Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ş B iir Atlası CEVAT ÇAPAN Bella AHMADULİNA/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY ‘Sımsıkı sar, okşa, avut göğsünde’ ella (İsabella) Ahatovna Ahmadulina 10 Nisan 1937’de Moskova’da dünyaya geldi. 1962 yılında yayımlanan ilk şiir kitabı Çalgı Teli’ni art arda Üşüme (1968), Müzik Dersleri (1970), Şiirler (1975), Tipi (1977), Mum (1977), ve Sır (1983) başlıklı kitaplar izledi. 1989’da çıkan Bahçe ise SSCB Devlet Ödülü’ne değer görüldü. Ana çizgileri bakımından Ahmadulina’nın şiiri gergin lirizmi, geçmişte kullanılan sanat teknikleriyle beraber yeni ve ilginç imgelerin yer aldığı özenli biçimiyle dikkat çeker. Dolayısıyla onu, hem haklarında ilginç denemeler yazdığı, A.S. Puşkin ve Mihail Lermontov’un devamcısı, hem de çağdaş ve modern şiirin öncüsü olarak görmek mümkündür. VOLKANLAR Dinlenip sükut eder volkanların yuvası, orda dinlenir devler her cinayet sonrası. Evleri soğumakta pençeleri çok güçsüz o eski anılarla yaşarlar gece gündüz. Hep o şehri düşlerler yarınından habersiz – sütunları mücevher, bahçeleri tertemiz. Kızlar koşuşur orda, ellerinde çiçekler; içkili adamlar da yosmalardan jest bekler. Her yanda şamatası aptal, mağrur tiplerin. Sen, Pompey, günah kızı Bir köle kraliçenin. Mutluluğun arttıkça kimi düşündün ki sen, ilgisiz ve gamsızca Vezüv’e yaslanırken? Seyretsen de uzaktan hiç farkında değildin senin için kül olan yangın dolu bir kalbin. Ama o ölürken de önünde dize geldi gece sessizliğinde “Affet!” diye inledi. *** “Ağlaman gerekmez!” diyorsun bana, kim bilir, gerçekten haklısın belki ağlamak yerine buzlu sularda diş sıkıp sabırla mertçe yüzmeli. karanlık gecenin girdaplarında köpüren sert dalgaları aşmalı, yıllar boyu orda karşı kıyıda yol gözleyen özgürlüğe koşmalı. Boşuna değilmiş meğer Sibir’de teneffüs ettiğim o temiz hava, cılız otlar ve yapraklar o yerde güvenle yaklaşıp bağlandı bana. Bilmem sana nasıl anlatırım ben yaşanılan onca güzel şeyleri? Silmem mümkün değil asla beynimden her şeye can veren mavilikleri. Baykal’ın gizemli derinliğinde yarardı balıklar durgun suları, gümüş izler bırakırdı peşinde güneş gibi pırıldayan pulları. Sahil boylarında, güneş altında, huzura kavuşmuş evler, sayvanlar zariftiler, tıpkı parmaklarımda can veren nilüfer çiçeği kadar. Ora mucizesi, küçük canavar, Sibirya sincabı, sevimli, kıvrak kuşkulu bakışlar atardı par par sık dalların arkasına koşarak. Hep candan çağırır, üzerdi beni o inleyen sulardaki vurgunluk. Unutmak ne mümkün Kizir nehrini inanılmaz berrak, buz gibi soğuk. Bugün reddedip benim riyamı ve o senin bana söylediğini, acımsı bir ot kokusu kanımı tazeliyor hâlâ bengisu gibi. Ve anımsıyorum şimdi yeniden: ortasında o çavdarlı kırların hatta en küçücük yalan cinsinden tek bir sözcük söylemedim, inanın. *** Benim sokağımda yıllardan beri giden dostlarımın ayak sesi var. Kapatıp rahatça pencereleri hepsi karanlığı örtünüyorlar. İşlerini savsaklıyor dostlarım evlerinde ne ses, ne müzik vardır, duvarlarında salt ünlü Degas’nın kanatlı kızları kurulmuşlardır. Ama dostlar, sakın telaş etmeyin, bu kör gecelerden, desem ki size, ihaneti çağrıştıran bir hissin izi var buğulu gözlerinizde. Ey yalnızlık! Senin sert karakterin, bilenmiş, parlak bir kılıç benzeri, kesiyor yolunu boş telkinlerin daraltarak o en zalim çemberi. Davet et ve ödüllendir beni de özenle seçilmiş çocuğun gibi; sımsıkı sar, okşa, avut göğsünde ve mavi sırrınla durula beni! Boy gösterip senin sık ormanında tamamlamış olacağım jestimi; her yaprak mutluluk olarak bana sunacaktır sonsuz yetimliğimi. *** Bahşet bana kitap sessizliğini ve konserlerinin zor makamını, bir de unutmanın bilgeliğini – hâlâ var olanla ölmüş olanı. Derin bilgiyi de, sonsuz hüznü de Cansız eşyalardan öğreneceğim. Doğa, nimet gibi, gelen her günde, sırrını açacak önümde benim. O zaman karanlık gözyaşlarımdan geçmişin o sefil cehlinden gelengüzelliğim, dostlar, gönül ufkumdan parlayarak görünecek yeniden. VEDALAŞMA En sonunda şunu söylemem gerek: hoşça kal, kendini bağlı addetme. Akıllı ol, ya da boş ver diyerek ulaş çılgınlığın en üst zevkine. Ah, ne sevmekti o senin sevmen? – Öpmekle tattın ilk felaketini. Ah, nasıl bir aşkla sevmiştin ki sen, acemiyken bile öldürdün beni! Affedemem zalim sakarlığını dolaşsa da canlı gibi bedenim; aslında yitirdim tüm varlığımı, içi boşaltılmış ceset gibiyim. Alnım bocalıyor gibi yine de ama ellerim boş, yaralı eller ve kuşlar kayboluyor maviliklerde ve biten sesler ve yiten renkler. ? 12 OCAK 2012 ? SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1143