24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com ÇOCUKGENÇLİK ? M. Sayfamız 15 yaşında! erhaba! 2012’ye yepyeni gülücüklerle, yepyeni enerjiyle girdik. 1997’den bu yana, Cumhuriyet Kitap dergisinde Çocuk ve Gençlik sayfaları beş yılda bir yenilendi. Geleneği bozmayalım dedik; ardımızda bıraktığımız dönemi kapatarak, önümüzdeki beş yıl için okurlarımıza sürprizler hazırladık. Aytül Akal, 1997’den itibaren beş yıl boyunca A.Çınaroğlu ve A. Gürmen’le birlikte hazırladığı sayfaları 2002’de Nilay Yılmaz’a devretmiş, Yılmaz ise beş yıl boyunca Sihirli Değnek sayfasını tek başına hazırlamıştı. 2007’de gelenek bozulmadı, yeni bir döneme adım atıldı. Yılmaz ve Akal’la birlikte Mavisel Yener ve Çiğdem Gündeş de sayfaya emek vermeye başladılar. Cumhuriyet Kitap’taki çocuk ve gençlik sayfaları birçok gazete ve dergi için örnek oluşturdu. Öncü olmanın sorumluluğunu bugün de aynı kararlılıkla sürdürüyoruz. Yaşamın değişim ve dönüşüm kuralı, beş yılın daha geçtiğini muştuluyor. 2012 başlangıçların zamanı. Yine çocuk ve gençlik burcundayız! Cumhuriyet Kitap’ın Çocuk ve Gençlik sayfaları 15. yılını tamamlıyor; kitap okumak, yorumlamak, yazmak, sormak, not tutmak ve konukları ağırlamak üzere, 2012’de okurlarıyla birlikte Renkler Sesler Harfler sayfalarında 20 yıla doğru koşuyor. Kitaplara Renkli Dokunuş, Harflerden Beyaz Perdeye, Kitap Sesi, Renkli Kalemler, Kitap Kokusu, Yazarın Çalışma Masası, Kitap Gölgesi başlıklı köşelerimizin yanı sıra konuk yazarlarımız, Cumhuriyet Çocuklarından Mektuplar, Okuyan/Okutan Öğretmenlerden Mektuplar köşelerimiz devam ediyor. Okurlarımızı daha fazla kitapla tanıştırabilmek amacıyla Kitapçı sayfamızı varsıllaştırdık. Mustafa Delioğlu’nun yepyeni çizgileri yılın sürprizlerinden. 15 yıldır bizimle birlikte olan, bizimle birlikte büyüyen, değişen ve gelişen tüm okurlarımıza Sevgilerimizle…? M Sinema, öykü, roman, şiir gibi sanatın farklı dallarında emek veren Nihat Ziyalan’ın kaleme aldığı Kısa Pantolonlu Sevda adlı öyküler toplamının ilk baskısı 2001’de Can Yayınları’ndan yapılmıştı. Bu yapıtın Günışığı Yayınları tarafından yeniden okurla buluşturulması Avustralya’da yaşadığı halde, Türkiye’de soluk alan bir yazınerini gençlerin tanıması için olanak yaratacak. ? Mavisel YENER ısa Pantolonlu Sevda’nın barındırdığı yedi öykünün kolay okumalara alışmışlara göre olmadığını vurgulayarak başlayalım söze. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Adana yöresinde yaşayan bir çocuğun yanı başına götürüyor okuru kitap. Öykülerdeki çocuğun adı verilmese de kahramanın Nihat Ziyalan’a yaşamöyküsel bir bağla bağlı olduğu anlaşılıyor. Babaların çoğunun askerde olduğu, yoksulluğun, açlığın, sürüp gittiği, ekmeğin karneyle verildiği sıkıntılı dönemin kül rengi var satırlarda. Yetişkinler, Kurtuluş Savaşı’ndan kalma dayanışma duyguları içinde, yaşamın dayattığı zorluklara karşı koymaya çalışırken, yaşamla kol kola yürümeye başlayan bir erkek çocuğun burukluğu, hüznü, ilk aşkı, heyecanları taşıyor satırlardan. Bu çocuğun sünnet çağından ilkokulu bitirene kadar süren büyüme dönemine tanık oluyoruz. Herşeye karşın ayakta kalabilmenin öyküleri de denebilir bunlara. Kitaptaki öykülerde Adana ve yöre kültürü, mimarisi de gözler önüne seriliyor. “Beş altı basamaklı, basamak aralığı damın merdivenlerinden dar olan bir merdivenle, üstünde yattığımız, yemek yediğimiz, güreş tutuştuğumuz sofaya çıkılır. Hatice teyzelerin tarafındaki duvar, boydan boya yüklük. Akşam yataklarımız oradan çıkarıp serilir, sabah toplanıp yerine koyulur.”(s, 56) Bu öyküleri okuyan gençler, Türkçenin tadını, sınırtanımaz varsıllığını bir kez daha fark edecek. Kitabın ilk öyküsü olan Yılın Sünnet Düğünü’nde, dini veya kültürel gerekçelerle uygulanan sünnetin farklı yönleriyle irdelendiğini görüyoruz. Birinci tekil şahısın dilinden aktarılan öyküde sünnetten korkan çocuğun duygularının yanı sıra, Adana’da ‘Dingin Avlusu’ sakinlerinin ortak yaşamına tanık oluyoruz. Yaşamı boyunca onda iz bırakan hüznün ne olduğu anlatılıyor. Dingin Avlusu sakinleri, bitişik nizam yapılmış, tek gözlü on kadar evde yaşarlar. Hela, tulumba, çamaşır kazanı, avludaki dut ağacı gibi ortaklaşa kullanılan pek çok şey vardır. Ortaklaşa yaşamın sıcağını öyküde yansıtır Ziyalan. “Tulumbanın yanına çamaşır kazanı kurulur haftada bir. Kimdeyse sıra, avludaki bütün evlerin kirlisi önüne yığılır.”(s,13) Çamaşır bitince sıra çocukların yıkanmasına gelir. “Kuyrukta bekleyenler tek tek leğene girerler.” Bütün bunları çocuk gözünden anlatırken kadınların yorgunluğu, duyguları da aktarılır. Kadının çilesi hiç bitmez Anadolu’da. “Anam ne zaman bizler için bir şey istese, babam önce onu döver, sonra da kendini affettirmek için istediği şeyi yerine getirir.”(s,15) Öykü boyunca, ‘erkek adam ağlamaz’, ‘ boynunda muskanla helaya gidersen çarpılırsın’ gibi batıl inanış ya da basmakalıp sözlere göndermeler yapılarak, konular yoruma açılır. Daha ilk öyküde yazarın kullandığı, “ fistan, hela, savan, çatkı, helke” gibi yerel sözcükler onun edebiyata bakışı hakkında fikir veriyor. Bu sözcükler genç okuru sakın ürkütmesin, kitabın sonuna koyulmuş olan minik sözlük onların yar KİTAP GÖLGESİ Kısa Pantolonlu Sevda’nın gölgesinde oturmak dımına koşacaktır. Deneyimli editör Müren Beykan’ı bu sözlük için kutlamak gerek. Kitaba adını veren ikinci öykü, yazarın anlatım gücünü, az sözle derin anlamlara ulaşma başarısını kanıtlar. Bu öyküde Dingin Avlusu sakinlerini tanımaya devam ediyoruz. Dingin Avlusu’ndakilere bir şeyler diken terzi Batık Emmi, artık önlük kumaşlarıyla küçük oğlana kısa bir pantolon dikiverir. Oğlanın, postacının kızı Ayçelen’e göstereceği yepyeni bir pantolonu vardır artık. Öylesine sevinir ki gece yatağına girince uyuyamaz. Bu heyecanı “Uykumu pantolonum aldı.” tümcesiyle yüreğimize kazır yazar. Ah, bir de cebi olsa şu pantolonun, fiyakayla elini cebine soksa… Bu pantolunun başına gelenleri merak edip okursanız bugünü ve geleceği sorgulayan eleştirel alt anlamlarla dolu bir öykünün kapısını açmış olursunuz. Tulumba tatlısı satmaya çabalayarak ailesini geçindirmeye uğraşan babanın duyguları, tatlıları satamayınca öfke duygusunu dışavurum biçimi düşündürücü. “Yüksek sesle sövmeye başladı. Onunla da yetinmedi, indirmekte olduğu tepsiyi, tahta üç ayaklının üstüne koyacakken anamın başına fırlattı. Anam tam zamanında eğildi, tepsi gidip mangala çarparak devirdi. Kor parçaları, tatlılar saçıldı yere.” (s,38) Kadına şiddetin ekonomik ve kültürel öğeleri konusunda da düşündüren bu öykü, annenin bu şiddeti sineye çekmesi yönüyle de okuru düşündürüyor. Yaşanmış bir yılbaşı öyküsü diyebileceğimiz Ayçelen’de de sert baba figürü ve saçını süpürge eden anneyi görüyoruz. İlk aşkın unutulmaz heyecanını da yansıtan bu öyküde Ayçelen’e olan ilgisi, özel duyguları naif bir dille anlatılıyor. Kitabın dördüncü öyküsünde bir yolculuğa hazır olun. Ramazan Emmi ve babasıyla birlikte yolculuğa çıkan çocuğun gözünden, yüreğinden görünen izler bizi tersinden kurulan bir denkleme götürüyor aslında. Ceyhan’a doğru trenle ilerlerken hayatında bir sürü yeni şeyle karşılaşır öykü kahramanımız; Ayçelen’in gölgesi onu hiç bırakmaz. Yılan Kale’ye varmadan önce, sedef hastalığına iyi gelen şifalı suyu olan Kokar kaplıcalarında suya girerler; orada bile küçük oğlanın yakıcı soruları vardır yaşama yönelik. Hayatlarından bir kuyrukluyıldız bile geçer o yolculukta! İnce Memet’i okuyanlar “Mucuk”larla yeniden karşılaştığında onu yadırgamayacak, okumayanlar ise “Mucuk kişelemek”de nedir diye yadırgayacaklardır. Başka bir ekin alanına ait olan bu tür sözcükler öykülerde duvar gibi yükselmez, öykünün gidişinden anlamları çıkarmak da olasıdır. Diyelim ki çıkaramadınız, işte o zaman kitabın arkasındaki sözlük sizi bekliyor. Sabahleyin de Böyle Tökezleyerek Yürümüştüm adlı öyküde kahramanımız ilkokula başlayacak. Fakat üst baş alacak para yok. Baba asker ocağında. İşte o zaman, anne bir kartal kesiliyor ve çocuğuna Kızılay’dan giysi temin ediyor. Nüfus kâğıdındaki ismin farklı çıkması, onca zamandır yanlış adla çağrılıyor oluşu, Ayçelen’le farklı sınıflarda oluşu, canına tak diyen baba özlemi, oğlanı kuşatan sisin pençeleri gibi. Yine de her şeye karşın, bu sisten sıyrılacak mı? Aferin Alacakmışçasına Koşa Koşa Giden Bir Su öyküsünde kahramanımız artık ilkokul üçüncü sınıfta. Babası askerden dönmüş, şalgamcılık yapmaya başlamış. Kardeşi Mehmet de okula başlamış. Bunlar değişim ve dönüşümün muştusu olmakla birlikte yürekte saklananlar değişmemiştir. Kitabın son öyküsü Bugün Arife Yarın Bayram’da ilkokulu bitirmiştir artık küçük oğlan. Hem ilkokulu bitirdiğinden hem de bayram geldiği için yepyeni giysilere bürünecektir. İlk kez kundura yapılacak, ilk kez takım elbise giyecektir. Tam da burada, tüketim toplumunun mutsuz çocuklarını ele alıp düşüncelerimizi paylaşmamız gerekir. İlk ayakkabısını asla anımsamayacak olan, her şeye kolayca ulaşabilen çocukla, öyküdeki çocuğun heyecanını karşılaştırmak bambaşka bir labirente sokabilir okuru. Bayram sabahı gidilen hamam, keseci, peştemalcı, takunyacı öykünün arka planında boy gösterirken, yepyeni giysileri ‘çalınır’ kaygısıyla onları hamama getirmek istemeyen çocuk satır arasından el sallar bize. Bayram günü neler mi olur, onları da okuyanlar öğrenecek elbet. Kitabı tasarlarken her öyküden önce bir Ziyalan şiirinin koyulmuş olması okurları onun şiirine de göndermesi bakımından önemli. “…konuverdi çocukluğumun serçesi/ sohbete kanat çırptı çevremde…” (s,97) Ziyalan’ın bu öykülerde kullandığı dil akademik araştırma konusu; benim boyumu aşar. Ancak birkaç vurgu yapmak isterim. “Aboo gız”, “Niye ulan boğazımı sıkıyon”, “Aboo avrada bak”, “Essah mı?” gibi anlatımlarından, sokurdamak, potturmak, keltiriş, yöresel sözcüklerden yola çıkarak diyebiliriz ki; Çukurova, Ziyalan’ın söz varlığını ve özgünlüğünü belirleyen önemli bir etken olmuştur. Yazar, bu öykülerde ses yansımalı sözcüklere, ikilemelere de sıklıkla yer vermiştir (“Taka tuka, tuka taka”, “şır şır, şap şap”, “Danngg, danngg” …) Ses yansımalı sözcüklerin, Çukurova çocuğu olan Muzaffer İzgü, Yaşar Kemal, Ali Püsküllüoğlu, Orhan Kemal dilinde de sık rastlandığını not düşüp, akademik araştırma yapmak isteyenlere bu kapıyı aralık bırakalım. Kısa Pantolonlu Sevda’da, anlatılan yemek kültürüne de dikkat çekmek isterim. Pul biber, tulumba tatlısı, şalgam, kebap, şıra, tahin helvası, pekmez, bici bici, çörek, karsanbaç gibi, Çukurova’nın bereketli toprağının tatları, bu öykülerin de tadı/tuzu olmuş. Yazıyı Ziyalan’ın sözleri bitirsin: “Küreselleşme denilen canavar bizi yutmaya başladığında, açlığa, yoksulluğa talimli olduğumuzdan, ekonomik ezilmeyi hık mık diyerek de olsa kaldırabiliriz. Kültürel ezilmeyi kaldıramayız ama.” (Nihat ZiyalanCumhuriyet Kitap eki 19 Haziran 1988) Kısa Pantolonlu Sevda, anlatı ustalarımızdan olan Nihat Ziyalan’ı çocuklar ve gençlerin tanıması için iyi bir olanak, kültür dünyamıza açılmış bir pencere. Kısa Pantolonlu Sevda’nın gölgesinde oturmak hepimize iyi gelecek.? K yüklenm öykü kah yetişkinl nun, tim di karışt Çello ıss edilince, mümkün “Bu ada dans ed mutluluk Profesör gârın uğ tısı, ağus zikti. An görüş, S yor aslın nice Neş ği ne kad sanatın ı riyle çöll ları kova da raf ar lım... örnekler ğin, gülm anlattığı kullanılm yapılmış kalamak zaman d şiflere ay antik dü yaya gid öldürüld vun oldu Renkler Sesler Harfler Ekibi A.Akal, N.Yılmaz, Ç.Gündeş, M.Yener www.maviselyener.com *Kısa Pantolonlu Sevda, Nihat Ziyalan, Kapak Deseni: Huban Korban, Günışığı Kitaplığı, 128s, 2011, 14+ Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 30 ? 5 OCAK 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1142 edecekt rişin her celi görü oturtulam çiyordu, nin kend bersiz o çük kızın CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear