleri doğru dürüst yayımlanmış değil. Kimi oyunların kopyası yazarlarda bile yok. Sevda Şener, Metin And, Özdemir Nutku olmasa, bu yazarların oyunları hakkında yapılmış inceleme falan da yok. Kısacası, akademik çalışma öncesinde sıkı bir ‘metin avcılığı’ yapmanız, sonra da yapacağınız inceleme için, neredeyse sıfırdan başlayarak düzgün bir yol inşa etmeniz gerekiyor. Dolayısıyla, ortaya bir kitap çıktığında, gerçekten de ‘özgün’ bir nitelik taşıyor ve ‘ilk’ olma özelliğine sahip oluyor. Ben de –bir önceki kitapla Melih Cevdet Anday’dan onay almış olmanın getirdiği şımarıklıkla ikinci kez, ‘yaşayan’ bir Türk yazarın –üstelik de geleneksel tiyatromuzun örgeleriyle epik tiyatro arasında köprü kurarak, bir anlamda tiyatromuzda devrim yapmış bir ustanın tiyatrosunu inceleme işine girişmiştim. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda 1984’te yapılan Haldun Taner’le ilgili bir etkinlik için hazırladığım konuşmayı, daha sonra o zamanlar Milliyet Sanat’ı yöneten Zeynep Oral dergide yayımlamak için istedi. Ben de böylece uzun bir makale oluşturarak kitabın yazımında ilk önemli adımı atmış oldum. Haldun Hoca kitabın tamamlanmış ve dilsel olarak da noktalanmış biçimini okudu ama basılmış kitabı görmeye ömrü yetmedi… TİYATRO VE TV DİZİSİ... Haldun Taner’i bu denli incelemiş, Taner tiyatrosunun içerdiği tiyatro bilgilerini açığa çıkartmış biri olarak Keşanlı Ali Destanı’nın televizyon dizisi olmasına nasıl bakıyorsunuz? Taner’in eşinin yıllardır gelen teklifleri geri çevirdiğini biliyorum. Öte yandan, Fikret Hakan ve Fatma Girik’in başrolleri oynadığı bir Keşanlı filmi zaten Atıf Yılmaz tarafından epik anlatım, dramatik anlatıma dönüştürülerek yıllar önce çevrilmişti. Oyun zaten son on yıldır çeşitli yapımlarla tiyatrolarımızın sahnelerinde yer alıyor. Dizi olgusu, Çağan Irmak’ın yönetmen, Özen Yula’nın senarist olarak gündeme gelmesiyle çekicilik kazanmış olmalı. Tüm ülkeye seslenen TV aracılığıyla, yazarı bir kez daha gündeme taşıma isteği de bir faktör. Günümüz Türkiyesi’nde herkes, her şeyi kısa sürede unutuyor. Haldun Taner’e ‘Haldun Dormen’ diyenlerin gün geçtikçe arttığını şaşırarak izliyorum çünkü Dormen televizyonda sık sık yer alan bir sanatçı. Yakında, tiyatroyla ilişkisi olan/olmayan birçok insan, Taner’in yapıtlarını, ekranda sık sık gördükleri Haldun Dormen’in yazdığını bile sanabilir. Tiyatro, iki saat içinde görsel ve işitsel silahlarıyla seyirciyi vurup ortadan yok oluveren, geride derin izler bırakan bir sanattır ya da öyle olmalıdır. Çarpıcılığı ‘ekonomik’ bir anlatımla dile gelmesinden kaynaklanır. Buna karşılık, iki saatlik bir malzemeyi çekip uzatarak dizilerde yapıldığı gibi birkaç yüz saatlik bir gösteri oluşturmaya kalkarsanız, ‘trajedi’ melodramlaşır, ‘komedi’ soytarılığa dönüşür, ‘epik’ olan ile ‘dramatik’ olan birbirine dolaşır. Dizinin senaryo yazarı Özen Yula, oyunun ‘epik’ özelliklerini korumaya çalışırken bir yandan da seyirci karşısına en az 34 ay çıkacak olan karakterleri inandırıcı kılmak için, özgün oyunda yer almayan art alanları (‘sahne arkası’ ayrıntılarını) oluşturma yolunu seçmiş. Epik tiyatro için biçimlendirilmiş bir karakterin bir dizi boyunca ‘epik’ kalması, dizi izleyicilerinin hoşuna gitmez çünkü. Kahramanla özdeşleşmek, onun peşinden haftalar boyu koşmak isterler. Kahramanlar arasında duygusal yakınlaşma yeterince ¥ G nelenen ‘Vatan Kurtaran Şaban’(1967) oyunu sırasında cereyanda kalmasıyladır. Annem ise yıllar sonra, ameliyat için hastaneye yatmadan bir gün önce Ferhan Şensoy’un ‘Tuhaf Soruşturma’ (1998) oyununu izlemişti. Böyle bir ailede büyüyünce kardeşim Ahmet de, ben de erkence yaşlarda sıkı tiyatro seyircisi olduk. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Mina Urgan, Cevat Çapan, Haldun Taner gibi devlerden tiyatroyu ve dram sanatını kuramsal düzeyde öğrenme şansım oldu. Fulbright bursuyla (196566) New York Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken birikimim pekişti. Bu arada, bedava öğrenci biletlerinden yararlanarak haftada en az iki kez (Offoff ya da OffBroadway ya da Broadway tiyatrolarında) oyun izleyebildim. Bu arada turne yapan ünlü İngiliz topluluklarını da tanıma şansım oldu. Royal Shakespeare Company’nin dünyayı sarsan ‘Marat Sade’ yapımı ile National Theatre’ın Çehov yapımı Sir John Gielgud’un ve Vivian Leigh’in oynadığı ‘İvanov’ gibi… Böylece, tiyatro yaşamımdan hiç çıkmadan sürdü gitti. Eleştirmenlik, doktora, dersler, makaleler, kitaplar falan derken, bakıyorum, tiyatroyla olan dostluğum yarım yüzyılı geçmiş. ‘METİN AVCILIĞI’ Emek/yoğun çalışmalarınızın yanı sıra yerli yabancı birçok tiyatro insanına (yazar, yönetmen, oyuncu…) ilişkin birikimler koydunuz ortaya. Bunlardan biri de Haldun Taner Tiyatrosu adını taşıyor. Kitabın girişinde, kısa da olsa Haldun Taner’i nasıl tanıdığınızı anlatıyorsunuz. Ama asıl şunu merak ediyorum: Bu kitabı yazmayı gündeme almanızı sağlayan etkenler nelerdir? Haldun Taner’in öğrencisi olduğum dönemde (196465) anlaşılan hocanın gözüne girmişim. Sonra yıllarca görüşmedik. Ben evlendim, Ankaralı oldum, ODTÜ’de çalışmaya, iki çocuktan sonra da eleştirmenliğe başladım, DTCF’de doktora yaptım. Doçentlik aşamasına gelmiştim. YÖK kuralları gereği bir kitap yazmak gerekliydi. Taner’in oyunlarını çalışmaya o dönemde başlamıştım. Bu seçimimin temelinde birkaç yıl önce yaptığım Melih Cevdet Anday tiyatrosu çalışmasının ilk kitabımın iki ödül birden almasının etkisi olmalı. O yıllarda, ülkemizdeki en büyük Prof. Dr. Ayşegül Yüksel’in, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Mina Urgan, Cevat Çapan, Haldun Taner gibi devlerden tiyatroyu ve dram sanatını kuramsal düzeyde öğrenme şansı olmuş. 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1201