Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
K H alide Edip Adıvar’ın (18821964) Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitabevi’nce yayımlanan kapaklı Sinekli Bakkal (1963) cildine “10 Mayıs 1963/Denizli” notunu düşüp adımı yazmışım. Romanı geniş bahçeli evimizin giriş katındaki çalışma, okuma odası olarak adlandırdığım bölümünde, geceleri yaz başı esintilerinin yol açtığı ürpertilerle okuduğumu, üzerinden bir yarım yüzyıl geçse de bugün gibi anımsıyorum. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Halide Edip’in Almanya’da dikili ağacı... Weg durchs Feuer ile yazarından şu satırlarla söz ediyor: “…ülkesinin çalkantılı geçiş dönemini (devrimini) yansıtıyor. O, Osmanlı Devleti’nin çöküşünü, ulusal hareketin güçlenmesini uyanık bir gözle izler. Kendini eylemlerin içine özgürleşmiş ve dik başlı olarak atar. Yazmaya karşı yeteneğini oldukça erken fark eder. 1919, Müttefik Kuvvetler’in İstanbul’u işgal etmesiyle; maceralı koşullar altında Anadolu’ya kaçar. Başarılı yazar kendisini yeni Türkiye’nin hizmetine adamakla birlikte eleştirel bakış açısını muhafaza eder.” Bu arada Duisburg kentinin Dichterviertel semtine dikilen “Halide Edip Adıvar ağacı”na değinmemek elde mi? Yürütücülerden Dursun Yılmaz’ın ulaştırdığı bilgilerle ağaç dikme fotoğraflarından anlaşılıyor ki, dört yıldır sürdürülen Duisburg Çevre Günleri çerçevesinde Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Yunus Emre adına dikilmiş ağaçların ardından bir ağaç da ünlü yazarımız Halide Edip Adıvar’a adanmış durumda. Bu hesapla Adıvar’ın Almanya’da artık bir dikili ağacı olduğu söylenebilir pekâlâ. Neden Halide Edip, neden ille de bu anılar? Halide Edip, dört beş yaşlarından itibaren başlatıyor anılarını. Buna göre biz en az yüz yirmi beş yıl öncesinden başlayıp 1923’e dek uzanırken yaklaşık otuz beş yıllık bir zaman dilimine tanıklık yapıyoruz. Çocuk gözüyle sönmekte olan bir imparatorluğun saray içi görüntüleri, toplumsal, ekinsel, kentsel özellikleriyle İstanbul yaşamı, insanların komşuluk ilişkileri, cinsel tutumları, mahalle mekteplerindeki ilkellik, Rum anaokulu, evde özel öğretim, yaşamdaki sanat, tiyatro alışverişi, alafranga özenti, alaturka soyluluk, aile içi dayanışma, erginlikle ortaya çıkan direnme ruhu, kadınlık onuru, kavgası… Sonra tarihsel çağrının o siren sesini yakalayıp kendi ruhunda bunun çarpıntısını duymak, Kurtuluş Savaşı’nın öncüleriyle birlikte, onlar arasına katılarak bu didinişin birebir eylemcileri arasında yer almak, ama bütün bunlar bir yana aykırı, muhalif kadın, öncü yazar, eylemci aydın olarak kalmayı başarmak… İşte UteBirgi Knellessen, sıra dışı kadın birey Halide Edip Adıvar tanıklığının çevirisini yaparken, zamanında dünya ölçeğinde tanınmış bu Türk kadın yazarıyla eylemcisini hem Batı’nın gündemine taşıyor yeniden hem de Halide Edip’in önemini vurguluyor. Doğu’yla Batı’yı bünyesinde özümseyip bütünleştirdiği düşünülebilecek bir çağdaş Türk kadını modelinin en az yüzyıl önce filizlenip dal budak salmış karakteristik kimliğinden ipuçları sergiliyor. O halde bu öncü kadınımızın yazar olarak kendisini nasıl yarattığının verilerini de derebiliriz anılar yolculuğumuzda… ANILAR; TANIKLIKTAN YAZINSAL DÖNÜŞTÜRÜME... Adıvar’ın, farklı zamanlarda İngilizce yazıp başladığı, sonrasında Türkçede yeniden var ettiği, bu arada hem tefrika hem de kitap olarak yayımladığı iki ayrı başlık altındaki “hatırat”ı andığım baskılarda altı yüz sayfayı aşıyor. Ancak bunlara “anı” deyip geçivermek doğru bir tutum sayılamaz bana göre. Çünkü canlılığını, üzerinden şunca yıl geçtiği halde öylesine koruyup diri tutuyor ki, ne yalan söylemeli, insan bunu bir tarihsel roman düzlemine yerleştirebiliyor kolayca. Yazarının bu kitapları, gerçekte anı bağlamında kaleme aldığı ortada. Ne var ki bunların yaslandığı evren de, bu evren üzerinde çocukluğundan başlayarak yaşamına katılan farklı kişiler de sanki birebir yaşamış insanlar gibi değil bu verilere dayalı yeniden bütünlüğe ulaştırılmış bir romandan fırlayıp gelmiş izlenimi bırakıyor bizde. Yazarın, bunları dönüştürmesi, buna tam anlamıyla yazınsal nitelik kazandırması, görebildiğimce evrenle kişilerin ele alınışındaki gerçektenlik duygusunun yüksekliğinden kaynaklanıyor. Çünkü Adıvar, öznelliğini alabildiğine ortaya dökerek kendisini anlatırken gergef gibi işlediği bu evrenden ötürü okuru tam bir nesnellikle yüz yüze getiriyor. Böylelikle bir yandan tüm semtleriyle İstanbul kentini, Ankara ile Anadolu coğrafyasını fotoğraf gerçekliği temelinde yeniden kuruyor, öte yandan bunları zorunluluk bağları çerçevesinde birbirine sıkılıyor. Sonuçta yazarın yaşamından çıkagelen kişiler, kendisiyle birlikte birer anlatı karakterine dönüşüyor göz açıp kapayana dek… Kişilerini, yazar algısı ötesine taşıyıp “kendi”leri kılmayı öylesine başarıyor ki Adıvar, anlatıya katılmak için kavga verip direndiklerini gözlüyoruz adeta her birinin. Bu nedenle anlatılanlar idealize edilmeden, onca yakın olduğu anne, baba, haminne, büyükbaba, abla, kardeş vb. çizgiselleştirilmeden, iyilik kötülük, kahramanlık zayıflık, erdemlilik zavallılık vb. yansıtılırken toplumsal altüst oluş karşısındaki soğukkanlılık yitirilmeden aktarılıyor. O halde biz, yaklaşık otuz beş yıla yayılan bu toplumsal, insansal altüst oluşun romanını okuyoruz enikonu, bu ölçüde de etkileniyoruz yapıtlardan… GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA HALİDE EDİP’İ KAVRAMAK Bu bütünlüklü özgün yapısıyla, biçemiyle dünyanın bütün dillerinde okunabilecek bir yapıt kuşkusuz Halide Edip Adıvar’ın iki ciltten oluşan “hatırat”ı… Selim İleri’nin de haklı olarak 30 Duisburg kentinin Dichterviertel semtine dikilen “Halide Edip Adıvar Ağacı”. Ölümü üzerine Halide Edip’in Atlas Kitabevi’nce yayımlanan Mor Salkımlı Ev’ini de (1963) satın alıp babacığıma imzalattığımı (“Evlatlarımın kitaplığına armağanım olsun. 13.I.1964/Babanız”), yine aynı duygularla okuduğumu da… Selim İleri yazılarını anımsatan bir giriş oldu bu, ayırdındayım. Ama yazınımızda onun kadar ahde vefa duygusu taşıyan kaç yazarı anabilirsiniz? Nitekim yeni basımlarını Can Yayınları,4nın sunduğu Halide Edip Adıvar yapıtlarından kimileri için kaleme aldığı “sonsözleri”yle de bu nitelemi, hepimizden önce hak ediyor o. Halide Edip’in 2007–12 arasında beş altı yıl içinde Can tarafından okurla buluşturulup farklı baskı sayılarına ulaşan on altı kitabının adını sıralayayım: Sinekli Bakkal, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Handan, Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Yolpalas Cinayeti, Son Eseri, Tatarcık, Türkiye’de ŞarkGarp ve Amerikan Tesirleri, Kalp Ağrısı, Zeyno’nun Oğlu, Âkile Hanım Sokağı, Çaresaz, Sevda Sokağı Komedyası, Kerim Usta’nın Oğlu. Andığım kitabevleriyle Can Yayınları, pek çok yazıncı, kendi adlandırışıyla “Halide Edib” olarak anıyor yazarı. Bense “galatı meşhur lügati sahihe yeğdir” söyleyişine uyup “Edip” demeyi yeğliyorum, kendi adımı da “Sâdık” yerine “Sadık” yazışım gibi… Halide Edip Adıvar’ın şimdiye dek yayımlanan kitaplarıyla bunlara eklenebilecek yenilerini süreç içinde “Kitaplar Adası”nda aralıklarla değerlendirmeyi sürdüreceğim… Bu hafta onun yukarıda sıraladığım yapıtlarından ikisiyle birlikte olacağız: Selim İleri’nin bir “sonsöz”le katıldığı, Mehmet KalpaklıGülbün Türkgeldi ikilisince yayına hazırlanan Mor Salkımlı Ev (Can’da dokuzuncu basım, 2011), Mehmet KalpaklıS.Yeşim Kalpaklı’nın yayına hazırladığı Türk’ün Ateşle İmtihanı (Can’da ikinci basım, 2008)… Ancak kitapların Almanca çevirisine değinip görece bunun uzantısı sayılabilecek bir etkinlikten söz edelim ilkin, sonrasında Halide Edip Adıvar yapıtları için bir bakıma “Giriş” sayılabilecek böyle bir yazıyla 30 Ağustos’u kutlayalım istiyorum… BİR HALİDE EDİP ÇEVİRMENİ: UTE BİRGİ... Ünlü yazarımız Halide Edip Adıvar’ın bir çevirmeni var Almancada: UteBirgi Knellessen. Ute Birgi’nin, Adıvar’ın Mor Salkımlı Ev ile Türk’ün Ateşle İmtihanı’ndan “Anılar” altbaşlığıyla yaptığı Mein Weg durchs Feuer (Ateşler İçinden Geçen Yolum /Unions Yayınevi, Zurich 2010, ciltli, 597 s.) başlıklı çevirisi Almanca okurun elinde artık. Yayınevi, kendi sitesinde kitabı tanıtırken Halide Edip Adıvar’ı, öykücü arkadaşım İlkay Noylan’ın Türkçesiyle, “Özgürlük savaşçısı, yazar ve Atatürk’ün yol arkadaşı” olarak tanıtıp Mein dikkati çektiği gibi öleceğini anlamış, ama ölmeden önce mutlaka kozasını örüp bunu tamamlamak zorundaymışçasına bir sayıklama havasında, “humma” içinde yazıldığı gibisinden izlenim bırakıyor insanda. Kendi varlığıyla buncasına örtüşmüş biçemle, gıllıgışsız tutumla kaleme alınan anılara öyle kolayına rastlanmıyor… Bu çerçevede Adıvar’ı, yazar olarak tanımanın da öncülüne dönüşüyor kitaplar. Bir diğer önemli yan da günümüzde bir Halide Edip tutumunun hâlâ can yakıcı değer taşıyor olması. Gerçekten yapıtlar, bunun önemini vurgulamakla kalmıyor, böylesi ruh yapısındaki bir kadın olmayı başarmanın ne anlama geleceğinin de somut bilgisini içeriyor… Ute Birgi, yazınsal açıdan işte böylesi yüksek değer taşıyan bir yapıtı taşıyor Almancaya. Yaptığı baskı sayıları, anılan kitapların azımsanmayacak okur kitlesiyle buluştuğunu ele veriyor. Bunda yazarın, 1980 sonrası kadın savaşımında yükselen öncülerden biri oluşunun, yazınımızda kadına açılan yerin önemli bir dayanağını ortaya koyuşunun da önemli payı bulunduğu kestirilebilir. Gerek ülkemizde gerekse dünyada kimi sorunsalları gündemimizde tutan bir eylemci, insankadın hakları, demokrasi savunucusu, yazınsal yeteneğiyle öne çıkan yazar olarak yüzyıl sonra da kendisinden yararlanılışı bunu göstermeye yetiyor kanımca. Ülkemizde geçmişe göre bugün daha yoğun ilgi görüyor oluşu, Almanya’da bile bir dikili ağacının bulunuşu, farklı dillerde yayımlanışı bu bağlamda rastlantı olmasa gerek. Her okurun severek, büyük tatlar alarak okuyacağı, yanı sıra yıkılış, kurtuluş, kuruluş yılları boyunca toplumca yaşadığımız çalkantılara, toplumsal altüst oluşa tanıklık yapacağı düşünülebilecek değerli iki kitap işte… Hangi düşünceden yana olursanız olun bunları okumadıysanız eğer, eksikliğini hep duyacaksınız demektir yaşamınızda… Bu 30 Ağustos’ta Türkçe, İngilizce, Almanca ya da bir başka dilde bir toplumsal uyanışa yer açın içinizde… İster kendi geçmişiniz, isterse hiç tanımadığınız bir toplumun geçmişi olsun bu… Çünkü her toplumun böylesine mitolojik bir kahramanlık döneminden geçebileceği unutulmamalı… 30 Ağustos’unuz kutlu olsun efendim… ? 2012 SAYFA 15 UteBirgi Knellessen CUMHURİYET KİTAP SAYI 1176 AĞUSTOS ?