Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Erhan Karaesmen’den ‘Gözün ve Kulağın Düğünleri’ ‘Sanat ürünü bir ‘nasıl’ın ortaya dökülüşüdür’ Erhan Karaesmen’in Gözün ve Kulağın Düğünleri kitabı, görsel ve işitsel duyarlılığı, sanatsal ve kültürel yaratıcılık alanına yöneltilmesi, oradan da benzersiz mutluluklara sıçranabilmesi yolunda alçakgönüllü bir yol göstericilik yapmak üzere yedi bölüm halinde tasarlanmış. Karaesmen’in geniş eğiticilik tecrübesinin de kaçınılmaz bir ürünü olarak, sanatsal yaratıcılık konularıyla daha fazla haşır neşir olma arayışı içindeki okuyucuya yol gösterici ve onların meraklarını yönlendirici bir düzenleme olarak evrilmiş. Özellikle kültür ve sanat alanının alt dallarında kendilerine daha yakın iklimler ve mutluluk kaynakları arayan genç okuyucular için kaynak niteliğinde bir kitap. Öğrenciler bu kitabı okumalı sonra da mezun olmalı dedirtecek türde ayrıntılı, yaratıcı bilgileri ıskalamayan özenli bir çalışma. Karaesmen ile kitabı üzerine söyleştik. Ë Gamze AKDEMİR örsel ve işitsel duyumsamanın kültürü oluşturan, geliştiren ve pekiştiren, evreleri... Niyetli ve dikkatli bakmakgörmek, duymak, anlamak... Zihne ve ruha açılan kapılar, neşeli düğünler... Kitabınızın görsel ve işitsel duyarlılığı sanatsal ve kültürel yaratıcılık alanına yöneltmeyi amaçlayan bir aracı, bir yol gösterici olarak tasarladığınızı okuyoruz. Bunu açar mısınız? Ayrıca her ne kadar kitabın bir sanat tarihi özetlemesine yönelik olmadığını ifade etseniz de içeriği öncelikle öğrenciler bu kitabı okumalı ve ondan sonra mezun olmalı dedirtecek denli ayrıntılı. Kitapta yok yok. Bu bağlamda yedi bölüm halinde düzenlenen anlatımetin yapısını da sormalı. Sanatsal yaratıcılık dallanıp budaklanmalı ve karmaşık bir olgu. Koca Picasso’nun da katıldığı bir görüşle sanatın aslında bir oyun olduğunu düşünenlere ve yazanlara rastlanır. Ama bu çok yüce bir oyun. Sanatçı bu karmaşıklığın içine bir ucundan dalar. Sanat ürünlerini izleme yoluyla yaratıcıların yaptıklarını duyumsama ve algılama gayreti içinde olan geniş kitleler de bu karmaşıklığı öbür ucundan yakalamaya çalışır. Bu buluşmada iki tarafa da huzur veren bir duyumsatma ve duyumsama düzeneği harekete geçer. Ancak, olayın temelinde bir genel huzur kaynağının bulunuşuna bakarak, sadece neşenin yer aldığı düşünülmemeli. Sanat ürünü yaratıcıdaki bir burukluğun sonucu ortaya dökülmüş de olabilir ve izleyende hüzün duygusu oluşmasına yol açabilir. Benzer şekilde, sevgi ya da nefret; kabullenmecilik ya da karşı çıkıcılık; öfke ya da sükunet, sanat ürününün izleyicisi üzerinde yarattığı karşıt ve karmaşık duyguların sadece birkaç örneği. Ancak sanat tatlı bir hoşluğa ya da hüzne boğarken de, öfke ve protesto püskürtürken de izleyene bir şeyler düşündürtür, aklına bir şeyler takar. Hissedileni akıllaştırma ve derinlemesine algılama yoluna götürür. Sanatın tarihini yazmak ise daha dar bir alanda daha iyi tanımlanmış bir iş yapıyor gibi görünebilir. Ama bu da tartışmalı. Tarih, uygarlıkların gelişme çizgisiyle insan bilincinin ve sahip olduğu bilgi yumaklarının bir çeşit hesaplaşma platformu. İlk insandan bu yana SAYFA 16 3 ŞUBAT G ne olduysa ve birkaç bin yıl sonra insanlık nereye gidecekse, hepsi birden bu devasa platformun üzerine dökülmüş. İnsanın fizyolojik ve zihinsel gelişme çizgisi tarih algılamasının bir parçası. Sosyalleşmesi, alet yapar olması, toplu yerleşme düzenine geçişi kentsel yaşam biçimlendirmelerinde mesafe alışı, savaşlar, barışlar, ırklar, uluslar ve toplumsal yaşamın tüm altyapı ve üstyapı öğeleri tarihin konusu. Sanat tarihi de bunların arasında bir yer tutar. Teveccüh göstererek bu kitabın sanat ve kültür yüksek eğitimi veren kurumlarda öğrenciler için bir başucu kitabı olması dileğini dile getirdiniz. Bu teveccühe de teşekkür borçluyum. Ama bu bir sanat tarihi kitabı olarak düzenlenmedi. Burada insanoğlunu bireysel yaşamda ve toplumsal düzende mutlu kılabilecek bir “sanatla haşır neşir olma” düzeneğine yardımcı olabileceği varsayımıyla, sanat sevgimden ve kültüre olan saygımdan kaynaklanan düşünceleri dile getirdim. Bir miktar dünyadan haberli, kıdemli ve sanatsever bir yurttaş ayrıca deneyimli bir hoca ve öğreticieğitici olma tabanıma da dayanarak sanatla içli dışlı olmanın kazanılarını betimlemeye çalıştım. Bu kazanıların en başında hoşluk, keyif ve sevinç unsurları yer alıyor. Kitabın adına yerleşmiş bulunan “düğün” sözcüğü de sanatla ilgilenmenin ve giderek onunla bir miktar hamur olmanın yarattığı sevince karşılık gelen bir betimleme. Düğünlerde sevinç var; gözle ve görsel izlemecilikle ulaşılan düğünler ve kulakla işitsel olarak ulaşılmış bulunabilecek sevinçler bu metinde harman edilir. Kültürün, “bilinenler unutulduğunda geriye kalan” gibi spekülatif bir tanımı olduğu bilinegelir. Epeyce tartışılan ama kestirme oluşu bakımından referans olarak da zaman zaman başvurulan bir tanım bu. Yani, kültür, bilgi yumaklarının ve kümelerinin süzgeçlerinden geçtikten sonra bireyde bir davranış biçimlenmesine ve bir tavır karakteri oluşmasına yol açar. İnsanların gruplar halinde ve toplumsal düzende yaşadıklarında da bir araya gelişinin tutkallığını yapar. Sanatı sevme, duyumsama ve giderek algılama olayında bireysellik ile toplumsallığın birbirini tamamlayıcılığı kültüre daha kuvvetli biçimde yansır. Bu metinde, sanatı benimseme ve sevme olgusundan hareketle bireysel ve toplumsal kültüre geçişin bazı ipucu betimlemelerine de yer verildi. “TÜKETİM HASTALIĞININ BULAŞICILIĞI TEKNOLOJİK GELİŞİMİN BİR SONUCU” Sadece sanatsal değil bilimsel yaratıcılığa da şapka çıkarılıyor kitapta. Kitabın ana öğesi sanat ve kültür alanındaki insana huzur veren, mutluluk sağlayan unsurlar olmakla birlikte, sanat ile bilim arasındaki benzerliklerin, farklılıkların ve etkileşiminin irdelenmesine de özen gösteriliyor. Ayrıksı ve koşut örnekleriyle anlatır mısınız? Bir de klasik müzikte tüketim biçimlerini de irdelediğiniz kitabınızda endüstriyel işletmecilik boyutuyla dünyada müziği okuyoruz. Bu bağlam, avantaj ve dezavantajlarıyla nasıl değerlendirilebilir? Toplumsal gelişmenin tarihsel akışı içinde sanat ve kültür; bilim ve teknoloji; hukuk ve etik gibi tekil akıldan toplumsal akıla akışkan geçişin unsurları, uygarlığın temel taşlarını oluşturmuştur. Tarih ve felsefe ise bu temel taşlar arasındaki bağlayıcı örgünün ve ona çerçeve oluşturan kalıpların yerleşikliğini sağlar. Tüm bu unsurların birbirini tamamlayıcılığının ürünü olarak son çeyrek yüzyılın dünyadaki bilimsel gelişmeler içinde “özel karmaşık komşuluklar (consilience) bağlantısı” bir Karaesmen kitabında, sanat sevgisinden ve kültüre olan saygısından kaynaklanan düşüncelerini dile getiriyor. düşünsel arayış yoğunlaşması ile hamur olmuştur. Teoloji ile bağdaşmış yakıştırmalı ve temel akıldan yoksun düşünsel faaliyet türleri sözü edilen bu olağanüstü karmaşık komşuluklardan uzaktır. Bu komşuluklar içinde birbirine hem en fazla hem de en az benzeyen üstün zihinsel etkinlik sanat ile bilimde kendini gösterir. Sanat ve kültür alanıyla öteden beri belli yakınlıklar ve kol kolalıklar geliştirmiş bulunuyorum. Asıl mesleki etkinlik alanlarımın mühendislik ve tatbiki bilim bölgesine oturuşu; ayrıca o alanda uzun yıllar hocalık yapmış, çalışmalar ve metinler yayımlamış oluşum dolayısıyla sanat ile bilim arasındaki yakınlık ve uzaklık üzerinde epeyce kafa yorma şansım oldu. Çeşitli dillerdeki bazı yayınlarımda ve uluslararası konferanslarımda sanatın ve bilimin kuvvetle benzerlik gösteren yönlerinin yanı sıra derin bir vadi ile ayrılmış oluşlarından da hep söz ettim. Sanat ürünü, bir “nasıl”ın ortaya dökülüşü. Sanatçı, gözlem ve imgelem gücünü çalıştırarak edebiyatta, müzikte, resim heykel görselliklerinde ortaya çıkacak söylemin “nasıl”ları ifade edeceği ile ilgili. Bilim insanı ise bu “nasıl”ı doğuran “neden ve niçin”lerin deşilmesine kendini adar. Metinde, “niçin”ciliğin felsefesine hâkim uluslararası bilim dünyası insanları ile bir rastlaşmasında güçlü sanatçı ve derin kültür adamı olmanın sağlamlığı içindeki bir büyük adam Selim Turan’ın “nasıl”ı alabildiğine rasyonel ve hafifçe mizahlı betimlemelerle anlatışı, benim de büyük zevkle tanık olduğum bir eski Paris anekdotunun öyküsü olarak yer alıyor. Sanatın ifadeciliği bilimin ise anlatıcılığı, çok derin vadiyle ayrılmış gibi olmasa bile önemli iki farklı durumu gösterir. Buna karşılık, yaptıkları ve uğraştıkları işe karşı olan olağanüstü merakları geniş kitlelerin takdirinin ve beğenisini kazanmadan önce, bazı düşünürlere göre biraz bencillik gibi tanımlanan bir tavırla kendi beğeni ve takdirlerinden geçirme titizlikleri de onları benzeştirir. Ayrıca, tüm bu süreç boyunca göstermeleri gereken olağanüstü sabır bu iki yüce etkinlik alanının adamlarını birbirine çok yaklaştırır. Gerçek büyük sanatçıların ancak seyrek rastlanabilen dâhilerin mekanik rasyonellikleri kuvvetle sezebilen insanlar olduğu bilinir. İki boyutlu bir düzlem parçası üzerinde doğada mevcut üç boyutlu geometrinin tasvirini yapabilmek, sonraları bunu zamanın etkisi unsurunu da hesaba katarak bir üç buçukuncu boyuta getirebilmek o sanatsal dehanın ürünü. “Bahar ayininin” davullarının gümlemesi gökyüzündeki meteorların çarpışmasını kulağımızdan geçirerek beynimize doğru yansıtır. Rembrandt’ın erkek kahramanlarının gözlerindeki ışıldaklık Beethoven’in son kuartetlerindeki ses oylumları ve Selimiye’nin kubbesi sonsuzluk duygusunun insan ruhuna akıtılışı. Oralarda sanatsal yaratı ürünlerini buluyoruz ilk önce. Ama sonsuzluğa çağrışım yapan ışık form ve geometri oyunları hepsi birlikte haykırıştadır. “Bilimsanat” bağlantılarından, benzerliklerine ve benzersizlerine gelince kitapta kısa da olsa söz edilmiştir. Yirminci yüzyılın son dönemlerinden başlayıp, günümüzde yoğunluğu ve yaygınlığı çok artan “tüketim” hastalığının teknolojik gelişmelerin sonucu olarak bulaşıcı hale geldiği ortada. O kadar fazla görüntüsel ve işitsel unsura, o kadar kolay ulaşılabiliyor ki. Şekiller ve sesler üzerinde dikkat sarf edecek zaman bulamadan bunlar akıp gider, çünkü bir sonraki daha yenisini tüketme mecburiyeti var. Özensiz ve dikkatsiz sesgörüntü tüketiminin, ayrıca uluslararası seyahat kolaylıkları ve yaygın kültür tüketimi kampanyalarıyla ünlü dünya şaheserlerinin sergilendiği yerlere daha sık gelişinin yol açtığı zevksiz bir kitleselleşme ortada. Küreselleşme denen ucube, sosyopolitik akımın peşine takılmış bir sanat kültür tüketimi zevksizliğinin kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ancak, bu durumun yeni sanat meraklılarının ortaya çıkmasına yardımcı olabileceği de düşünülmeli. Bu dönemde müzik alanında daha belirgin bir biçimde ses kaydı ve CD’de, bilgisayarda ¥ 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1094