Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
D illi Kütüphane sıradan bir kütüphane değildir. Orada bir bilim ortamı vardır. Sanat etkinlikleri eksik olmaz. Kimi Milli Kütaphane başkanlarını yakından tanımak olanağı buldum. Sami Nabi Özerdim ağabeyim Alim Şerif Onaran’ın sınıf arkadaşı, benim de yakınlık kurduğum dostumdu. Müjgan Cunbur duygusal, incelikli bir kadındı. Adnan Ötüken’den başlayarak daha niceleri özel kişilikleriyle anılarımızda iz bırakan aydın kişilerdi. Araştırma yapmak istediğiniz bir konu için özel bir çalışma ortamı hazırlanır, istediğiniz kitaplar, dergilerin derlemeleri ilginize sunulurdu. Halen Milli Kütüphane Başkanı olan Tuncel Acar, kendinin gerisinde durmayı kişiliğinin özelliği haline getiren, incelikli bir kültür insanıdır. En iyi bildiği bir konuyu bile sorar gibi anlatır. Milli Kütüphane’de şiir söyleşileri yapmamızı bana önerdiği zaman Rüştü Asyalı ile görüştüm. Benim söyleşimi onun yorumlayacağı şiirler tamamlayacaktı. Bu söyleşiler 2003 Eylülü’nden başlayarak eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Şiir söyleşileri M bugünlere geldi. Bu yıl 10. dönem şiir söyleşilerine başlamış olacağız. ŞİİRİN EVRELERİ Şiir bizim en eski edebiyat geleneğimiz. Anadolu’yu yurt edindiğimiz 1000 yıllık yaşama serüvenimizde halk edebiyatı ile divan edebiyatı, kimi zaman birbiriyle örtüşen iki şiir akımı olarak bugünlere gelmiştir. Bu akımlardan geçerek 5 kollu bir ırmak gibi akan şiirimiz günümüze doğru önemli bir gelişme göstermiştir. Şiir değişimlerinin birtakım duraklarla anlatılması belki de öğrenmeyi kolaylaştırıyor. Şiiri anlamaya çalıştıkça her ozanın özel dünyasını tanımak bize görmeyi öğretiyor. “Şairin hayatı şiire dahil” diyen Cemal Süreya’nın sözünü anımsayalım. Nice ozanın yaşama serüveninde şiiriyle bütünleşen özellikler de var. Onları tanıdıkça kendi şiirlerinin geçirdiği evreleri de öğrenmek olanağı bulunuyor. Çağdaş ozanların bir bölümünü tanımış olmam, onlarla ilgili anıları da söyleşilerde paylaşmamı kolaylaştırıyordu. Anılar söyleşiye ayrı bir özellik kazandırıyor. Şiirin evreleri gözden geçirilirken on yılda bir kuşak değişimi söz konusu olabilir mi? “40 Kuşağı”nı anlıyorum. Çağdaş şiirimizde önemli bir değişimin izlerini taşıyor. Belki her on yılda, arkadaş ozanların dayanışma içinde olduğu bir topluluk vardır. Bu topluluğa yeni bir oluşum gözüyle bakmak değişen şiiri anlamaya yarar mı? ESKİMEYEN BEYİTLER Rüştü Asyalı’yı yalnızca şiiri yorumlayarak okuyan bir sanatçı olarak görmek yetmez. O, kendini yenilmesini bilen bir sanatçıdır. “Bu yıl ‘Şiir Söyleşileri’nde neler yapalım, hangi konular üzerinde yoğunlaşalım?” diye kendisiyle görüşür, ortak bir anlayışa varmaya çalışırız. Rüştü Asyalı ilkelerinden ödün vermeyen bir sanatçıdır. Geçen yıl aramıza Berin Ötenel’i de aldık. Onun buğulu sesiyle yorumu şiirlere özel bir gizem kazandırıyor. On yıl dile kolay. Ama Türk şiirinin sonsuzluğu düşünülürse biz daha kıyılarda oyalanıyor sayılırız. Geniş dinleyici topluluklarına Divan Şiiri’ni sevdirmek kolay değil. Ama yeri geldikçe araya bir beyit sıkıştırmanın anlamı var. Nurullah Ataç’ı anımsıyorum. Türk Dil Kurumu’nun Sıhhiye’deki yerinde, ölümünden önceki son 5 yıl onunla oldukça yakınlığımız vardı. Hataylı Akif’in şu beyitini ondan öğrendim: Şiir bir başına yeterli olmayabilir. Ozanın kişiliği de önemli. Bir ozanı tanımak, anıların izini sürerek şiirine bakmak da anlamlı olabilir. Ahmet Muhip Dıranas’la ilgili bir şiir söyleşinde, Rüştü Asyalı, “Fahriye Abla” şiirini okuyacaktı. Ön sırada Muhip Bey’in eşi Münire Hanım oturuyordu. “O şiiri okumayan, o kadın benim kocamı baştan çıkardı” deyiverdi. Ama dinleyiciler koro halinde “Oku oku” diye tempo tutunca, Rüştü Asyalı o şiiri daha bir coşkuyla okudu. Oysa “Fahriye Abla” nitelikli bir Dıranas şiiri değildir. Dinleyeni kolay etkileyen, öyküsü olan bir şiirdir. Ama bir Dıranas söyleşisinde yeri vardır. Bir şiir söyleşisinde şiirin arka alanlarını anlatmanın ayrı bir önemi var. Örnekse “Olvido” şiirini Dıranas nasıl yitirmiş, o şiir sonra nasıl bulunmuş? Bu olayda biraz benim de katkım var. Ama bu konu ayrıca anlatılması gereken özel bir konudur. GİZLİ SEVİ İLİŞKİLERİ Nâzım Hikmet’in, avukatı İrfan Emin için yazdığı akrostişi anımsar mısınız? Pek de bilinen bir şiir değildir. Yeri gelmişken anımsatmak yararlı olabilir: “İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime, Resmini suratımın baş köşeye asarlar. Fakat demir kapıların her kapandığında üzerime, Ardında taş duvarların her kaldığım zaman, Ne arayan beni, ne soran. Ey! Daha iyi be bunun böyle olduğu! Minnetlerim ve borçluluğum yalnız sana kalsın. İyi günlerimde benim, unuttuğum büyük insan eli, Nasılsın?” İşte bu İrfan Emin’in yeğeni (kız kardeşinin kızı) Zekâvet, Cahit Külebi’nin sevgilisiydi. Külebi bu ilişkiyi gizli tutar, kendine bile söylemekten çekinirdi. Ama Türk Dili dergisi yazı kurulu toplantılarında Ceyhun Atuf Kansu ile Cahit Külebi, bir de ben birlikteyken nice gizler paylaşılırdı. Oysa Cahit Külebi’nin dünyalar güzeli eşi Süheyla Hanım’dan ödü kopardı. Şiirleri canlı kılan biraz da anılardır. Günlük tutma alışkanlığımı daha bırakamadım. Eski defterleri kurcalarken nice yaşanmış olayların izini görüyorum. Bir şiir söyleşisinde anıların da yeri olmalı derken öyle ayrıntıları anımsıyorum ki bunlar ancak yazıya dökülürse izi kalır. “Verba volan scripta manen” (Sözler uçar yazılar kalır) Latin sözünü anımsayalım. ŞİİRİN İNSANI KURTARAN GÜCÜ Şiir söyleşileri her ayın son cuması saat 16.00’da başlıyordu. Önceleri Milli Kütüphane Yunus Emre Salonu’nda yapılıyordu. Orası dar geldiği için Büyük Salon’a geçildi. Bir zamanlar şiir söyleşilerine VEKAM (Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Merkezi) destek olurdu. Son toplantıyı Keçiören’de VEKAM’ın yerinde yapardık. Son iki yıldır bu söyleşileri “Cormodern Sanatlar Merkezi”nde yapılıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay; “Yeni bir sanat merkezi yaptık. Ama etkinlik olmazsa bu merkez neye yarar!” diyerek şiir söyleşilerinin burada yapılmasını istemişti. Ne kadar da şiir meraklısı varmış! Koca salon doluyor. Lise öğrencilerini de bu şiir söyleşilerine alıştırıyorlar. Dinleyenleri izlemeye meraklıyımdır. Kimi öğrenciler pek anlamıyor. Kimi alışkın dinleyiciler dalıp gidiyor. Bize gelince; gerek Rüştü Asyalı, gerek Berin Ötenel, gerekse ben söyleşinin tadını çıkarmaya bakıyoruz. Siyasetin kirlettiği bir toplumda, savaşın soluğuyla ölümlerin çoğaldığı bir dünyada şiirin bir umut ışığı olduğuna, insanı kurtaran gücüne inanmalıyız. Dinleyenler de bu güce inanmasalardı bu şiir söyleşileri 10 yıldır sürüp gitmezdi. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “Gönül muhabbeti bir âdet eylemiş, yoksa Ne bende aşk, ne sende cemal kalmıştır.” Sevi ilişkisi ne kadar sürebilir? Bir sevgili güzelliğini ne kadar koruyabilir? Ama bir ilişkiyi sürdürmeyi alışkanlık haline getirmişsek artık ona sevi ilişkisi diyebilir miyiz? Necati Bey’in dizesi bu görüşü tamamlar niteliktedir: “Ki hüsn sende garib oldu, aşk bende garib.” Fuzuli’yi hep bir bilgeozan olarak düşünmüşümdür. Yerine göre bir beyitine bir yaşama felsefesi sığdırabilir: “Bu işretgehin itmanında bir taş olmasa noksan Beni yerden yere nakleylemezdi Dehr Sultanı.” Bu beyit dünyaya gelişimizin bir anlamı olduğunu düşündürmeli. Şu çivisi çıkan dünyanın çivisini en uygun yerine çakmak için belki de özel bir görevle geldik yeryüzüne. Kendimizi zamanla keşfediyoruz. Söyleşinin denk gelen yerine bu berceste beyitlerden birini sıkıştırmak dinleyenleri düşündürebilir. “Şiir Söyleşileri”nde kimi zaman bir konu ele alınır, kimi zaman bir ozan. Konuyu anlatmak gerekirse, şiir kitaplarını, seçkilerini elden geçirerek konuyla bütünleşen şiirleri seçmek gerekecektir. Şiirde zaman konusunu işlemek söz konusuysa, araya Sabit’in beyitini de sıkıştırmak uygun düşebilir: “Şebi yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir Müptelayı gama sor kim geçer kaç saat.” ŞİİRLERİN ÖYKÜSÜ Bir konuyu ele aldığınız zaman o konu üzerine hangi ozanların şiir yazdığını araştırmak gerekecektir. Memet Fuat, Ataol Behramoğlu, İlhami Soysal’ın seçkileri başta olmak üzere, daha nice şiir seçkisi elden geçirilir, önemli ozanların şiir kitaplarına bakılır. Kimi zaman iyi şiir iz bırakmayabilir. Okumaya elverişli şiirler de olmayabilir. Ama iz bırakan, kolay benimsenen kimi şiirler de iyi şiir olmayabilir. Şiir söyleşilerinde konu öne çıkınca, o konu çevresindeki şiirlere öncelik tanımak gerekiyor. Yaşamanın akışına, zamanın anlamsızlığına şiirin içinden bakmak gerekiyor. Felsefeyi, biilmi şiirin imbiğinden geçirdiğimiz zaman yaşamanın analmı da değişir. Belki bir sevi ilişkisi, şiirin aydınlığında, dünyayı yeniden biçimlendirir. Bir şiir söyleşisine şiirlerin öyküsünü sığdırmak olanağı bulunabilir mi? SAYFA 18 ? 27 EYLÜL 2012 Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1180