Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
çeği, henüz bitmemiş, süren bir davayı kurgulayarak romana çevirmenin zorlukları nelerdi? Gerçek bir olaydan hareketle bu coğrafyada yaşanan hukuksuzluğun, siyasi davaların ulaştığı boyutu; etkin konuma gelmiş bir kişinin kişisel hesaplaşmasını bile bunlara dahil ettiği hesapçılığı ortaya koymalıydı. Bunu yaparken, gazeteci ile edebiyatçı arasındaki ince çizgide yürümek zorladı ve gerçekten yorucuydu. Gazeteci gerçeğin ama sadece gerçeğin peşinde. Oysa edebiyat, edebiyatçı yoktan var edebilmenin, düşsel bir zenginliğin izinde. Gazeteci olarak Türkiye’nin tartışmalı siyasi davalarının hepsinin iddianamelerini okudum. Bir noktaya kadar da ek klasörlerini... Yalnızca gerçeği, yaşananları olduğu gibi alt alta koymuş olsaydım kronolojik bir almanak oluşturulabilirdi. Ama siz eğer gerçekten alelade başlamış bir yasak aşkın siyasi cezaevinde sonlanabildiğine tanıklık etmişseniz, gizlenmesi gerekecek kadar özel, yazılması gerekecek kadar bir öyküyü öğrenmişseniz olduğu gibi yazamıyorsunuz, edebiyatın gücüne sığınıyorsunuz. Kitabı okuyanlar sıklıkla cezaevindeki adamın gerçek kimliğini soruyorlar. Önemli midir, bir yönüyle elbette önemlidir. Bence daha önemli bir nokta var, ülkedeki muktedir birisinin, hastalık derecesinde takıntıyla sevdiği ve karşılık bulamadığı kadının hayat arkadaşını cezaevine koydurmasından daha önemli ne olabilir ki. Gerçeğin izinde bir kurgusal romanı yazmak zor muydu, elbette zordu, kimi gerçekliklerin hukuksal sorunlar yaratmaması için giz(em)lenmesi bir o kadar da heyecan vericiydi. “HER ÖMÜR KENDİ HÜKMÜNÜ KENDİ BELİRLER” “Sana olan aşkımla Rabbime ¥ gündemdeki siyasi davalar. Ger “Son beş yılda yaşananlar oldukça komplike, kurmaca yeteneği yüksek, tüm bunların eleman seçimi, planlaması ve stratejik uygulaması da bir o kadar profesyonel...” olan arasında kaldım” diye başlayan bölümün kahramanının bir cemaatçi olduğu anlaşılıyor. Diğer aşk hikâyesinde de aşk, kıskançlık, aldatma, cinsel tutku yani kadınerkek ilişkisinin çeşitli halleri var. Aşkın “kader” ve “keder” hali de. “Filmlere özenen kalbin hataları” hayatları “roman” yapıyor. “Ömrümüzün son hükmü” aşk mı? Bir cemaatçi olan Mehmet İhsan’ın hastalık derecesinde tutkun olduğu bir kadına “Sana olan aşkımla Rabbime olan arasında kaldım” diyebilmiş olması, zihinsel ve ruhsal olarak bulunduğu noktayı gösterir bir cümle. Hastalıklı bir âşığın bir siyasi davayı ne hale getirebildiğini ya da bir siyasi davanın insanların yaşamını ne kadar kolayca ezip geçtiğini göstermesi açısından Mehmet İhsan karakterini önemsiyorum. Romanda anlattığım hikâyede ömürlerin son hükmü aşk. Bedeliyse yitirilen özgürlük. Genel olarak baktığımızda ise her ömür kendi hükmünü kendi belirler. Romanda kadın kahraman Ir mak, cemaatçi âşığı Mehmet İhsan. Ama asıl erkek kahramanın adı yok. Neden? Irmak’ın bir mektubundan cezaevindeki asıl kahramanın babasının adaşı olduğunu öğreniyoruz. O kadar. Bu kahramanın adı her ne konulursa konulsun bu “gerçek” kişi cezaevindeki isimler arasında aranacaktı ve aranıyor da. Bunun yerine isteyen o kahramanın adını kendisi koysun. Hukuksuzluğu Ahmet’in Mehmet’in yaşamış olması farketmez ki, asıl bunca acının aşk hesaplaşması için insana yaşatılabilmiş olması sorun. İlle de tanımlamak gerekmiyor ama bu bir aşk romanı mı, siyasal roman mı? Nasıl sınıflandırmak isterdin? İlginçtir yakın çevremdeki kimileri romanın aşk kısmını ayıplayıp, siyasi, hukuki ve polisiye kısmının kalmasının daha iyi olacağını önerirken; kimileri de hiç soruşturma, dava, cezaevleri, hukuksuzluklara dokunmadan kenardan kenardan aşkın kader ve keder halinin kalmasını önerdi. Her iki öneri de kendi içinde ülkede yaşananlar açısından doğaldı. Kitap, cezaevindeki adamla Irmak’ın yaşadığı ilişki boyutuyla okunduğunda bir aşk romanı diyebiliriz. Ama sadece bu değil. O aşkın kimi zaman önünde kimi zaman gerisinde ama hikâyenin özünde her zaman onun sebebine yaşanan siyasi bir tutsaklık var. Dolayısıyla siyasi aşk romanı diyebilirim ya da demek isterdim, çünkü ikisi iç içe. Eğer o aşk olmasaydı hiç kuşkum yok ki, şu an cezaevinde olan isimsiz o adam orada olmayacaktı. Belki de bu kitabı yazmayabilirdim. Irmak diyor ya, “Filmlere özenen kalbimin hatalarıydı bunlar.” Benimki de, filmlere konu olabilecek kadar ilginç ve tutkulu bir aşkı yazma çabasıydı. ? Ömrümün Son Hükmü/ İlhan Taşcı/ Cumhuriyet Kitapları/ 272 s. 13 ARALIK 2012 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1191